Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '18

 
Kategori
Tarih
 

General Ian Hamilton Kimdir?

General Ian Hamilton Kimdir?
 

General Ian Hamilton'un Gelibolu cephesinden....


TM Production ve Y production’un ortak yapımı olan Selanik 1920 Destanı dizisi Kanal D ekranlarında yayına hazırlanırken biraz tarih okuyalım diyenler için her zaman yaptığım gibi bir yazı hazırladım.

George Clooney’nin oynayacağı tarihi karakter olan General Ian Hamilton’ı dizide gerçekleri ile izleyeceğiz.

General Ian Hamilton Kim?
Asker bir babanın oğlu olan Ian Standish Monteith Hamilton 16 Ocak 1853’te Yunanistan’a bağlı Korfu Adası'nda doğdu. Gordon İskoç Alayı'nda görev yapan babası Hint birliklerinden oluşan alayın komutanlığına atanınca aile Hindistan'a gitti. Fakat Hamilton çocukluğunun büyük kısmını Argyllshire'da geçirdi. Cheam ve Wellington'da tahsilini tamamladıktan sonra asker olmaya karar verdi. Hamilton, askeri eğitimini tamamladıktan sonra orduya katıldı. Altı ay süreyle Hanoverli sürgün bir generalin Dresden'deki eğitimine katıldıktan sonra, Hindistan'a gitti (1872 - 1879). Güney Afrika (1881), Mısır (1884-1885) ve yeniden Güney Afrika'daki İngiliz birliklerinde (1899-1902) çeşitli görevler aldı.

Güney Afrika Savaşı'nda gösterdiği başarılardan dolayı Hamilton'a korgeneral rütbesi verildi. Daha sonra İngiltere'ye dönen Hamilton önce Lord Kitehener'ın Kurmay başkanlığı sonra da Saray Süvarileri Muhafız Alay Karargah komutanlığı görevine getirildi. 1904 Rus-Japon Savaşı sırasında gözlemci olarak Japonya'ya gönderilen Hamilton, savaş sonrasında hatıralarını yayınladı.

1910 yılında ise Akdeniz Orduları başkomutanlığına atandı. 1915'de Çanakkale'de Fransız ve İngiliz Kara Kuvvetleri başkumandanlığına tayin edildi. 13 Mart'ta, Anadolu kıyılarına kara kuvvetleri çıkarma göreviyle Londra'dan hareket etti. 16 Mart'ta Mondros'a geldiğinde emrindeki sefer kuvveti 17.000'i Fransız 75.056 asker, 132'si Fransızlara ait 140 top ve 8 uçaktan oluşuyordu. İan Hamilton'ın emriyle, Boğaz'ı geçmek isteyen Müttefik donanma Çanakkale'de başarısızlığa uğrayınca Gelibolu'ya asker çıkarma kararı alındı. Ancak çıkarma 25 Nisan’da bu karardan bir ay sonra gerçekleştirilebilmişti. Ne var ki bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanınca ağır eleştirilere hedef olan Hamilton, görevden alınarak İngiltere'ye çağrıldı (Ekim 1915). Bundan sonraki askerlik yaşamında geri hizmetlerde görev yapan İan Hamilton 1947 yılında Londra'da öldü.

 General Ian Hamilton’un Notlarından:
Müttefikler çıkartmayı giderek yoğunlaştırdılar ve yarım adaya yaklaşık 30 bin kişilik bir kuvvet çıkardılar. Hamilton ordusuna güveniyordu ve mutluydu: “Artık Türk toprakları üzerindeyiz... Türkler çok cesurlar ve görüldükleri yerde korku saçıyorlar. Ancak dünyada bizim askerlerimizden daha iyi yetiştirilmiş asker yoktur. Bizimkiler askerliğin ruhuna vâkıftırlar ve tam bu meslek için yaratılmışlardır. Belki de hepsi ölecektir ama Türkleri de yola getireceklerdir.”

18 Mart 1915 saat 10.00’da müttefik orduları boğaz kıyılarındaki tabyalara ateş açtığında Hamilton, ordusundan emindi. “Boğaza giren gemilerimizin müthiş salvoları gökleri titretiyor. Queen Elisabeth zırhlısı ağır yolla manevra yaparak boğazın dar koyunda toplarından Türklere tonlarca cehennem ateşi yağdırıyor. Alçıtepe alev ve duman içinde... Ancak Türk bataryalarından tek bir cevap yok!” Gerçekten Türk topçusu bu atışlara cevap vermiyordu, zira müttefik gemileri menzil dışındaydı. Hatta bu durumdan cesaret alan Fransız gemileri ileri bile atılmışlardı. Ancak yine Hamilton’ın ifadesiyle; “Saat 16.00’da Tekke Burnu’nu döndük ve birdenbire dehşet içinde kaldık... Cehennemi bir ateşin ortasındayız. Dev zırhlılarımızın ağır topları hep bir ağızdan alev saçıyor. Yer gök birbirine giriyor. Türklerin gizli seyyar toplarının mermileri boğazın her iki yakasından yağmur gibi tepemize yağıyor.” Ama Hamilton için asıl şaşkınlık saat 13.45 dolaylarında yaşandı.

İlk önce Fransız zırhlısı Bouvet, daha sonra da kendi donamasının en gözde zırhlılarından bir tanesi olan Inflexible, Nusrat mayın gemisinin döşemiş olduğu mayınlara çarptılar. Hamilton’ın ifadesiyle Bouvet, “küvvete fırlatılmış bir fincan tabağı suda nasıl kayıp giderse dev zırhlı da boğazın sularında öyle yok olup gitmişti.” Inflexible ise 45 derece yan yatmış, batıyordu...

Olay izleyen Hamilton “Kanımız donmuş, bakışlarımız donuklaşmıştı. Gözlerimizi gemiye dikmiş, batıp batmadığını anlamaya çalışıyorduk. Mürettebat ana güvertede toplandı ve gemiyi terk etti. (...) Maalesef batmıştı... Korkunç bir şaşkınlık ve ilk kurbanımızdı.” Müttefik donanması 18 Mart’ta boğazı geçemedi ve geri Bozcaada açıklarına döndü. Donanmanın dönüşünü Hamilton şöyle anlatıyordu: “Dev cüsseli mağrur gemilerimizden, boğazın her iki yakasına da hışımla saldıran o koca filodan meydana gelen kortej, şimdi tabut nakleden bir cenaze arabasının arkasından gider gibiydi.”

Çanakkale denizden geçilememişti ve Londra’dan gelen emirler kara harekâtına başlanması yönündeydi. 24-25 Nisan gecesi çıkartma ve arkasından kara savaşları başladı. Hamilton aynen 18 Mart günü sabahı olduğu gibi yine kendinden emindi:
“Harekât planımız Türkler üzerinde tam öldürücü bir etki yapacaktır. Toplarımız, hayatı temsil eden her varlığı öldürmek için yeri göğü inletecek ve Türkler geri çekilmek için bile vakit bulamayacaklardır... Çanakkale geçilmezmiş! Göreceğiz bakalım, göreceğiz!..” Saat 5.15 civarında filikalar dolusu İngiliz askeri Gelibolu’ya ayak bastı.

Queen Elisabeth’in güvertesinden dürbünle çıkartmayı izleyen Hamilton, “Karaya ulaşanlar sahil boyunca mevzileniyorlar... Bravo... Çok başarılı bir çıkartma yaptık ve bu bir gerçek” demek suretiyle ordusuyla övünmektedir.

Müttefikler çıkartmayı giderek yoğunlaştırdılar ve yarım adaya yaklaşık 30 bin kişilik bir kuvvet çıkardılar. Hamilton ordusuna güveniyordu ve mutluydu:
“Şifreli anahtarımızı Helles (İlyas) Burnu’nun yüzyıllardır paslı ve tozlu bir şekilde duran kilidine soktuk... Kanla, ateşle ve ölümle çıktığımız bu topraklarda ne pahasına olursa olsun kalıp zafere ulaşacağız” diyor ve “Tanrım o kilidi açmak için bize kuvvet ver... Ta ki kapı açılsın ve İngiliz İmparatorluğunun zırhlıları boğazı geçip Haliç’e ulaşsın” diye dua ediyordu.

Karada kan gövdeyi götürürken “Çarpışma devam edecek ve birlikler hayatta kalmak için dövüşecekler... Onları can pazarında bıraktım... Belki hiçbiri bir daha İngiltere’ye dönemeyecek... Ama ben uyumalıyım... Başka ne yapabilirim ki?” deyip uykuya dalıyordu.

 “Sivri bir tepenin ardından gün ağarıyor; deniz cam gibi pürüzsüz. Güneyden çıkartma başladı, şarapneller deniz üzerinde infilak ediyor, parçaları suya çarpıyor. Biz bu hengamenin içindeyiz şimdi. Makineli tüfekler, dişlerini göstererek mermi yağdırıyor ve mermiler üzerimizden aşıyor. Küçük silahların gürültüsü, saat 05.35 civarında azaldı ve 4000 kişilik bir birliğin karaya çıktığını öğrendik. Filikalar dolusu erlerin sahile yol aldığını gördük; karaya ulaşanlar sahil boyunca mevzilenmeye çalışıyorlar, diğer gruplar toprağı kazıyor, onları çalılıklarla örtüyor.
Dürbünle baktığımız halde, bir arıdan büyük görünmüyorlar. Birlikler dalgalar halinde ilerliyor ve kaybolan izler ardından yeni dalgalar beliriyor. Birden mevzilenip yere tam siper olduklarından onları kaybediyoruz.”

Artık her cepheden savaş başladı. Amiral, bombardımanın en fazla yoğunlaşması gereken bölgeler için, benimle hem fikir. Bu nedenle, güneye doğru rota değiştirdik ve ardından Helles Burnu sahillerine döndük. Kirte Köyü karşısında tarihi bir an yaşanıyor. Çok başarılı bir çıkartma yaptık, eminim ve bu bir gerçek. Bu kelimeyi kendime defalarca tekrar ediyorum,”Gerçek!”, “Gerçek!”, “Gerçek!”
Emin olmak için gemici dürbünüyle askerlerimizi izliyorum. Bazen insanın inanmayası gelir; bir harp gemisinde rüyada gibiyim. İnsanın kağıt üzerinde şekil bulmuş olan düşüncelerinin, bir dürbün merceği içinde, çarpışan askerler halinde hareket edişini görmesi, şaşırtıcı oluyor.
Plymouth ve K.O.S. Taburları, kayalıkları kayıp vermeden tırmandılar ve verilen işarete göre, bir mukavemetle karşıdamadıkları anlaşıldı. Türkler ortadan kayboldular; görünüşte bir tehlike veya şiddet hareketi mevcut değil. Yalnız birliklerimiz kumsal arazide zigzag hareketlerle ilerlemeye çalışıyor ve cephane sandıkları ile su dolu parlak gaz tenekelerini taşıma savaşı veriyorlardı. Dürbünle baktığımda, birliklerimizden bir grup, kayalıkların dibinde gayet rahat, sakin oturuyor, belki de sigara içiyorlardı. Bu durum silahlarımız için muazzam bir sonuç, fakat Türklerin bir sürpriz yapıp manzarayı bozmayacaklarını umarım…”

“…Artık uyumaya çalışmalıyım. Çarpışma devam edecek ve birlikler hayatta kalmak için dövüşecekler. Onları can pazarında bıraktım. Belki hiçbiri bir daha İngiltere’ ye dönemeyecek. Pekâlâ, ya ben? Ben uyuyorum! Binlerce insan birbirini boğazlamak için mücadele ederken, ben uyuyorum! Başka ne yapabilirim ki? Başarabilirsem bir süre uyumalıyım.”

Uyumayan komutan var; Atatürk
Ancak Çanakkale’de uyumayan bir komutan vardı: Mustafa Kemal... Moorhead’ın dediği gibi M. Kemal’in orada bulunması Hamilton’ın en büyük şansızlığıydı.

Yarbay M. Kemal, savaşın en can alıcı anında, o korkunç önsezisi ile tarihe geçen emrini vererek savaşı Türklerin lehine çevirmişti. Nihayet 1 Mayıs’ı 2 Mayıs’a bağlayan gece Hamilton’ın deyişiyle “Türklerin Allah Allah bağrışları altında o korkunç saldırısı başladı... Bizimkiler hurra diye karşılık veriyorlardı... Şaşkınlıktan kurtulamıyordum... Zifiri karanlıkta ve gemide iki elim bağlı sadece savaşanların bağırışlarını dinledim... Türklerin taarruzuna dayanamadığımızı ertesi gün öğrendim.”

Savaş, Arıburnu çıkartmasının başarısızlığa uğramasından sonra bir siper savaşları haline dönmüş ve eski şiddetini nispeten kaybetmişti. Bu süre içinde İngilizler kuvvetlerini pekiştirmişler, 25 bin kişilik yeni bir kuvveti savaşa dahil etmişlerdi. Henüz pes etmeyen Hamilton’ın dualarından da anlaşılacağı üzere, niyetleri son bir deneme yapmaktı.

Şöyle diyordu Hamilton: “Yardımına sığındığımız Tanrım.. Senden pek ender bir dilekte bulunuyorum... Biz bu kayalıklarda Osmanlı sultanının kara kalbine hançerimizi sapladık. Hançer eti henüz deldi ve yarasından yeni yeni kan akmaya başladı. Her gün ölümden kurtulmak için debeleniyor. Şimdi çok uzun bir zamandır beklediğimiz bir günün arifesindeyiz. 6 Ağustos günü güneyden taarruza geçeceğiz.” İlk başta Hamilton’ın dualarının kabul edildiğini söylemek mümkündür.

Zira 8 Ağustos tarihinde, kara ve deniz topçusunun attığı 15 bin merminin desteği ile İngiliz ordusu Conkbayırı tepesini ele geçirmişti. Yüzü gülen Hamilton hayal görmeye başlamış ve “Türk ordusunu boğazından yakaladığını ve İngiliz donanmasını İstanbul önlerindeki silüetini gözünün önüne getirmeye” başlamıştı. Ama şanssızlık bu ya, Anafartalar Cephesi Grup Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal yine karşısına çıkmıştı.

Haftalardır yatak yüzü görmeyen, bir siperden diğerine koşan, askerin devamlı yanında olan, üç aydır kan, barut ve kokmuş ceset kokusu teneffüs ederek neredeyse sağlığını kaybetmiş olan Mustafa Kemal, o haliyle sabaha karşı geldiği cephede yaptığı kısa bir toplantıdan sonra 10 Ağustos’ta gerçekleştirilen meşhur taarruzu yöneterek Conkbayırı tepesini geri almış ve İngilizleri kovalamıştı.

Hamilton artık pes etmiş ve bu hücumu anılarına şu şekilde kaydetmişti: “Bu kutsal hücumda ezici düşman yığını tepeden aşağı sel gibi inerek birliklerimi silip süpürdü... Generallerin er saflarında dövüştüğü, erlerin ellerindeki silahları bırakıp gırtlak gırtlağa boğuştuğu bir çarpışmaydı bu... Türkler Tanrı’nın adını anarak şahane bir şekilde dövüşüyorlardı...”

Hamilton yanılıyordu... Bu hücum esnasında eratın önünde savaşa katılan bir general yoktu. Ama artık albaylığa yükseltilmiş olan ve hücumdan önce askerlerine yaptığı konuşmada, “Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden ileri atılırsınız” diyerek askerlerinin önünde giden bir Mustafa Kemal vardı. Hamilton’ın ifadesiyle “İngilizlerin eline çok iyi bir şans geçmişti ama Osmanlı Bankası’nı soyamamışlardı!”

 İngilizlerin Çanakkale’den çekilirken Hamilton’ın halefi General Monro’ya söylediği son söz ise “Çok başarılı bir çekilme yaptık!” olmuştu..

Hamilton Atatürk’ün hayranıydı!
Çanakkale Savaşı’nda İngiltere’nin Akdeniz Orduları Komutanlığı’nı yapan General Hamilton’ın hayatı kaleme alındı. John Lee’nin 10 yıllık çalışmalarını kapsayan ”Bir Askerin Hayatı” adlı kitapta, Hamilton’ın Atatürk’e karşı duyduğu gizli hayranlıktan sıkça söz ediliyor.

“Bir Askerin Hayatı” adını taşıyan kitapta, Gelibolu yenilgisinin sebepleri ve bu ağır yenilginin etkilerinin Hamilton’un 94 yıllık hayatına yansımalarını ele alan yazar Lee, Hamilton’un savaş yıllarında kaleme aldığı özel günlüğünden bu kitap çalışmasını yaptı. Günlüğün en çarpıcı tarafı, generalin Arı Burnu ve Sedd-ül Bahir'de üst üste aldığı yenilgilerin ardında büyük komutan Mustafa Kemal Paşa’ya adını dahi bilmediği sırada beslediği melankolik hayranlığın samimi bir lisan ile incelenmesi oluşturuyor. Çanakkale savaşları sırasında Türk askerinin ”Çanakkale Geçilmez” dedirten savunmasını o yıllarda aldığı yenilgilerin ağır suçlaması altında ezildiği Britanya İmparatorluğu’nun Genelkurmay Başkanı  Lord Kitchener ile arasında geçenlerin de kaleme alındığı günlük, 1920 yılında iki ciltlik bir kitap haline getirildi. Ancak birinci baskıdan sonra bir daha basılmayan kitapta, orijinal günlükte yer aldığı halde kitapta yer verilmeyen bazı kısımların General Hamilton’un  Atatürk’e karşı hissettiklerini konu alan bölümler olması göze çarpıyor. Yazar Lee’nin kaleme aldığı kitapta, General Hamilton’un yenilgisinde eğitimsiz Britanya askerleri, yanlış haritalar, lojistik destek problemlerine atıfta bulunulurken, esas sebebin başta küçük görülen Atatürk kumandasındaki Türk ordusunun tüm tahminlerini alt üst ederek verdiği kahramanca mücadeleye bağlanıyor.

General Ian Hamilton’un “Gelibolu Günlüğü” adında bir eseri vardır. 
Kitap Hürriyet Yayınevi (artik yok) tarafından ilk kez 01.03.1972 tarihinde dilimizde yayınlanmıştır.

Kitaptan Alıntı:
7 Nisan 1915, İskenderiye: Yahudilerden faydalanacağımıza inandım. Onları kendi çıkarlarımız için istismar edip Yahudi gazetecilerin ve bankerlerin çabalarını sağlardık; Yahudi gazeteciler bizim davamıza renk katar, Yahudi bankerler de kesemize para yağdırırdı.

17 Haziran 1915: Merakımı mucip olmuştur; karşımızda Hıristiyanlara düşman bir Müslüman eri olsa, hatta o er kısmen aç olsa, kendisine 10 şiling verilse ve iyi bir akşam yemeği ile karnı doyurulsa, ne yapardı acaba? Maamafih, dünyada Osmanlı Türkü'nden başka din uğruna canını fedaya münakaşasız hazır bir millet ve asker yoktur. Teslim olması için her asker başına 10 şiling yerine 50 ingiliz lirası teklif etsek yine de Türk askeri onu suratımıza çarpar, dünyaya rezil oluruz.

30 Haziran 1915, İmroz: Garip! Çerkez asıllı Türk esirlerinden biri, yaralı bir İngiliz askerini ateş altında sırtına alıp taşımış.

5 Temmuz 1915, İmroz: Saat altıda Türkler hat halinde değil, bir çeşit arı sürüleri gibi yığınlarla hücuma devam etmekteydiler. Çalılıklar içinden binlerce Türk çıkıyordu. Makineli tüfeklerin yaylım ateşiyle çoğu öldürüldü. Cesetleri topraklar üzerinde duruyor. On güne kalmaz, Türk askerleri tamamı ile  eriyecektir!

21 Ağustos 1915, İmroz: Saat sabaha karşı 4.30 idi. 11.tümenin, Türklerin ileri mevzilerini ele geçirdikleri haberi geldi. Yeniden karakol dağa tırmandım. Bu sefer İsmailoğlu tepesini hiçbir kuvvet elimizden kurtaramazdı. Sabah erken saatlerde durumda umulmadık bir değişme başladı. Gittikçe yoğunlaşan bir sis, etrafı göz gözü görmez hale getirmişti. Top, tüfek, sesleri birer birer azaldı ve cephe sustu. Tabiat Türkleri gizlemiş, Allah onları korumuştu.

2 Eylül 1915, İmroz: Dün gece çok acayip ve korkunç bir rüya gördüm. Çadırım İmroz adasında olduğu halde Hellas burnunda boğuluyordum. Boğazımı sıkan elin baskısını hala hissediyorum. Sular başıma yaklaşıyor. Hiç böylesine korkunç rüya görmemiştim."

Çanakkale Savaşlarında 253.000 şehit veren Türk milleti onurunu, İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in, askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emri savaşların kaderinin değişmesinde önemli rol oynamıştır.

 Çanakkale İngiliz Başkomutanı General Hamilton, İngiltere Harbiye Başkanlığına yazdığı yazıda Mustafa Kemal’in yüce komutanlığını şöyle övmektedir:

 “İngiltere Harbiye Başkanlığına,  niçin geriye çekildiğimizi soruyorsunuz, bütün gerçeği tüm açıklığı ile size bildirmek isterim:

 Çok cesur muharebe eden, en iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusunun ve Albay Mustafa Kemal gibi dahi bir komutanın karşısında bulunuyoruz. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.”

 Çanakkale Savaşı Kumandanı General Jean Hamilton'un Meşhur Sözü

 “Türkleri Allah'larından ayırabilmek için daha başka ne yapılabilir ki? Biz Türklerle değil Onlar'ın Allahları ile harbettik!”

Çanakkale Savaşındaki İtilaf devletlerinin komutanı İngiliz General Hamilton, şu gerçeği itiraf etmiştir:

"Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz gökten inen güçler ile mücadele ettik."

Yine mağlup olduğu için mahkeme heyetinin karşısına çıkan İngiliz Harbiye Nazırı (Deniz Bakanı) olan Churchill, ağır sorgular karşısında iyice daraldığı vakit şöyle haykırmıştır:

"Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale'de Türk'lerle değil, Allah ile harp ettik! Tabii ki yenildik..."

Eserleri:

1905-1907 Bir Kurmay Subayın Güncesi, 1910 Zorunlu Hizmet, 1920 Gelibolu Günlüğü, 1934 Çocukluğumda, 1942 Listening For The Drums, 1944 Trampetleri Dinlerken.

General Ian Hamilton, Atatürk’e olan hayranlığını hiçbir zaman gizlememiş ama tabiî ki politik sebeplerden dolayı bu hayranlık siyasiler tarafından ört-bas edilmiştir. İşte biz Selanik 1920 Destanı’nda bu hayranlığı tam aslına uygun seyredeceğiz. Büyük ses getirecek olan Selanik 1920 Destanı dizisi uluslar arası dizi arenasında da beklediği ilgiyi bulacaktır.

Hayatta beklediğiniz ilgiyi bulmanız dileği ile…

eceer6@gmail.com

https://twitter.com/eceer6

https://www.facebook.com/eceeryazilari

https://www.facebook.com/dizisin

https://www.facebook.com/EceERFanClub

 

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..