Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Gökçek ve Kılıçtaroğlu düellosu

TENCERE DİBİN KARA SENİNKİ BENİMKİNDEN KARA

Bugünlerde gündemi TENCERE DİBİN KARA, SENİNKİ BENİMKİNDEN KARA atışmaları işgal ediyor. Alemdaroğlu-Fırat atışmasından sonra yılın olayı diye beklediğimiz Alemdaroğlu-Gökçek atışmasını! Haftalarca bekledikten sonra nihayet dün akşam izledik. Birçok insan Milli maç gibi bu düelloyu izledi. İzleyici kitlesi genç ve orta yaş üzeri olarak düşünüldüğünde milli maçtan daha farklıydı. Ancak seyirci rekoru kırdıkları muhakkaktı. Melih bey akıl edebilse de millete paralı seyrettirme imkânı yakalasaydı Ankara’yı bir Ankara daha yapardı. Danışmanları bu aklı kendilerine verirse iyi olur.

Neredeyse bütün gazeteler, hatta parti liderleri kimin kime kaç gol attığından!, düelloyu kimin kazandığından bahsediyor. Rezillikler üzerine iddialarda bulunuluyor, bundan rant elde etmeye kalkışılıyor. Bizi ipli veya ipsiz yönetenlerin! Yönetimden anladıkları bu kadar basit. Yüzde 29 Melih, yüzde 71 Alemdaroğlu etkin olmuş. Kaç SMS sonucuna göre bu yüzde çıkmış? Bilimselliği neresinde? gibi sorular sorulabilir. Ancak işin asıl yüzü bu değil. Bu tartışmanın ülkeye kazandırdığı veya kaybettirdiği ile tartışma kültürüne ne gibi seviye kazandırdığına bakmalıyız bence.

Yıllarca televizyonlarda tartışmalar yaşanır. Bazı zamanlarda yoğunlaşır, bazı zamanlarda seyrelir. Tartışma konuları bilimsel de olabilir, kültürel de. En mahrem konuların da tartışıldığı programlar oldu ekranlarda. Bu programlar bir zamanlar neredeyse Reha Muhtar’ın tekelindeydi. Televizyonun bu yönüyle ilgilenenler hatırlayacaktır, hiçbir tartışmadan bir sonuç çıkmazdı. Çıkması da mümkün değildi. Çünkü bu tartışmalarda samimiyet yoktu. Tartışmanın amacı (istisnalar hariç) üzüm yemek olmamıştır. Çoğunlukla bağcıyı dövmek olmuştur. Bu anlayışla yapılan tartışmalarda iletişim; eniklerin birbirine cazgırlık yapmasından ileri gidemezdi, gitmedi de. En mahrem, en önemli değerleri yıllarca sulandırdık durduk. Bunun altında “birçok gerçeğin örtbas edilme düşüncesi mi var?” diye kendimize sormaktan edemiyoruz. Bu bir meşru gizlemek, yozlaştırmak, meçhule yollamak düşüncesi midir acaba. Bu bakış yabana atılacak bir düşünce değildir.

Tartışma mı dersiniz, münazara mı dersiniz bilemem ama her şeyin bir adabı vardır. Tartışmada veya karşılıklı konuşmada bir meseleyi sonuçlandırmak, karara bağlamak, doğruya ulaşmaktır maksat. Özellikle insanlar sizi izliyorsa, kamu menfaati varsa işin içinde kişisel çıkarlar bir kenara bırakılır edebince tartışılır. Bu tür olaylarda kişisel kayıp, kişisel kazanç söz konusu olamaz. Burada milletin kazancı ön plandadır. Yönetici ve liderlerin ya da ilim adamlarının görevi topluma doğruları kıvırtmadan anlatmaktır. Size o payeleri veren millet şahsi menfaatleriniz doğrultusunda kullanmanız için vermemiştir.

Kılıçtaroğlu’nun Akpartililerle düellosuna gelince devreye birkaç konu giriyor. Evet, milletin olan biten her şeyden haberinin olması demokrasinin gereğidir. Bu iki olayda millet kendisine atılan kazıkların ne olduğunu anlamaya çalıştı. Ancak her tartışmada olduğu gibi kâğıtlar ve sözler havalarda uçuştu, ancak ortada suçlu olup olmadığı netleşemedi. Bir siyasi hesaplaşma uğruna millet oyalandı. Yargılanan Akparti, yargılayan CHP, mağdur olan zavallı millet. Kim kaybetti derseniz yine mağdur kaybetti. CHP bir yargıç gibi Akpartiyi yargılamaya kalktı televizyon ekranlarından. Elbette bir kuruş yolsuzluğun hesabı bu memlekette sorulmalıdır. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını babamızın oğlu da olsa yetirmemeliyiz. Ancak mal bulmuş mağrip gibi siyasi ranta çevirmenin de alemi yoktur. Sayın Kılıçtaroğlu, hesap mı soracaksınız? Koyarsınız ortaya muhteşem projelerinizi, halkı inandırırsınız ve muhteşem oyla iktidar olursunuz. Devleti alır uçurursunuz, her türlü rüşveti de engellersiniz. O zaman en başta ben size oy veririm. Yedi yıl iktidarın eksiklerini not edeceksiniz, hiçbir proje ortaya koymayacaksınız, ondan sonra bu zaaflar üzerinden politika yapacaksınız. Bu olmaz. Neden olmaz? Çünkü halk kendisine proje sunan, ilerideki ışığı gösterenlere oy verir de ondan. Başkasının zaafları üzerinden varlığını sürdürmek pek hoş bir şey değildir de ondan.

Bu tartışmalar televizyonlarda olmalı mıydı? Bu minvalde yürüyecek bir tartışma elbette televizyonda olmamalıydı. Ne kazandırdı derseniz, mizah havuzu için çok büyük malzeme kazandırdı. Tartışılan kanalı dünyaya biraz daha tanıttı, reytingini artırdı. Ancak neler kaybettirdi derseniz çok şey kaybettirdi. Bu kayıp borsada hisse senedinin düşmesine benzemez. Evet, ben yıllarca (12 eylül öncesinden beri) Türkiye’deki siyaseti ve siyasetçileri takip ettiğim için “kırk yıllık kani bir daha olmaz yani” dedim ve bir beklentiye girmedim. Ancak genç nesillere, çocuklarımıza çok şey kaybettirdi. Hırsızlık, yüzsüzlük, şerefsizlik, karşılıklı konuşmayı becerememe, çifte standart (affedersiniz) gibi insanı alaşağı eden hadiselerin idareciler tarafından gerçekleştirildiğine tanık olmalarına yol açtı bu şov! Bu karşılıklı suçlamalar gerçek mi bilemiyorum ama bu karşılıklı atışmalar gençlerin zihnine yukarıda saydığım şeyleri maalesef kazımış oldu. Gençlerin ümitleri kırıldı. Ailede çoluk çocuk babaya inanır ve güvenir. Toplumda ise liderlere inanacak ve güvenecek. Nerede Atatürk gençliği, nerede 23 Nisan çocukları. İdeal gençliğin yetişmemesinde kim suçlu, arkadaş? Yarın, öbürkün bu gençler kime güvenecek? Bir düşünün Yunanistan’da bir münferit olaydan dolayı bütün gençlik on gündür sokaklarda. Türkiye’de Yunanistan’a kıyasla az mı olay oluyor? Niçin gençlik sokakta değil? Çünkü bu gençliğin liderleri ölmedi. Anadolu kültürü, Atatürk, Çanakkale bu gençliğin hala lideridir. Eğer bu liderler olmasaydı bu gençlik yerinde durmazdı. Bunu siz de biliyorsunuz. Anadolu insanının kalbindeki bu liderleri yozlaştırmayın ve öldürmeyin. Liderlik diplomayla olan bir şey değildir. Liderlik; Yunus gibi, Mevlana gibi, Hacı Bektaşi Veli gibi olabilmektir. Öküzün kuyruğunu ne bahasına olursa olsun bırakmayanlar lider olamaz.

Evet, tartışmanı yeri ekranlar olacaksa eğer: adalet, şeffaflık, tartışma adabına uymak, bir sonuca varmak gibi temel konular ön planda olmalıdır. Eğer böyle bir tartışma gerçekleştirilebilmiş olsaydı millet hem eğitilir hem de bilgilendirilmiş olurdu. Ancak böyle olmadı. “Çamur at izi kalsın”, “tencere dibin kara seninki benimkinden kara” misali karşılıklı kılıçların çekildiği bir program oldu. Bu tür programlar gençlere münazaranın ölçülerini yanlış öğretiyor. Nitekim gecende üniversitenin birinde Avrupa Birliği tartışılıyor. Karşılıklı suçlamalar, başka konulara dalmalar, gençlerin bulundukları grupların faziletlerini anlatmaları gibi asıl konuların dışına taşmalar yaşandı programda. Olmaz arkadaş. Bu vatanda yaşayan herkes doğru yaşamak zorundadır. Vergi vermemek nasıl suç ise kötü örnek olmak da suç sayılmalı. Çünkü yanlış yetişen (değerlerini yitirmiş) bir gençliğin vatanına sahip çıkması mümkün değildir.

Melih Bey bir hafta öncesinden beri basında Karayalçın için suçlamalarda bulundu. Eğer Sayın Kılıçtaroğlu kendi partisinin adayı hakkındaki bu suçlamaları da araştırarak oraya gelseydi ve öncelikle onları netleştirseydi kendisini ayakta alkışlardım. O zaman halk adına Melih Gökçek’i yargılama hakkına sahip olabilirdi. Karşı taraftan da senin başkan adayı olarak seçtiğin adaya suçlama var ve sen onu aklamadan nasıl yargıç olursun? Onun için bizde herhalde “benim için ehven, senin şer” düşüncesi hâkim. Yok, kardeşim, dürüstlük herkes içindir. Dürüst değilsen hesap da soramazsın.

Niye vatandaş bir şey anlamadı?

Birincisi; her iki taraf da suçlu olunca tartışma kavgaya dönüşür. Mahalle kavgasından da pek bir şey anlaşılmaz. Dünkü oturum öyle oldu.

İkincisi; birbirini alt etme üzerine kurulu bir tartışmada kim daha çok saldırırsa o kazanır mantığı çerçevesinde yürüdü tartışma.

Üçüncüsü ise; biri kendisini yargıç yerine koyup karşı tarafı yargılamaya kalktı. Kendisi sivil yargıç(!) olduğu için yargılanan onun yargıçlığını kabul etmedi. Bu yüzden tartışmadan arda kalan bir incir çekirdeğini doldurmadı.

Yenilen pehlivan doymazmış. Bu ifade uydu mu uymadı mı bilmiyorum. Ama az da olsa alakası vardır. Vatandaş (her ne kadar güvenilirliğine inanmasak da) anketlerde %70 Kılıçtaroğluna verdiğine göre sıcağı sıcağına tekrar televizyona çıkmanın bir âlemi yoktu. Melih bey sıcağı sıcağına bu akşam Fatih Altay’lının programına çıktı. Kardeşim biraz kafanı toparla. Vatandaş da düşünsün, %70 %50 lere insin öyle çık ekranlara. Ama ekrana çıkmayı seviyor Melih Bey. Bu sohbeti hanım’ın dizisinden dolayı ancak reklâm aralarında izleyebildim. Sohbetin genel çerçevesi ne? Karşı tarafa soru soramamış, Biraz komplo kurulmuş, verilen söz tam anlamıyla tutulmamış vs. Melih bey seni her seferinde dinlerdim. Konuşmaların da birçoğundan zevk alırdım. Enerjin, ataklığın hoşuma giderdi. Ancak ben olsam öncelikle Sayın Kılıçtaroğlunun ortaya attıklarını belgeleriyle çürütürdüm. Doğruları ortaya koyar ve kendimi tamamen aklardım. Vatandaşa hesabımı bir güzel verirdim. Yanlış yaptıysan da yanlışını da büyük bir erdemlilikle ortaya koyardım. Eğer istifayı gerektirecek bir olay varsa istifa erdemini de gösterip emaneti millete teslim ederdim. Kendinle alakalı sorunu çözdükten sonra da karşı taraf için söylenmesi gerekenleri söylerdim. Bu millet istifa müessesesinin çalışmasına hiç şahit olmadı. İstifa bir erdemdir. Tarihimizde böyle bir vakıanın olmaması ya çok iyi bir göstergedir (hiç kimse istifa edecek kadar bir yanlışlık yapmadı anlamına gelir) ya da…. Keşke bunu birileri yapsa da bu millete bunu öğretse ve çok büyük bir sevap kazansa.

Melih beyin Ankara macerası sona erdi gibi geliyor bana. Acısıyla tatlısıyla, yaptıklarıyla yapamadıklarıyla Keçiören ve Ankara Merkezde 20 yıllık belediye başkanlığı yaptı. Ankara’nın tarihinde böyle bir başkan bildiğim kadarıyla yoktur. Eee, gençlerin önünü de açmak lazım. İnsan yüzü yıpranıyor bir süre. Emekli olmak gerekirken ısrar etmemek lazım gelir. Zirvede iken jübile yapmak gerekirdi. Niye jübileyi Kılıçtaroğlu ile yapmak gibi bir serüvene giresin. Ankara’ya yazık ederler diye korkmana gerek yok. Halkımız en iyisini bulur çıkarır kardeşim. Onun için sonun Kılıçtaroğlu ile olacaksa yirmi yılın hatırlanmaz bile. Güreşte yediğin son salto hatırlanır. Ben buradan gördüğüm kadarıyla bu işin sonu yaklaşıyor. Bana göre tereyağından kıl çeker gibi bu işi neticelendirmeli Sayın Melih Gökçek. Hayırlısı bakalım. Ankara çok önemlidir.

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..