Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Geziyorum... Hisarönü, Turgut Şelalesi, Çiftlik Koyu ve Kızkumu

Geziyorum... Hisarönü, Turgut Şelalesi, Çiftlik Koyu ve Kızkumu
 

objektifimden...


Güneş,vals yaparken bulutlarla, Seher Yelinin ılgıt ılgıt esintisi eşliğinde; düştük yola, İZDOT’la (İzmir Doğa Tutkunları Derneği)... İstikamet, Marmaris’in cennet koyları, köyleri ve doğa harikası şelalelerini keşfetmeye. Bayram sabahı herkes telaşta idi, sadece bayram telaşı değildi insanların koşuşturmaları. Bayram günü bile çalışıp da işe gitmek telaşında olanlar, gezilere gitmek için otobüs bekleyenler, sokakları temizleyenler ve de gevrekçiler… En çok da o sabah ayazında geceyi dışarda geçirmek zorunda kalmış, duvar diplerinde, kartonlara ya da naylonlara sarılmış halde hala uyuyan evsizler. Bir fena oldum onları görünce. Biz gezmeye gitme derdinde, onlarsa bir lokma ekmek ve yatacak yer. Hayat acımasız yanını yine gösterdi bana :( Ne kadar da kalabalıktı Konak Meydanı.

4 Ekim, Dünya Hayvanları Koruma Günü’ne, Kurban Bayramının da denk gelmesi ise gerçekten çok manidardı!

Bayramı, kesilen kurbanları, büyükşehrin bitmez tükenmez telaşını ardımızda bırakarak, can dostlarla çıktık yola.

Kahvelerimizi yudumlarken, Sakar Geçidinin kenarında; aşağıda Gökova’nın büyüleyici maviliğini seyre daldık. Doyumsuzdu…

Güle oynaya geçen birkaç saatin ardından, bayram süresince konaklayacağımız Erine Beach Club, Boutıqe Hotel’de bulduk kendimizi. Nasıl anlatsam ki? Eren Dağı’nın eteklerinde kurulu Hisarönü köyünün sahili olan ve denizin turkuaz rengi ile çamların yeşilliğinin kucaklaştığı Altınkum Sahilinde; 10 dönümlük araziye kurulmuş, etrafı palmiye ve okaliptüs ağaçları ile çevrili. harika bir tesis. İşletmecileri Göreci ailesinin, güler yüzlü aile fertlerince karşılandık. Hem butik otel olarak işlettikleri taş bina, hem de bungalovlar vardı, her türlü konfora haiz. Gerçi konfor falan benim için 2. plandaydı da… Ekim ayı olmasına rağmen bir anda kendimizi bulduk, Akdeniz’in masmavi sularında. Geceleri hatırı sayılır serinlik var ama! Ceketleri iyi ki de koymuşuz bavula...  Pervin Göreci’nin muhteşem yemeklerini de de anmadan geçemeyeceğim... Ailecek, 12 ay süresince turizme hizmet veriyorlarmış, bu tesiste nefis yemekleri, takdire şayan işletmecilikleriyle... Göreci ailesine de kocaman bir teşekkür ve sevgiler yolluyorum satırlarımla...

Neden Erine? Dedim Bilal Bey’e…

       '' Erine… Burasının mitolojik adı Erine, o nedenle tercih ettik bu adı. Frigyalılar zamanından beri bir liman kenti olarak süre gelmiş. Hisarönü köyü ve sahili de deniz, Güneş ve tatil dışında; çok uzun yıllar şifa merkezi olarak tercih edilmiş. Zakkum ve okaliptüs ağaçlarından, yılın belirli döneminde bazı şifalı aromalar salınımı olurmuş havaya ve etrafa ve de bazı hastalıklara çok iyi gelirmiş.'' Diye anlattı.

Her yer rengârenk çiçekler, palmiyeler , okaliptüs ağaçları ve zakkumlarla bezeli, kamelyaları, sabahları büyük bir zevkle kahvaltı yaptığımız iskelesi ile harika bir yerdi. Marmaris ve arılar birbiri ile özdeşleşmiş, ayrılmaz bir bütün. Yol boyu zevkle seyrettiğimiz çam ormanlarının içi bile binlerce arı kovanı ile doluydu. Elbette hal böyle olunca, arılarla da dost olduk bu gezi süresince.

Bu vatanın, Anadolu’nun her bir köşesi cennet. Bunun bilincindeyim her daim ama gezip görünce bu cennet köşelerini, vurgulamadan da geçemedim açıkçası.

Başkanımız Murat Sezer Geçer, çok kapsamlı ve güzel bir gezi programı düzenlemişti. Belki de birçok kişinin duymadığı ve bilmediği yerleri keşfe gittik. Yani başta ben tabii ki.

Fotoğraf

İlk durağımız; Turgut Şelalesiydi. Marmaris’in güneybatısında Bayır köyü ile Turgut köyü arasında bulunan, halıcılığın ve arıcılığın ön planda geçim kaynağı olduğu, doğa yürüyüşçüleri için ideal bir parkur olan yolu ve yol üzerinde Turgut köylülerinin yöresel yemeklerle ve şelalenin akan sularında yaşayan alabalıklarla, gelen ziyaretçileri ağırladığı Turgut Şelalesi  çok geniş bir alana yayılmıştı. Şelalenin hemen yakınında takriben 300 yıllık, Rumlardan kalma, tarihi su değirmeni vardı. Değirmenin hemen ön kısmında da koca bir çınar ağacı. Dilek ağacı olarak, herkesin dallarına astığı bezlerle dilek dilediği. Eeee vardır bir hikmeti. Durur muyum? Den de diledim.

1.derece sit alanı olarak tescillenmiş ve 5 tane şelaleden oluşan Turgut şelalesinin etrafı sığla ve okaliptüs ağaçları ile çevriliydi. Kuş sesleri ve şelalenin civarında uçuşan Kaplan kelebekleri de güzelliğinin başka bir yanı. Ağaçların devasa büyüklüklerinden, gökyüzünün aydınlığı, huzmeler halinde suya yansıttığı ışıklarla seçilebiliyordu ancak.

(Turgut Şelalesindeki dilek ağacı)

(Bayır köyünün sembolü anıt çınar ağacı)

Bayır köyüne geldiğimiz zamansa bizi 1880 yaşında ve koruma altına alınmış kocaman bir çınar ağacı karşıladı köy meydanında, bir de köyün gençleri. Dediler ki; ''bal merkezi'' imiş bu köy. Koca çınarın, anıt ağaç olarak tescillenmesinden sonra turistlerin ve ‘’safari’’ yapan grupların uğrak yeri olmuş köy...Rivayete göre de bu anıt çınarın etrafında bir tam tur dönüp de dilek adanırsa, olurmuş. Ben bilmem, köylülerin yalancısıyım. Üstelik bunu söylemekle kalmayıp, yazıp bir de ağacın üstüne asmışlar.’’ Döndün mü?’’ Demeyin. Yani dönmez miyim? Dilek, dilektir…

Ben fotoğraf çekme derdinde iken bizimkiler de bal seçmekle meşgüllerdi. Kimi çam balı, kimi çiçek kimi de kekik balı aldılar. Alışverişin en güzel yanı, numune ballar vardı, küçük ve tertemiz kaşıklarla tadına bakıp, tercih yapabileceğiniz. Ben tercihimi çam balından yana kullandım da ah ah gitti benim özene bezene yaptığım diyet! Acilen doğa yürüyüş parkurlarına atmam gerek kendimi. Hem heryerden de fotoğraf çekerim sizler için fena mı?

Bayır köyünden, bayır aşağı… Yolculuğumuz devam ediyor. Geziyoruz… Yine çam ormanlarının arasından geze geze geldik Çiftlik koyuna. Bayır köyünün koyu imiş burası. Safari yapanların soluklandığı ve muhteşem bir güzelliğe sahip koy, Marmaris’in cennet köşelerinden biri adeta. Dinlenmek için harika bir yer. Otur, denizi seyret o bile yeter…

Koyu seyre daldığınız üst kısımlarda da balığın en lezizini yiyebileceğiniz, çepeçevre restoranlar vardı. Hizmet kalitesi ise mükemmel. Fiyatları da gayet makul ölçülerde idi. 

Bitmedi…

Geziyoruz… Kızkumu’na geldik bu kez. Orhaniye köyünün sahili olan Kızkumu, kızıl kumları ve efsanesi ile meşhur. Uzaktan bakıldığında insanları denizin üstünde yürüyor sandım ki meğer denizin içinde 3 metre genişliğinde ve 600 metre uzunluğunda bir kum alanı var ve yerli yabancı herkes merakla burada yürüyor, kimi gitmiş dönüyor, kimi gidiyor. Hayli trafik yoğun yani.

Efsane muhtelif; kimi diyor ki prenses bir balıkçıya aşıkmış. Balıkçıya ulaşabilmek için kucağına topladığı kumları döke döke denizin içinde yürüyormuş ki kralın askerlerinin, balıkçıya attığı oklar prensesi öldürmüş ve prensesin öldüğü yerde kum bitmiş, deniz derinleşmiş.

Kimi diyor ki babası kralın savaşta yenilmesi ile savaşı kazanan ve ülkesini işgal eden komutandan kaçan prensesin kucağındaki kumların bittiği yerde ömrü de bitmiş…

Kızkumu’nun her gün yüzlerle ifade eden ziyaretçileri varmış. Kızkumu sahilinde gelen ziyaretçilere soluklanma imkânı veren tek bir işletme var. İşletmeciler her ne kadar büyük bir işletme alanı hazırlamış hatta karşı dağda dahi seyir yapılabilecek yerler düzenlemişler ise de öncelikle, gelen misafirlere hizmet sunumunda nezaketten yoksun ve aşırı pahalı hizmet sunmakta idiler. Ayrıca bu efsaneler konu olan eşsiz güzellikteki cennet köşenin etrafı, bir dolu atıl malzeme ile kirletilmiş, çok kötü bir görünümde idi. Yani kısacası, ne cennete sahip olursak olalım kıymetini bilmemekte de üstümüze yok.

Geziyorum… Hisarönü’nde gün batımına…

Böylelikle bir bayram tatili, geziyorum, görüyorum ve zevkle yaşıyorum derken bitti. Başka gittiğim yerleri de anlatmak dileğimle… Her gününüz, sağlıkla, huzurla ve bayram tadında geçsin ve ilk fırsatta sizlerde gidip görün bu cennet köşelerini diyor, sevgiler sunuyorum.

 

http://erinebeachhotel.com/

Ay Şen...

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..