Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '16

 
Kategori
Öykü
 

Gönül delisi

Gönül delisi
 

Ataşehir 2012


Bunca yıl geçmişti hay huyla. Hesaplar tutmadı hiç. Günü güne, haftayı haftaya, ayı aya, yılı yıla ekledi durdu. Sonuç, ucu ucuna gelmeyen bir hesap.
 
Yaşam düşü sürerken başucunda duran yılları paylaştığı eşiydi. O, yakın yakın duranlar şimdi nerede! Bir ömür tükettiği son durakta yaşadıklarını bir bir usundan geçirdi. Usunda duranlar şimdi çok uzaktı ona.
 
Doktor üstten bakarken söylediği “Geç kalmışsınız.” tümcesini duyuyordu. Eşi, “Kurtar!” inlemesiyle doktora yalvaran gözlerle baktı. Eşinin mırıldanmalarından bir ses çıkaramadı. Kocası uzatıp tuttuğu elini bırakmıyordu.
Doktor, “Neyi, nasıl kurtarabilirim ki!” yanıtı odadakileri sus pus etmişti. Yatağının ayak ucunda duran oğlu, kızı çıkmazı görmüşlerdi. Islak gözlerle dillerini yutmuş gibiydiler. Konuşacakları kalmamıştı.
Doktorun önlerine koyduğu acıyı kabullenmeye mi hazırlanıyorlardı. Oysa, eşi durmadan dinlenmeden doktora saydırdı.”Bir yolu vardır, siz, bunu bizden esirgemeyin!” Doktor acı acı gülümsedi. Mimikleri ne çok anlamlıydı. Bu hanıma nasıl, ne demeli; çıkmazı nasıl anlatmalı diye düşündü. Doktor kaçışa hazırlanıyordu.
 
Elbette kimsenin kaçışı kurtuluş değildi. Oğlunun, kızının, doktorun kabullenişleri eşi için geçerli değildi. O sıkamayan elleriyle güçsüzlüğünü duyduğu kocasını bu yatakta bırakmaya niyetli değildi. O kaçışa hazırlananlara, “Nasıl olur, bir çözüm yok mu?!” haykırışına odadakiler yanıt bulamıyordu.
 
Bunca yıl geçmişti hay huyla. Yaşamı kalem ucunda hep hesaplarla geçirmişlerdi. Kızı, oğlanı büyütüp, okutup adam edeceklerdi. Başarmışlardı da. Oğlan üniversiteyi, kız yüksek okulu bitirmişti. Çektiği yokluklar, sıkıntılar çocuklarıyla at başı sürmüştü. Onlar büyürken, boy atarken anne azalıyordu. İşte şimdi “yalnızlık” kapısında tek başınaydı. Ne oğlan, ne kız, kimse çaresizliğini bilemezdi.
 
Boğulur sesle ağlamaklı konuşup durdu. Doktor da anlamıyordu yüreğinde duyduklarını. Değer verdiği kocası yolculuğa hazırdı. İşte bundan sonra asıl çaresizlik başlayacaktı. O bunları biliyordu. Kızı, oğlu ıslak gözlerle annelerine bakarken söyleyecek söz bulamıyorlardı. Annelerinin yüreğinde, usunda geçenleri bilemiyorlardı.
 
Babalarının boyuna çıkan çocuklar, güzel günleri düşlediler. Geride kalan güzel günleri… Müzeye bakan evlerinin geniş bahçesinde iki kardeşin nasıl da büyüdüklerini, yemek zamanı gelince uzaktan annelerinin el edişini bir bir yeniden yaşadılar. Babaları ortalarında annelerine koşuşları dün gibiydi.
 
Şimdi yaşlılığı çekebilecek miyim diyerek elini tutan kocasına eğilip yatağında koklarcasına yanağını yanağına yapıştırdı. Ağladı sessiz sessiz. Şimdiden arar oldu eşini. Oysa, ikide bir nasıl da bir eksiğini bulurdu. Yükselen sesle sıralardı yakındıklarını. Ya şimdi öyle mi! “Her olumsuzluğu yenebiliriz, gitme; beni yalnız bırakma!” seslenişine oğlu, kızı, doktor tanık oluyorlardı.
 
Doktor yüreğine düşen acıyla eşlerin arasında duran “sevgi”yi görmüştü. Eşi uzanıp kocasının elini tutan parmaklarına değdirdi dudaklarını. Gözyaşları öptüğü parmakları ıslatıyordu.
 
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..