Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Göçmen papatyalar

Göçmen papatyalar
 

Doğu Karadeniz gezimizden dönüyoruz. Giresun'da Aksu vadisini izleyerek Şebinkarahisar-Sivas-Kayseri güzergahından Adana'ya dönüyoruz. Herbir yandaki güzellikleri hayranlıkla izleyerek yol alıyoruz. Bulunduğumuz yer, Giresun’un Dereli ilçesinin güneylerinde, Aksu Vadisi’nin sonunda dağlık ve orman zengini bir bölge. Tamdere Yaylası’na yakın bir yerlerdeyiz.

Bir ara eşimin:
- Aaa… Bakın, bakın! Ne güzel papatyalar!
- Ne kadar da uzun boylular?!
- Papatya denizi bu!

şeklinde çığlık benzeri sevinçli keşif nidalarını duyduğumda yolun her iki yanındaki eğimlerin beyaz çiçeklerle bezenmiş olduğunu gördüm. Öyle çok ve öylesine sık yerleşmişlerdi ki sanki onları oraya özellikle koymuşlar; onlarla doldurmuşlar gibi geldi. Bu bir iyi bir şanstı. Aracı uygun bir yerde park edip papatyaları incelemeye koyulduk.

Hanım çok mutlu. “Bu kadar güzel papatyaları ilk kez görüyorum” diyerek gezinmeye başladı. Ben papatya görünümlü olsalar da “Papatya değil bunlar” deyiverdim.

Çünkü gördüğümüz çiçekler papatya şeklindeydi fakat gövdeleri çok uzundu. Bunları daha önce hiç görmemiştik. Çünkü bildiğimiz papatyalar ilkbaharda çimler arasında en çok 15-20 cm kadar boylanan ve yaprakları dere otu yaprağı gibi görünen kır veya çayır papatyalarıydı. Bir de ilkbaharda çimlerin üstünde her bir çiçek sapında bir tane çiçek veren 5-6 cm boyundaki ebruli-beyaz belis papatyalarına hiç mi hiç benzemiyordular. Genelde tarla kenarlarında rastladığımız kamomillerden de değildiler.

“Papatya gibiler, ama papatya olmayabilirler” diye bilimsel bir şüphecilik içine düştüm yeniden. Hanım inanmadı. “Baksana şunlara! Bu çiçekler papatya değil de ne? Gözlerin iyice bozulmuş senin! Papatya kokusunu unuttun mu yoksa sen?” diye azarlayıverdi beni. O bir ayurvedik uzmanı gibidir. Gibisi fazla oldu, aslında sadece aile efradınca tanınan bir uzmandır. Neredeyse on yıldır gazete ve dergi köşelerinde bitkilerin sağlık mucizeleri üzerine yayınladıkları yazıları biriktirip durur. Hoşumuza gitse de gitmese de nasibimizi alırız onun ilaçlarından... “Ya bunlar Çerçi Yusuf’tan aldığım kuru papatya çiçeklerinin aynısı” diyerek topladığı bir demet çiçeği burnuma doğru sokuverdi. Keskin bir papatya kokusu çektim içime. Kokuyu alınca “Olabilir…” diyerek mırıldandım. İrice bir buket toplayıp bu güzelliği yanımıza aldık. Hanımın onları kurutup çay yapmayı planladığından emindim. Arabanın bagajına koyduk.

Yaklaşık 8 saat sonra akşamüzeri Adana’ya ulaştığımızda çiçekler hala topladığımız gibi tazeydi. Tesadüf bu ya, bir tanesinin kökleri de vardı. Hemen onu hobi bahçeme dikmeye karar verdim. Temmuz ortaları ve hava sıcaklığı 30-36 derece arasında değişiyor. Yaşamazlar ama bir bakalım hele. Portakal ağacının gölgesine düşen bir yeri seçtim. Ve özenle yerleştirdim kökünü toprağa. Sonra can suyunu verdim. Birkaç gün ihtimamla suladım. Yaşamaz diye bildiğim papatya canlandı. Allah’tan ümit kesilmez. Bizim papatya büyüdü. Bir hafta içinde iki tane çiçek bile açtı.

Kış geldiğinde yaprakları hala yeşildi. Gövdesi sürekli gelişiyordu. Kahverengi kızıl ve morumsu bir renge dönüşüyordu. Gövde sapının her bir yanından yeni dalcıklar çıkıyordu. Yaprakları çok ilginç, goble biçiminde kümeleniyordu. Onu izlemeye devam ettim.

Derken yaz geldi ve Haziran başlarında neredeyse 75 cm kadar boylandı. Onlarca ayrı dalın her birinin tepesinde 5-10 ayrı çiçek kümesi olmak üzere yüzlerce beyaz çiçek verdi. Hala da çiçeklenmeye devam ediyor.

Ben de onu daha yakından tanımaya karar verdim. Böyle durumlarda önce şu bizim Alman Günter’in resimli Avrupa Bitkileri ve Orkideleri Rehberi’ne göz atarım. Orada, ona benzer bir çiçek gördüm. Aster ailesinden ve Tanacetum cinsinden olduğunu keşfettim. Artık iş kolaylaşmıştı. İkinci durak daha resmi bir yerdi. Bir tür dünyadaki tüm bitkilerin nüfus kütüğü olan Amerikan Tarım Bakanlığının “Plants” veritabanına girdim. Aster ve tanatecum anahtar sözcükleri karşıma bizim papatyayı çıkardı. TAPA6 kimlik numaralı Tanacetum parthenium (L.) Schultz-Bip idi karşıma çıkan. “İşte tamam. Ben dememiş miydim? Papatya değilmişler” derken diğer adlarını görünce haksız olduğumu anladım. Bu aynı zamanda:

CHPA33 kodlu Chrysanthemum parthenium (L.) Bernh.
MAPA18 kodlu Matricaria parthenium L.

bilimsel adlarıyla da anılan bir çiçekti. Krizantem bildiğiniz gibi papatya demek. Matrikarya da öyle. Parthenium ise çok dallı, parçalı anlamında bir sözcük. Dolayısıyla bizimki çiçek meğer Latince’de “çok dallı papatya” veya “çok parçalı papatya” demekmiş. İşte hanım yine haklı çıkmıştı. Ancak ona çaktırmadım. “Bak şu güzel çiçekler var ya, senin papatya dediğin. Onlar tanacetum”lardan bir türmüş” dedim. Neyse, bu sır aramızda kalsın.

Bu güzel papatyaya Amerikan ve İngilizler “feverfew” diyorlar. Türkçe’de ise hanımın söylediği gibi papatya, koyungözü ve krizantem gibi bazı isimler kullanılsa da “gümüşdüğme” olarak anılıyor. Ne diyeyim? Papatya demek yerine daha özel olarak “gümüşdüğme” demek daha ayırıcıdır, daha iyidir herhalde.

Bu bitki, Avrupa’da Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Türkiye’nin doğal bitkilerinden. Türkiye’de Kuzey ve Doğu Anadolu’da yetişiyor. Zaten biz de Giresun’un Dereli İlçesi’nde yaklaşık 1000-1500 m gibi bir yükseltide rastlamıştık ona.

Papatya çayını ve de papatya falını bilmeyen yoktur. Ama bizim papatya yani gümüşdüğme neredeyse her derde deva gibi bir çiçekmiş. Sadece çayı değil yeşil yaprakları bile yeniyormuş ekmek arasında. Çiçekleri yanında toprak üstü neyi varsa, yaprakları ve sapları dâhil tablet, kapsül veya poşet çay biçiminde satılıyormuş.

Bizim papatyanın genel ayurvedik (yani alternatif tıp) puanı da 5 üzerinden 3. Bir şifalı bitkiler sitesinde yayınlanan paragrafı aynen aşağıya alıyorum.

Gümüşdüğme bitkisinin etken maddesi olan parthenolidlerin, ağrıyı ileten prostoglandinleri ve migreni tetiklediğine inanılan serotonin hormonunun üretimini engellediği, kılcal damarlarda kanın pıhtılaşmasını sağlayan küçük hücrelerin oluşumunu azalttığı…” saptanmıştır. Bizim papatya tedavi amaçlı olarak Romalılar ve Eski Yunanlılar devrinden bu yana kullanılıyormuş. Ancak son yıllarda ciddi bilimsel çalışmalar da sürdürülüyormuş üstünde. Neyse tarzım dışına çıktığım için burada keseceğim. Çünkü benim yazılarım çiçeklerin tıbbi değerlerini ortaya koymak amacında değildir. Ben onların güzelliklerine, simgesel değerlerine ve sosyolojisine bakarım.

Hobi bahçeme ilk diktiğim gümüşdüğme çiçeklenmeye devam ediyor. Geçen yılki üç beş çiçekten uçuşan tohumlarından bazılarının bahçe girişindeki yol etrafında yeni filizler şeklinde geliştiğini de gördüm. “Bizim göçmen papatya sevdi Çukurova’yı”. Şimdilik 10 m kadar etrafındaki bir alanda iki üç tane bebeği oldu. Bu yıl ise her halde 100-150 m çapında bir çember içinde başka gümüşdüğmeler doğacak gibi geliyor bana. Doğal yetişme alanlarında 40-50 cm kadardılar ve Temmuz ortalarında çiçeklenmiştiler. Adana’nın "ölü diksen canlanır" dedikleri toprağında nem, sıcak ve verimli toprağı görünce iyice coştular. Bir de bizim ilgimiz var ya, epeyce şımardılar.

Beş, on yıl içinde o kadar yayılabilirler ki, bir botanikçi onları Çukurova tarlalarının bir yerinde görünce “Çukurova’da bir tanecetum kaydı” şeklinde not alabilirler. Ben şaşırmam ama onlar şaşıracaklardır. Normal bir şey bu! Nereden bilecekler çok dallı güzel papatyaları taa bin km ötelerden Çukurova’ya benim göçürdüğümü? Bir de siz biliyorsunuz. Temmuz aylarında yolunuz Doğu Karadeniz’in dağlık kesimlerine veya Sivas civarlarına düştüğünde yol kenarlarında gümüşdüğmeler arayın. Memleketinize döndüğünüzde sizin de birer göçmen papatyanız olabilir böylece.

Papatya falınız hep “seviyor çıksın”. Esen kalın.

 
Toplam blog
: 32
: 2489
Kayıt tarihi
: 23.05.07
 
 

çevre ve ekosisteme gönül vermiş, doğada dolaşan, doğayı seven ve doğanın dilini öğrenen ..