Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '20

 
Kategori
Siyaset
 

GİZLİLERİN İZLERİ

Osmanlı’da ilk nüfus sayımı çok geç dönemlerde o da çöküş emareleri iyice belirgin hale geldikten ve gelirler azaldığı için yapıldı. Bu konuda kaynaklar Türklerin bu coğrafyadaki eski geçmişlerinin en fazla 1800’lü yıllara kadar bilinebilmesini sağladı.

İnsanların merakla bekledikleri e-devlete yüklenen soyağacı birçok insan için sürpriz olmadığı gibi bilinenlerin bile kayıtlarda görülmediği görerek ben de dâhil olmak üzere büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Bu aslında bir doğrulama idi, geçmişle ilgili bağların koparılmaması, belgelenmesi gerekirdi ancak, devlet felsefesinde vatandaş tebaa ve kul öğesinin geçerli olmasından ötürü insan kaynakları pek de bir önem arz etmedi.

Osmanlı başlangıçta, özünde yirmi dört Oğuz boyundan diğer boylar gibi bir boy ve diğer boylar kadar iddia sahibi idi. Bu sebeple en büyük rakip de genellikle Oğuz boyları arasındaki bu iddianın yok edilmesi gerektiğinden Türkleri bir bütün olarak sayması ya da saymaması bunda etkili olmuş da olabilir. Öte yandan gayri Müslimlerin, kilise kayıtları ve azınlıkta olmalarının verdiği ivmeyle aynı duruma düşmeleri düşünülemezdi. Ancak mevzu Türkler olunca Osmanlı’da risk faktörü olmaya devam ediyordu. Özellikle İran’da Şah İsmail ve ardıllarının Türk soyu olması, uzun yıllar boyunca İran’ı Türk soylu ailelerin yönetmesi ve birbirlerine rakip iki bölge devleti arasında Türkler git-gel yaşamıştı. Bu siyasetin izlerini hala Anadolu’da izlerini Sünni-Alevi ayrışmasında dahi görmekteyiz, yaşamaktayız. Özellikle Türkçe konuşma konusunda hassas olan bir kesime karşılık Arapça ’ya, Farsça ’ya olan özel ilgi köklü bir edebiyat, müzik izleri bırakmışsa şimdilerde anlayabildiğimiz, Alevi Türkmen ozanlar sayesinde olagelmiştir. Bu Türkçe’nin gelişmemiş olmasından mıydı, yoksa bilinçli olarak öz bilinç oluşmasına engel olmak için miydi bilinmez tarih boyunca yabancı dilde yapılan her çalışma bize geçmişten bizim anlayabildiğimiz halk ozanlarının nağmelerinden başka ciddi herkesçe kolayca anlaşılabilir eserler bırakmamış olması köklü geçmişi gölgeleyen, gri noktalar bırakan bu durum toplumda günümüzde dahi etkilerini devam ettirmektedir.

Hayalleri olmayan bir millet olabilir mi? Bu hayaller ifade edilmez, dile getirilmezse, sonraki kuşaklara sağlam kaynaklarla ulaştırılmazsa kökler silinir ki bizde de nüfus hareketlerinin belirsizliği, kayıtlara olan ilgisizlik, resmi ideolojiler bir şekilde böyle bir sonuca sebebiyet vermiştir ki yukarıda da dile getirdiğim gibi resmi kayıtlar, ne yazık ki bize bizim bildiklerimizi dahi söyleyememektedir. Bu acıdır. Bizden yöne eksiklik olarak değerlendirilen bir durum Anadolu coğrafyasında hiçbir gayri Müslim tebaanın kaderi olmamış onlar kayıtlarını muntazaman tutmuşlardır. Çünkü onlar için kayıtlar güç, biz Türklerde ise kayıtlar bölünme vesilesi olabilirdi. En nihayetinde Osmanoğulları’nın sülalesinin geldiği boylar kadar diğer boylar da devlet kurma iddiasında ve hayalindeydiler. Diğer boyların zapturapt altına alınması bildiğim kadarıyla Karamanoğlu Beyliği’nin yok edilmesi ile sağlanmıştı. (Yaklaşık dört asırlık bir beylik olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz yüzüncü yılı olmadığını hatırlatarak bir kısalama yapılabileceği konusunda fikir verir nitelikte olacaktır.)

Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce şimdiki orman yangınlarını andırır nitelikte seri halde nüfus dairelerinin yandığını biliyoruz. Hemen hemen tüm eyaletlerde yaşanan bu durum bilgileri daha da içinden çıkılmaz duruma getirmiştir.  Burada da yine kaybeden Türkler olmuştur çünkü resmi kayıtların haricinde kayıt tutan diğerleri birlik beraberlikleri bu durumda daha da şanslı hale gelmelerine neden olmuştur. Onlar birbirlerini tanıyor ama diğerleri onları bilmiyor. Bu durum gizli örgütlenmelere neden olduysa ki buna ne engel olabilirdi gelecekte kurulacak herhangi bir oluşumda bir güç olarak kalacaklarının da garantisini sağlardı ki kanaatimce öyle de oldu. Bu durum gayri Müslimlerin bir kısmının yeraltına inmelerine neden oldu ki özellikle emperyalistlerce ateşlenen Ermeni Türk çatışmaları neticesinde birçok insanın örgütlü bir şekilde isim değiştirme yoluna gittikleri bugün alenen biliniyor. Hatta işler o derece açıkta duruyor ki aslında aslı Türk, Türkmen olan Alevi vatandaşlarımızın kendilerine yönelebilecek bir nefrete karşı, çocuklarına gelecekte baskı kurulmasının önüne geçmek için erkek çocuklarına “Yavuz” ismini vermeleri olağan karşılanırken bir Ermeni kendisini gizlemek isteseydi bence en güzel bir şekilde ya milliyetçi gruplar ya da dini gruplar içinde kendini kamufle edebilirdi.

Nüfus bilgilerinin ne kadar değerli bir konu olduğunu yakın zamanda Irakta gördük. Irak’ı işgal eden Amerikalılar yerel ortaklarıyla birlikte ilk yağmaladıkları yerler, nüfus daireleri oldu. Kayıtlar yoksa bölgesel ortaklarıyla yeniden bir kurgu oluşturabilirlerdi ki, özellikle Irak’taki Türklerin yakın zamanda başına gelen de bu oldu. 1800 yılından beri Anadolu’nun her şehrinde okullar, hastaneler ve misyoner kurumları açan ve bölgeyi yeniden şekillendiren Amerika-İngiliz ortaklığına destek veren Rusya ve Fransa devşirdiği elemanlarını zor zamanlarda nasıl gizlenecekleri hususunda eğitmemiş olmamalarına imkân yok. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Yozgat’ta imamlık yapan birisi ile Kafkas Cephesinde Ruslar’a esir düşen bir asker karşılaşıyor. Tabi hoca efendi olarak tanıdığı adamı orada görünce çok şaşırıyor. Ya senin ne işin var burada falan? Tabi sözde imam efendi ile ilişkisi memlekette çok iyi olan adam yine imam Ermeni Rus ajanı olan adamın yardımıyla bir şekilde Türkiye’ye dönebiliyor.

Peki, herkesten her şeyden şüphe mi edeceğiz? Aslında bunu anlamak pek zor değil. Dışardaki kaynakları içeriye akıtanlar veya yaptıkları ile bu neticeyi sağlayanlar ya da zenginliklerimizi çarçur edip yabancılara teslim edenler ve hedefleri bu olanlar. Diğerleri ise kazandıkları her kuruşu bir Almanya gurbetçisi gibi getirip ülkesinden ev, arsa, yazlık almakla kalmayıp kalan paralarını da resmi devlet bankalarına emanet edenler gibi her halükarda dışarıdan bulduğu bilgi, belge ve zenginliği içeri taşıyanlar olmak üzere sağlama yapılabilir. Peki kamu malını çarçur eden, heba olması için ne gerekiyorsa yapanlar ne olacak? Onlar da meslekleri perdeli mesleklerinin arkasında görevlerini yapan profesyoneller değillerse aptallardır. Çünkü akıllı olan hiçbir kimse az sonra başına çökeceği kesin olan çatının altını kazma gafletinde olmazlar. Hatta bunu Nasreddin Hoca fıkralarından çocuklukta öğrenen halkımızın içinde normalde o kadar da saf insan yoktur…

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..