Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

21 Nisan '14

 
Kategori
Aile
 

Göçmen kuşlar

Göçmen kuşlar
 

Fotoğraf: Aşk Yazarı Mustafa Çifci


Hiç unutmam, okuldan ne zaman eve dönsem annemi okul bahçesinde çapa yaparken bulurdum. Annem, o güzel kadın, yorulmuş ve terlemiş olurdu. Yanaklarında, alnında bulgur bulgur ter taneleri görürdüm. Hızlıca yanına yaklaşırdım. Sımsıkı birbirimize sarılırdık. Benim gözlerim dolardı. Annem duymasın diye sessiz sessiz ağlardım. Annem de ağlardı. Kendimi toparlayıp; 

“Ağlama anne” derdim. “Bak geldim işte. Hani ağlamayacaktın.”

“Mutluluktan ağlıyorum oğlum”, derdi annem.

Ben de sevinçten ağlıyordum zaten. Sevinçten ağlamak ne güzeldi o zamanlar. Sanki gözyaşı bile sımsıcaktı. Eve girmeden kapıda durur, bir kez daha sarılırdık birbirimize. O an annemin terli teni bana mis gibi kokardı. Annemin kokusunu içime çekerdim. Annem mis gibi kokardı. Narin, öpülesi topraklı elleriyle saçlarımı okşar, “Terlemişsin oğlum, mis gibisin.”, derdi. Oysa ben, okulda banyo yapalı en az bir hafta olmuş olurdu. Ama annem bana mis gibi koktuğumu söylerdi.

Kapıda fazla oyalanmaz, hızlıca, koşar adım, küçük hasta kardeşimin odasına koşardım üst kata. Kardeşim uzun zamandır hastaydı. Onu kucağıma alır, koklar, uzun uzun öperdim. Kardeşimin bebek kokusu bir başkaydı. Ne zaman eve dönsem kardeşimi iyileşmiş göreceğim umudu bana güç verirdi ama o hep hastaydı. İyileşmek bir yana, her geldiğime daha da kötüleşiyordu. Küçücük yüzü soluyor, gözlerinin ışıltısı sönüyordu. Gülümsemeyi unutmuş gibi hep ağlıyordu. Minicik elleri, eti sallanan kalçası iğnelerden harap olmuş, morarmıştı. Ne annemin gözyaşı, ne benim gözyaşım nede dualarımızın bir faydası olmuyordu kardeşime. Artık hafta sonu sadece kardeşimi görmek için gidiyordum eve. Babam ise, “Bu kadar sık gelip gitmene, böyle masraf etmemize gerek yok” diyordu. Ben de günlük harçlığımı harcamıyor, zorunlu bir şeye ihtiyacım olmadıkça almıyor, yemek için lokantaya gitmiyor, simitle karnımı doyuruyordum. Ve bir hafta sonu yine gittiğimde ise, kardeşimin yatağı boştu. Kardeşim ölmüştü! Ve ben o gün, kardeşimin yatağının başına oturup saatlerce bebek kokusunu koklayarak ağlamıştım.

Siz düşlerinize ulaşabildiniz mi?

Bitmeyen özlemleriniz var mı içinizde?

Huzuru dolu dolu yaşayabiliyor musunuz yüreğinizde?

Unutuldu sanılan, beklenmedik bir an da külleri dağılıp, ateşe kesiliveren anılarınız var mı?

İçinizde gizli gizli büyüdüğünü fark ettiğiniz düşleriniz var mı?

Yaşadığınızı tekrar yaşamak ister miydiniz?  Uzun zaman hatırlamadığınız, bittiğini sandığınız geçmiş anılarınızı hatırladığınızda,   unutmanın mümkün olmadığını kabul edip, meğerki bütün yaptıklarınız, yapacaklarınız sizi özleminize koşturan bir güç olduğuna inandınız mı?

Hayallerin, bitmeyen özlemlerin insanı zorluklar karşısında nasıl da kamçıladığını, bin bir güçlüğü yenecek gücü verdiğini yaşadınız mı hiç?

Bitmeyen özlemleriniz var mı sizin?

Düşlerinizin güzelliğinde, gözlerinizi kapadığınızda olmasını istediğiniz dünyayı görebiliyor musunuz?

Kapalı gözlerinizin içinde gülümserken kendi yarattığınız dünyanızda, gözkapaklarınızı aralamaktan korkuyor musunuz?

Biliyorsunuz değil mi, o zaman yok olacak yarattığınız tüm güzel şeyler.

Düşlerinizin sıcaklığında, güncel yaşamın içine düşmek mutsuzluk yaratıyor mu?

Yoksa hiç düşünmemek daha mı iyi,  hiç bir zaman gerçek olmayacak şeyleri? Hiç hayal kurmamak, gözleri hiç kapatmamak daha mı iyi?

Her günü, gün ışığının tam karşısında yaşamak daha mı gerçekçi?

 Kaynak: Aşk Yazarı Mustafa Çifci- www.mustafacifci.com

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..