Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '09

 
Kategori
Anılar
 

Su işinde her zaman silah da vardır

Su işinde her zaman silah da vardır
 

Su yaşamın kaynağıdır. Medeniyetler her zaman su kenarlarında kurulmuşlardır. Çünkü susuz hayat mümkün değildir. İnsanlar suyu değişik amaçları için kullanırlar. İnsani ihtiyaçların giderilmesinde içme ve kullanma suyu olarak ve tarımda da üretimin artırılmasında sulama suyu olarak kullanılmaktadır. Kıt bir kaynaktır. Dünyada adaletsiz bir dağıtımı vardır. Suyu elde tutan, yani suyun başında oturan her zaman güçlü olmuştur.

Sudan daha fazla pay alabilmek için de mücadeleler ve kavgalar yapılmıştır. Dünyada su ile ilgili kavga insanlığın ilk zamanlarından beri vardır. Urfa’da Sulama şube müdürlüğü yaptığım yaklaşık yedi yıllık süre içerisinde bu kavgayı yakından gördüm ve yaşadım. Seksenli yıllar GAP projesinin çok hızlı yürütüldüğü, yatırımların aralıksız yapıldığı yıllardı. Bu yatırımların büyük çoğunluğu da Urfa’ya yapılıyordu. Atatürk Barajı, Şanlıurfa Tünelleri gibi iki dev yatırım zaten GAP projesine harcanan paranın çok büyük bir bölümünü götürüyordu. Buna bir de Harran ovasında yapılan kanal inşaatları eklenilince çalışmanın ve harcanan paranın büyüklüğü tahayyül edilebilecektir. Bir yandan inşaatlar devam ederken, doksan dört yılı sonunda Harran ovasına ilk sulama suyu akıtma törenleri yapıldı ve doksan beş yılının baharında da sulamalar küçük bir alanda da olsa resmen başladı. Ben o yıllarda sulanacak yeni arazilerin etütlerinin yapılmasında çalışmaktaydım. Doksan sekiz yılının Ağustosunda Sulamalar şube müdürü oldum. Harran sulamaları o sıralarda yaklaşık doksan bin hektara ulaşmıştı.

Ovada sulama birlikleri kurulmuştu. Sanırım o sıralar on beş birlik vardı kurulmuş ve faal olan. Bu sulama birlikleri çiftçilerden oluşmakta ve başkanlarını kendileri seçmekte, kanalların işletme ve bakımlarını yapmaktaydılar. Ancak suyu Devlet Su İşlerinin ana kanallarından hakları oranında alıp birlik sahalarındaki tarlalara dağıtmak durumundaydılar. Sulama birlikleri genellikle haklarından fazla su talep ederlerdi. Bu nedenle de sulama kanalları kenarında görevli olan kurum personeli ile sulama birlik personeli sık sık tartışırlardı. Sulamaların açık ve büyük kanal ve kanaletlerle yapılabilir şekilde projelendirilmiş olması, çiftçilerin sulama bilgilerinin az olması, kanaletten pompajlı olarak su alıp yağmurlama veya damla sulama şeklinde sulama yapma düşüncesinin ve imkanlarının kısıtlı olması nedenleriyle her çiftçi mutlaka kullanması gerekenden daha fazla su kullanırdı.

Çiftçinin fazla su kullanması sonucunda da hesaplanarak verilen su ilgili birlik sahasında yetmezdi. Daha fazla su isterlerdi. Bu da haklarından fazla su almaları demekti. Bu durum işte tuzlanmaya ve drenaj problemlerine doğru gidiş demekti. Başlangıçta henüz ana kanalların sulayacağı bütün araziler sulamaya açılmamış olduğu için ana kanalları tam kapasite doldurmak gerekmiyordu. Ancak ilerleyen yıllarda yeni alanlar da sulamaya açıldıkça bu kez ana kanallar tam kapasite doldurulmasına rağmen su yetmez olmuştu. Bu durum en sonda bulunan birliklerin daha az su almalarına yol açıyordu ve asıl kavga o zaman kopuyordu. Başından beri az su kullanımını sağlayabilmek için sulama birliklerini aşırı baskı altında tutuyorduk. Biz ölçülü olarak hakları kadar su vermeye çalışıyorduk, onlar ise daha fazla su alabilmenin peşindeydiler. Kanallar üzerindeki kapaklara gizlice müdahaleler yaparak suyun dengesini bozuyor ve bir yandan tehlike de yaratıyorlardı. Çok büyük mücadeleler yapmıştık o dönemde. Karşımızda, arkasında aşiret gücü bulunan, bu nedenle de hem siyasi hem de kişisel olarak kendini güçlü gören ve üstelikte oldukça cahil ve gözü kara kişiler vardı. İnsan kıymetinin olmadığı adam öldürmenin sıradan işler olarak görüldüğü ve kolaylıkla yapılabildiği bir bölgeydi. O dönem sulama birliklerinin birinin başında bulunan birlik başkanı sürekli alkol alan, ayık gezmeyen birisiydi. Kış sulamasının yapıldığı bir dönemde kanallara su vermiş ve kışlık sulama yapmalarını sağlıyorduk.

Hatta bir kurban bayramı günleriydi. Bayram olmasına rağmen ben araziye çıkmış ve sulamanın seyri ile ilgili denetim yapıyordum. Sahada bir işletme mühendisi ve yeteri kadar personel bulunduruyorduk. Regülatöre uğradım ve kanallara verilen su değerlerini kontrol ettim. O sıralarda da yağmur başladı. Aniden yağmur başlayınca telsizden mühendise ana kanaldan birliklerin kanallarına verilen suları bir miktar kıstırmasını söyledim. Çünkü zaten bayram vardı ve çiftçiler tarlaya çok az gidiyorlardı hem de yağmur başlayınca sulama yapan çiftçilerin sayısı da iyice azalmıştı. Biraz önce tarlaların arasında arabayla dolaşmış ve bir tane bile çiftçi görememiştim. Boş yere kanallardan su tahliyeye gitmesin düşüncesiyle bu talimatı verdim. Zaten birliklerin aşırı baskısıyla su bu dönemde verilmiş ve randımansız bir sulama yapılıyordu, bir de bayram ve yağmur randımanı iyice azaltacaktı. Mühendis arkadaşım telsizden birlik başkanlarından birinin kanallarındaki suyu azaltma talimatına uymayacağını söylediğini iletti. Ben de verdiğim talimatı uygulamasını istedim. Birkaç dakika sonra mühendis arkadaşım cep telefonumdan, birlik başkanının yine alkollü olduğunu, kanalın başına kendi personelini göndererek kısmayı engellediğini, benim regülatörde olduğumu anlayarak arabasıyla oraya gelmek üzere yola çıktığını söyledi. Ben de tamam dedim gelsin görüşelim bakalım. Yaklaşık onbeş dakika sonra kanal boyundan süratle bir arabanın üstelik de yalpalayarak gelmekte olduğunu gördüm.

Bu odur diye düşündüm. Nitekim regülatöre geldi, arabadan indi, ben de sundurmanın altında bekliyordum. Yağmur çiselemeye devam ediyordu. Sallanarak ve yavaş adımlarla yanıma geldi. Yürürken arada bir elini kemer kısmına getiriyor ve böylece belindeki silahı görmemi sağlıyordu. Müdür dedi, sen benim suyumu kestiremezsin. Ben dedim suyunu kestirmiyorum, kıstırıyorum. Bak dedim az önce sahayı dolaştım ve bir tane bile çiftçi göremedim. Sular boşa akıyor. Tam önüme kadar geldi, aynı şekilde elini beline koyarak ve silahını görmemi sağlayarak. Yağmurda yağsa benim kanalımın suyu kesilmeyecek dedi. Böyle garip güç gösterilerine de maruz kalıyorduk ovada. Kanalında kullanılsın veya kullanılmasın suyun akması bir güç gösterisiydi, dosta düşmana karşı. O anda bugün bile hala nasıl yaptığımı bilmediğim bir harekette bulundum. Sağ elimin işaret parmağını başkanın göğsüne dayadım ve git öte diyerek iteledim. Sendeleyerek bir adım geri attı. Kokundan ben sarhoş olacağım dedim. Kurban bayramı günü güpe gündüz şu haline bak dedim. Sen bu şekilde mi tarlalardaki suyu takip edeceksin? Şaşırmıştı. Büyük olasılıkla düşünüyordu, kim bu adam yahu diye. Bu cesareti nerden alıyor? Yabancı biri, arkasında aşiret yok, bey paşa yok kime güveniyor? Evet kime güveniyordum bilmiyorum. Ama yaptım. Bu su kısılacak dedim sert bir şekilde. Ses çıkartmadı, regülatördeki arkadaşa bir çay vermesini söyledim. Başkana sandalyeyi gösterdim. Oturdu. Sakinleşmişti. Çayını içti, biraz sohbet ettik ve gitti. Ben dediğimi yaptırmıştım. Fakat bir şey zoruma gitti. Beni burada rahat üstesinden gelebileceği biri gibi görmüş ve silah göstererek korkutmaya çalışmıştı. Bayramdan sonra olayı bölge müdür yardımcısına anlattım. Kızdı. Onun da suyu sertti. Nasıl böyle bir şeye cesaret edebilirler dedi.

Birlik başkanını makamına çağırmış ve ona bir hayli kızmış bu davranışından ötürü. Ancak kendisi de yöre insanı ve bir hayli sinirli olan müdür muavini o arada başkana kullanmayacağın silahı niye gösterdin, madem o kadar efelendin de diye kızmış. Başkan çıkmış gitmiş. Daha sonra bu durumu bana anlattı ve başkana en son söylediği lafı da iletti. Ben ayağa kalktım ve sen ne yaptın abi diye şaşkınlığımı dile getirdim. Ben dedim şimdi bu başkanla arazide yine karşılaşacağım. Yine su için tartışmalarımız olacak. Tartışmalarımızın birinde yine böyle silah gösterecek olursa ve o zaman yahu müdür bize bir dünya laf söyledi, şimdi bu silahı göstermişken bari kullanalım da ayıp olmasın derse ben ne yapacağım dedim. Güldü ve ya ben hiç öyle düşünmemiştim dedi. Daha sonra bu olay Genel Müdürümüze kadar intikal eden esprili bir hikaye haline geldi. Bu ve buna benzer pek çok olay, tartışma yaşadığım görevde yaklaşık yedi yıl geçirdim ve çok şükür hiç kimse, ayıp olmasın diye bizi vurma yoluna gitmedi.

 
Toplam blog
: 28
: 2362
Kayıt tarihi
: 27.05.08
 
 

Yıl 1960. Adana. Çığlık çığlığa geldim bu dünyaya, niyeyse? İlk, orta lise ve Çukurova Üniversitesi...