Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '11

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Gökçeada

Gökçeada
 

Kaleköy


 

 

Gökçeada, Çanakkale ilinin ilçesi olup ülkemizin en büyük adası olma özelliğine sahip. Gidip görülmesini tavsiye edeceğim güzel bir ada. Adaya Çanakkale’nin Eceabat ilçesinin Ege denizine bakan Kabatepe denilen mevkisinden gemi ile 1 saat 15 dakikada gidiyorsunuz. Kış aylarında seyrek olan seferler yaz aylarında arttırılıyor (bu sene karşılıklı 6 sefer koymuşlar).

Gökçeada, kendi kendine yeten su kaynakları, verimli toprakları ile zengin bir ada. Dünyada bol su kaynağı açısından ilk dörde giriyormuş. Adanın ortasında oldukça büyük bir baraj gölü var. Su olan yerde hayat vardır. Gökçeada 1980 li yıllara kadar Rumların ağırlıkla yaşadığı bir yermiş. 1980 lerden sonra Anadolu’dan planlı alınan göçle (özellikle Karadeniz bölgesinden) Türk ailelerin sayısı artmış, Rum aileler azalmış. 30 40 sene öncesini bilenler o yılların farklı olduğunu söylüyorlar.

Adaya Kuzulimanı’ndan giriyorsunuz. Merkez 10km içerde. Zeytinli köyü, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepeköy, Eşelek, Dereköy, Şirinköy ve Uğurlu başlıca köyleri. Nüfus 10.000 civarında. Adanın 400 m yi aşan dört büyük tepesi var. Biz kuzeydoğu kıyısında şirin bir koya sahip olan Kaleköy’de Kale Motel’de konakladık. Sahibi Şenol Dağınık, eşiyle birlikte sıcak, sevimli (kendilerinin de yaşadığı) bir yer işletiyorlar. Kaleköy’den denize girmek elverişli değil, ama akşamları belki en canlı yer burası. Gün batımında güneş ile Semadirek adasının eşsiz görüntüsü çok güzel. Lokantalar, çay bahçeler iç içe. Adada kalınabilecek birkaç otel var. Pansiyonculuk daha çok gelişmiş. Hemen hemen her yerde pansiyon var.

Denize girilecek yerler genelde adanın güney sahillerinde. Ben Aydıncık denilen eski ismi Kefalos olan bölgeyi sevdim. Uzun bir kumsalı var. Bölge, sörf tutkunları için biçilmiş kaftan. Çok güzel bir otel var, otel aynı zamanda sörf eğitimi veriyor. Birçok Bulgar turist gördüm, demek bizlerden önce onlar keşfetmiş.

Sırayla bütün köylerini dolaşmaya çalıştık. Hemen hepsi eski Rum köyleri. Zeytinli’de Dibek kahvesi içtik. Tepeköyde Barba Yorgo’ya uğrayıp şarap aldık. Dereköy’den de badem ve kekik aldık. Anlatılanlara göre Dereköy, bir zamanların en kalabalık köyü imiş. Köyde üç kasap, iki sinemanın olduğu söyleniyor. Şimdiyi sormayın. Şirinköy’deki eskiden açık cezaevi olan yapı şimdilerde salça fabrikası olarak çalışıyor.

Eski ismiyle İmroz, 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. İsmi “Çorak topraklarda bereket tanrısı” olarak adlandırılan Imbrasos’un bolluk diyarından geliyor. Adanın yüzölçümü, 290 km2 bunun 8000 hektarı orman, 4000 hektarı mera, 1900 hektarı bağlık ve 1500 hektarı ekilebilir arazi. Ayrıca yabani koyun potansiyeli olan tek adamız. Zeytin, üzüm, kekik, arıcılık ve balıkçılık ( Sardalya ve Sargöz’ü tattım, çok iyi idi) adanın diğer özellikleri. Anlayacağınız, ada kendi kendine yeten ender bölgelerimizden biri.

Gezgin tutkunları arasında Bozcaada mı, Gökçeada mı tartışmasında ben oyumu, ada sevdalısı biri olarak Gökçeada’dan yana kullanıyorum. Ve bu yazıyı okuyan gezgincilere tavsiye ediyorum…

 

 
Toplam blog
: 487
: 1730
Kayıt tarihi
: 01.04.07
 
 

1965 İstanbul doğumluyum. İTÜ Elektrik mühendisliğinden mezun oldum. Özel sektörde Kalite Bölümünde..