Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Gelişmeler 1

Gelişmeler 1
 

Masa örtüsü


1. bölüm

Bilgisayarımın işletim sistemi çöktü. Bir haftadan beri gerilim içindeyim. Gördüklerimin, duyduklarımın, heyecanı bu stres içinde kaybolup gitti. İş bununla kalsa iyi. Benim gibi bir bilgisayar cahilinin, yeni kurulan işletim sistemine, silinmiş bazı programları yüklemek zorunda kalması ise, bir Guantanamo işkencesinden farksızdı. Bir buçuk günümü buna harcadım.

Artık esas konuya dönüp aklımda kalanları yazmaya geçebilirim. Son bir haftada sayısız hukukçu, sunucu, yazar, öğrenci ve uzman dinledim. Meseleye makul ve hukuki açıdan bakanları, hoşgörüyü öğütleyenleri, kaos çıkacağını söyleyenleri ve meclisin yaptığı değişikliğin, başörtülü öğrencilerin okula girmesi için yeterli olmayacağını anlatanları dinledim.

Kuzey Irak'a yapılan kara harekatı bile örtü tartışmalarını engeleyemedi. Nasip olursa, konuyla ilgili bir yazı düşünüyorum.

Ülkemizin ünlü hukukçularından bazılarının açıklamalarını dinlerken, hayret edilecek kadar ideolojik zaafiyet içinde olduklarını gördüm. Eğer bu ülkenin yargı insanları, kanunları hala bu anlayışla yorumlamaya devam edeceklerse, gelecek için hiç umutlu olmayalım. Çünkü bu anlayışta sadece, küçük bir topluluğu mutlu etmenin şifresi gizli. Bunun dışında başka hiç bir şey yok.

Eğer emekli hukukçular bu kadar taraflı, hayat görüşlerini hukuk diye yutturmaya bu kadar teşne iseler, benim hukuk yorumu yapmamda ne mahzur var? Hiç bir mahzur yok. İşte ben de aşağıda bunları yapıyorum. Okursanız göreceksiniz.

En başından beri üniversiteye başörtüsüyle girilmesini yasaklayan bir kanun olmadığını söyledim ve hala bunda ısrarlıyım. Kanun yokmuş ama mahkeme kararı varmış. Peki mahkeme kararı hangi kanuna dayanıyor? A. Mahkemesi türbanı Anayasa'nın; Başlangıç, 2. 10. 24 ve 174 maddelerine aykırı bulmuş ve buna göre yasak koymuş.

İki adam yolda giderken biri, "galiba yağmur yağacak" demiş. Diğeri, "Sen bana ördek demek istiyorsun" diye çıkışmış. Adam, Ne alakası var" deyince bizimki, "Yağmur yağınca ne olur? Çukurlar su ile dolar. Ördek te bu su birikintisinde yüzer. Onun için sen bana ördek diyorsun!" demiş. Ben bu hikaye ile mahkemenin türban kararı arasında bir bağlantı görüyorum. Adına da "alakasızlık" diyorum.

Eğer bu mantıkla gidilirse istenilen her durum için ceza verilebilir. İşte kanunlar bunun için vardır ve hukukçular, somut yasalara göre karar vermek zorundadır. Anayasa'nın ve devrim kanunlarının hangi maddesinde başörtüsünden bahsediliyor da buradan, bir yasak hükmü çıkarılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, 07.03.1989 tarih, 1989/1 esas ve1989/12 karar sayılı “Yükseköğretim kurumlarında, .... dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.” şeklindeki Ek 16. maddeyi iptal gerekçesine, şu ifadeyi de koymuştur:

"Madde içeriğinin, dinsel inanç gereği yapılan düzenlemenin konusunun başörtüsü ya da başka bir şey olması önemli değildir. Önemli olan bir düzenlemenin dine göre yapılıp yapılamayacağıdır."

Anayasa'da dine göre düzenleme var mı bir bakalım: "MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir."

Maddedeki ikinci cümlenin, yukarıdaki, " dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.” cümlesinden ne farkı vardır ki, biri anayasa hükmü, diğeri anayasa yasağıdır. Yani (cumhuriyeti, laikliği, temel hak ve hürriyetleri engellemeyen), dini inanç sebebiyle yapılan ibadetler serbest ise, dini inanç sebebiyle saçların örtülmesi niye yasaktır?

Niye iptal edilen Ek 16. maddedeki "... dini inançla ilgili serbestlik, " A. Mahkemesi tarafından Anayasa'nın Başlangıç bölümüne, 2. 10. 24 ve 174 maddelerine aykırı bulunmuştur da 24. madede "ayin ve ibadet serbestliği" anayasa hükmü olmuştur?

Dikkat edilirse 24. maddede, "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir." cümlesinden hemen sonra 14. maddeye atıf yapma gereği duyulmakta ve izin bundan sonra verilmektedir. Bu ve benzer maddeler Anayasa'mızı korku ve endişeler kanunu haline getirmiştir. Bu yüzden hukukumuza da rahatlıkla, " korku ve endişeler hukuku" diyebiliriz.

Bu ikisinden başka bir de, kaynağını ve meşruiyetini yasa ve rejim mimarlarından alan, "korku ve endişeler kesimimiz" vardır. Bu kesimdekiler sürekli endişe içindedirler ve hayatlarının büyük bir kısmı % 75 in ürettiği korkuları yenme çabasıyla geçer. Geri kalan zamanlarında ise, bale ve opera seyretmek, klasik batı müzği dinlemek, viski başta olmak üzere, alkollü içki tüketimine destek olmak gibi çağdaş etkinliklerde bulunurlar. Akıl hocalarının bütün gayreti, kanunları eğip bükerek, bu kesimin arzularına uygun hale getirmeye ve onları rahatlatmaya çalışmaktır. Bu kesimin tek sıkıntısı vardır. % 75 in seçtiği meclis ve bundan çıkan iktidar... Durum böyle olmasa laik, demokratik, çağdaş bir biçimde ve ulusal birlik içinde (!) ebediyen mutlu yaşayacaklardır.

Esasen kanunlarımız, hayatımıza o kadar çok yasak getirmiş ki, özgür olabilmek için yeni yasalar çıkarmak zorunda kalıyoruz. Zira rejimin temeli, Atatürk'ten sonrakiler tarafından, toplumun % 75lik kısmının her an yoldan çıkabileceği, düzeni bozup, sistemi değiştirebileceği vehmi üzerine oturtulmuştur. Devamı var.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..