Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '07

 
Kategori
Sinema
 

Gökyüzünde veda ...

Gökyüzünde veda ...
 

İnsanları güldürmeye adanmış bir ömrün sahibiydi kendisi. O'nu ekranda gördüğümde yokluğunu bir an unutarak yüzümde refleks gibi apansız gülümseyişlerin belirmesi bundan. Yokluğu akla gelince sizde de buruk gülümseyişler beliriyor değil mi?

Hayatta olduğu dönem, onun da şahit olduğu, ilginç bir şey yaşanıyordu.Türk filmleri bu kadar revaçta değilken, özel kanallar onun filmlerine can simidi gibi sarılıp bunun mükafatını da bol izlenme rekorlarıyla (hâlâ öyle değil mi) alıyordu.Neydi peki onun büyüsü? Neydi onu defalarca izlettiren? Bu bazı sosyolojik araştırmalara bile konu oldu.Neden bıkıp usanmadan izlenildiğini galiba Kemal Sunal da önceleri pek kestiremiyordu ama kırkından sonra girdiği üniversite macerasında, filmlerinin akademik anlamda değerlendirmesini bitirme tezi olarak işledi.

56 yıllık hayatına okumanın yaşı yoktur dercesine bir de İletişim Fakültesi diplomasını ekleyen bu komik adamın mesleğine başlayışı da komik.Daha hiçbir filmde rol almamışken, tiyatroda repliksiz bir rol verilmiş kendisine. Görevi: sahnede bir iki kez görünmek ve ağız dolusu gülümsemek. O kadar.
O rol, hayatının rolüymüş. Zira hayatının kadınını da tiyatro salonunda ona gülerken tanımış.Kendisi orada hiçbirşey yapmadığını, sadece gülümsediğini söyler. O sihirli, otuz iki dişiyle gülümseyişe neler borçlu? Az şey mi? Seyirci gibi eşi de kendisini gülüşünden sevdi.

Rıfat ILGAZ'ın ince bir zeka ve hicivle yazdığı Hababam Sınıfı kitabından uyarlanma filmde İnek Şaban tiplemesiyle hafızalarda silinmez bir yer edinen Sunal, sonraları yakasını ne bu isimden, ne gülüşünden, ne de o meşhur küfürlerinden kurtarabilecekti. Küfrü başkası değil, onun ağzından duymak seyirci için bir başka lütuftu sanki ve beklerdi.Bir daha e...eşek desin...hep desin...

Filmografisine baktığımızda köyden kente göçün, özellikle ortadirek ve daha alt sınıfta bulunan halk kesimlerinin hallerini kendine has sevimli üslubuyla ama bir o kadar sert ve eleştirel öğelerle buluşturup ağlanacak halllere katıla katıla güldürdü herkesi. Memleketin aynasıydı filmleri.

Ama parlak ışıkların gerisinde Sunal, hep kendi mütevazı dünyasında çaycının, simitçinin ahbap olduğu, sakin sularda yaşamayı seven, gösterişsiz bir aile babasıydı.Göremezdik onu, filmlerinden başka hiçbir mecrada.

Kendisine seçtiği SON da kötü bir şaka gibiydi. Balalayka filminde gelen teklife evet dediğinde sakin sulardan çıkıp fırtınalı denizlere atıldığını nerden bilsin.Acil demişler Trabzon'da olman gerek.Mesleğine olan aşkı ve saygısı ne kalbindeki rahatsızlığını dinlemiş ne de yükseklik korkusunu. Sunal, hayatında ilk ve son kez uçağa binerek gökyüzünde elveda etmeyi seçeli yedi yıl olmuş.

Bize de O'ndan geriye başka başka kanallarda artık daha az gösterilen filmleriyle hasret gidermek kalmış.

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..