Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Gitme sana muhtacım

Gitme sana muhtacım
 

Yalnızdı yine. Bacak bacak üstüne attığında, evlenmesine karşı çıkılınca sevdiğini kaçırıp küçük dünyası köyünü karşısına aldığı zamanki gibi yalnızdı. Kızının doğumunu beklerken giymişti son defa ceketini, kunduralarını, kasketini. O zaman çekmişti yar kokulu tespihini. 

Bilemezdi hayatın bir sevdiğini alırken diğerini sunacağını.

 

Kasketini düzeltirken kalın kaşları gerildi,  en son yârini kara toprakla paylaşırken içmişti o mereti. O günden sonra sevdiğini hatırlatır diye cesaret edememiş ama yüreğinin üstünden de ayıramamıştı. Yine canı çekti. Sigarasını cebinden çıkardı,  ceylanını hatırlatsa da tüttürecekti. Cılız kibrit çöpü hafif esen rüzgâra, aynı sigarasından ilk nefesi çekmeye hazırlanan sahibinin hayata direndiği gibi direndi. Ateşle yıllar sonra ilk buluşmasını yaşayan sigara dumanı, özlemle bekleyen ciğerlerin hasretini dindirdi.

İlk nefes canlanan acılar. Gül ağacından tespihini çekti  her şey eskisi gibiydi tek eksik vardı o da gözbebeği. Kızı dünyaya ilk çığlığını atarken hilalinin son çığlığını duymuştu. Yaşayamam, parçam gitti, yüreğim çarpmaz, içim kanıyor demişti.

Kızını kucağına verdiklerinde yârinin kokusunu duyunca sarılmıştı yeniden hayata.

Kader sevdiği   emanetini de alıyordu elinden.  Önce ay yüzlü yârini sonra da  güneşini...

Bir nefes daha çekerken, sigaranın kızıl koru ceylanının gözlerini hatırlattı.

İyi bir adam olmamıştı ama hep sevmişti yârini.

 

Sigarasından son nefes, tespihinden bir boncuk daha çekti.

Gözünden süzülen bir damla yaş yârini hatırlatan tek dal sigarasını söndürdü.

Filtresini kundurasının uzuyla ezerken dağılan cılız dumanı izledi. Kendisi de bu kadar güçsüz düşecek miydi? 

 

Tüm düşüncelerinden sıyrılıp önündeki kalabalığa baktı.

Yüksekten düğün alayını izleyen, yerinde duramayan beyaz gömlekli gence takıldı gözleri. Gençliğini hatırladı, gençte kendisini gördü bir an. Umarım sevdiğine kavuşursun, sende benim kadar cesaretli olursun diye geçirdi içinden.

 

Mutluydu, onun emaneti kızının düğününü izliyordu.

Düğünün yapıldığı yere baktı.

Annesini düğün yapamadan almıştı.

Birazdan kızı beyazlar içinde melekler gibi çıkıp gidecekti yeni yuvasına.

 

İçindeki burukluğu kimseyle paylaşamıyordu.

Annesinin çektiği sıkıntıyı, sefaleti kızının yaşamasını istemiyordu.

 

Kızının duvağı açıldığında sürmeli gözlerinden akan bir damla yaşı sadece kendisinin gördüğünü sandı.

Kızını istemediği kişiye vermekle hatamı ediyordu?

 

**********

Gitme sana muhtacım 
Gözümde nursun başımda tacın muhtacım

- Kapatın şu radyoyu!

 

Beni öldür öyle git 
Yaşamak için senin sevgine muhtacım

-  Kapatın dedim!

Sessizlik.

Kahvedeki tüm gözler  bağırana kadar kimsenin varlığından haberdar olmadığı yaşlı Sunay a döndü.

Radyo kendisine kalan sessizlikte daha da derinden çalmaya devam etti:

Muhtacım gözlerine 
Muhtacım sözlerine 
Uzattım ellerimi 
Muhtacım ellerine gitme

Gözleri;  yüreğinde yıllarca unutuldu sanılan  acıyı dağıtabilirlermiş gibi sürekli hareket ediyordu. Konuştuğunda ağzından çıkan sözlerle dans edercesine hareket eden kaşları şimdi  felç olmuşçasına yay gibi gerilmişti. 


Şimdi bomboş ellerim 
Seni çağırır yaşlı gözlerim Muhtacım

Beni öldür öyle git 
Yaşamak için senin sevgine muhtacım

 

Damarlarının içinden beynine hücum eden kan o kadar şiddetli akıyordu ki, elleri önündeki yüzü ile aynı renkte olan çayını bile tutamayacak kadar titriyordu.

Zamana yenik düşmüş bedeni, aklı, ruhu,  içten içten yanmaya başlamıştı. 

Yıllar öncesine aklı bu kadar hızlı akamazdı. Dün gibi hatırlayamazdı kalp yarasını. O anki kadar acı veremezdi.

 

Arkadaşlarının zoruyla gitmiş, daha sonrada o arkadaşlarını zorla götürmüştü düğünlere.

Çıplak ampullerle aydınlatılmış, yerli havalarla harmanlanmış  çayırdaki düğünde belli belirsiz  görmüştü ilk defa.

Zaman durmuş, sesler kesilmiş, yaz meltemi bile esmemiş, sadece iki kalbin atışı vardı o anda.

Gözler, birbirine öyle kenetlenmişti ki bu anı bölen kirpiklere bile düşman kesilmişlerdi.

 

Her düğünde ismini bile bilmediği sevdiğini beklerdi. O gelince etraf aydınlanır, kasvetli bulutlar dağılır, yıldızlar bu güzelliğe daha yakından bakabilmek için parıldarlardı.

 

Yine bir düğün akşamı, yine içi içine sığmayan bir yürek. 

 

Uzun yakalı beyaz gömleğinin sol yakası kalp atışının şiddeti ile sürekli dalgalanıyor, pantolonunun geniş paçaları tozlanan yumurta topuk ayakkabılarını itinayla siliyordu. 

Mahşeri kalabalık içinden güçlükle sıyrılıp sevdiğinin hilal yüzünü görebileceği yüksek bir yere geçti.

 

Bodrum’ un zenginlerinden Kürekçilerin tek oğlu evleniyordu.  Söylentilere bakılırsa düğün için Bitez’ de denizin sürekli aşındırdığı, altın renkli kumlarının olduğu hiç bir şey yetişmeyen, çorak toprakları satmışlardı.

 

Sensiz bir dünyadayım 
Gerçekten uzak bir rüyadayım muhtacım 
Beni sensiz dünyadan 
Sonsuz rüyadan uyandır da git muhtacım

 

İster istemez  şimdiye kadar fark etmediği kadife sesin nereden geldiğine bakmış, Sevdiğini görmeyi beklemenin heyecanına şimdide Zeki Müren’i yakından dinlemenin heyecanı eklenmişti.

 

Muhtacım gözlerine 
Muhtacım sözlerine 
Ruhumu ısıtacak 
Sımsıcak nefesine gitme

 

Gelinle damat bile gelmiş ama sevdiği daha gelmemişti.

Bu günde sevdiği ile karşılıklı oynayacaktı tıpkı dolunayın sevdiğinin yüzünü ay parçası gibi aydınlattığı o düğün gibi. Tüm cesaretini toplamış sevdiğini Bodrum Hakimi’nde oynarken görünce ok gibi fırlamıştı. Karşısında geçmiş kollarını sanki onu sarmak istercesine kaldırıp karşılıklı oynamışlardı. Oynarken sevdiğinden gözlerini alamıyor bir yandan da bu anı bitirebilecek  çalgıcılara yalvarırcasına bakıyordu.

Sevdiği hala yoktu.

Düğünü uzaktan izleyen, kasketini yüzündeki hüznü gizlemek istercesine takmış,  bacak bacak üstünde, sigarasını tellendiren yaşlı adama kaydı bir an. İnsan düğünde bu kadar hüzünlü olabilir miydi? Keşke kendi heyecanımdan sevincimden küçük bir kırıntı verebilsem diye düşündü.

Gelin tek başına ağır ve isteksiz oynarken damat adet üzerine elindeki beşibirlikleri takmış ve duvağını açmıştı.

Duvak yavaşça aralandı. Sarf edeceği tek kelime ile hayatını verebileceği dudaklar, ceylan gözler, hilal kaşlar. Sürmeli gözlerden düşen tek damla yaş yüreğini delip geçti.

 

Sevdiği gelmişti ama o sevinememişti.

Sevdiği hep oradaydı ama o hissedememişti.

Sevdiğinin sessiz çığlığını duyamamıştı.

Sevdiği başkasına yar olurken, o bir şey yapamıyordu.


Zeki Müren artık sadece kendisi için söylüyordu.

Gitme sana muhtacım 
Gözümde nursun başımda tacın muhtacım 
Beni öldür öyle git 
Yaşamak için senin sevgine muhtacım

 

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..