Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '13

 
Kategori
Anılar
 

Girdap!

Girdap!
 

Girdap

19 yaşındaydım!

Karadenizin azgın denizinde, su ile döğüşmeyi eğlence saydığım yıllardı.

Şimdilerde ürktüğüm Karadeniz, o yıllarda benim biricik aşkımdı. Başka hiçbir yerde denize girmeyi sevmezdim. İstanbul bile çok tuzlu ve durgun gelirdi. Alanya, Bodrum hamam suyu gibi durgun ve tatsızdı işte..

Deniz dediğin şöyle dalgalı olmalı, dalgası alıp yere çarpmalıydı.

O gün!

Aylardan Temmuz! Yer Giresun’da Ölüdeniz adı verilen bir koy. Karşıda asırlar önce Amazon’ların yerleşkesi olduğu söylenen bir ada!

Deniz kıpırtısız. Hava esintisiz. Gökyüzü bulutsuz.

Evet çok güzel görünüyor, hatta sakin falan duruyor.

Ama kaplan uyusa da sonuçta her zaman ürküntü uyandırır.

Biz Karadeniz çocukları ise ondan korkmayı o güne kadar hiç akıl edememiştik.

Coşkuyla koştuk içine!

O kadar sığdı ki, git git dizimizi ancak geçiyordu. Bizse suya bulanmak istiyorduk. Artık iyice ısınmıştı vücutlarımız ve bebekler gibi yere yatıp ıslanmak sıkıcıydı. Neyse bir yer bulduk suyun ortasında. Mücevher bulmuş gibi olduk. Çünkü o kadar sığ alandan sonra acaip derin bir yerdi burası.. Hem derin hem serindi.. Güldük oynadık, dibe daldık, birbirimize dipten çıkardığımız kumları fırlattık falan.

Derken dalgalar başladı. Oynamak eğlenmek şimdi kıyıda daha eğlenceli olacaktı. Burayı terketmek için biraz dalgalarla boğuşmamız gerekecekti. Demin sığ bulduğumuz alana epey zorlanarak çıktık.Ancak burası koca dalgaların akın ettiği çılgın bir ortama dönüşmüştü. Suyun bizi içinde döndürerek kıyıya fırlatmasına izin verdik. Çok çok eğleniyorduk. Dalgalarla boğuşmaktan yorulunca kıyıda güneşlenmeye karar verdik. Oysa Karadeniz bizi bırakmak istemedi. O anı insan nasıl anlatır bilemiyorum.

Tonlarca suyun ayaklarımızdan kumlara çivileyerek dalgaların boyumuzu aşacak şekilde üzerimizden geçmesi sırasında arada çığlık çığlığa nefes alıyorduk. Ancak sakin ve ıssız kumsala 10 adım mesafede olmamıza rağmen sudan çıkamıyorduk. Suyun ağırlığının korkunç olabileceğini o gün fark ettik.

Tam pes etmek üzereyken su bizi bıraktı. Üzerimizden tüm ağırlığını çekti.Çoğu kıyıya koşarak kumsala kendini attı. Hepimizin gözleri araba farı gibi iri, patlak ve parlaktı.

Ben ve hala kızı Nevin rahatlamış olarak suya sırt üstü yattık. Aşırı yogunduk. Birbirimize olayın korkunçluğunu anlatıyorduk. Bu sırada kayalık alana oldukça yaklaştığımızı fark ettik.Rehaveti bırakıp kıyıya yüzmeye başladık ama olduğumuz yerde sayıyor hatta kayalara doğru çekiliyorduk. Yüzmesek kesinlikle kayalara çarpacaktık.İyice yorulmuştuk ve ben ani bir kararla kayalara çarpmaya izin verdim. Çarpar çarpmaz kayaları sıkıca tutup üzerine çıktım. Ben kurtulmuştum. Nevin ise kayaların oluşturduğu girdapta dönüp duruyordu. Kayalara çarpmaktan korktuğu için boğulmak üzereydi.

Artık yüzmeyi bırakmıştı. Yemyeşil yüzü ile acıklı acıklı bana bakarak suda batmaya başladı. Birkaç kişi çığlıklarımı duyup, yardıma geldi ve ikimizi de kurtardı.

Bu güzel cumartesi gününde bu konuyu neden yazdın diyecek olursanız, ülkemizin içinde bulunduğu girdaptan nasıl kurtulacağına akıl erdirememekten böyle eskiler aklıma geldi.

Aslında bu girdaptan tek bir kurtuluşumuz var o da neden korkuyorsak o korktuğumuza teslim olmak! Bırakın kayalara çarpalım, biraz yara bere içinde kalalım belki canımız yanar ama hiç değilse “sağ” kalırız.

Bu yazıdan herkes kendi çıkarımlarını yapacaktır. Umarım herkes doğruya ulaşır. Sevgiyle

Not: Artık cumartesi yazılarımı buradan paylaşacağım.

 
Toplam blog
: 171
: 522
Kayıt tarihi
: 18.12.10
 
 

Üniversite mezunuyum. Dekoratörüm. Yazmayı çok seviyorum. 200 kadar şiirim var. Sinema ve tiyatro..