Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '07

 
Kategori
Blog
 

Görünmez kaza işte...

Görünmez kaza işte...
 

Siz ne kadar tedbirli olursanız olun, kaza gelip sizi bulur. Zaten bu yüzden adı kazadır. Bazen geliyorum der ama, çoğu zaman hissettirmez bile...

Bir gün otomobil kullanırken yolun bana ait olduğu bir sırada, bir kamyonet kendince uyanıklık yapıp benim önüme geçti. Ona gülerek, yolun bana ait olduğunu işaret ettim.

Sanırım sürekli bu tür olaylarda kendisine kötü söz söylendiği ve uygunsuz hareketler yapıldığı için, benim de böyle düşündüğümü zannetti, arabasını durdurdu, indi ve levyesini kaparak üzerime doğru gelmeye başladı.

Ben de arabamdan çıktım, bir taraftan ona doğru yürürken, bir taraftan da yine güler bir yüz ve sakin bir sesle, “arkadaşım, yol benimdi, senin yaptığın haksızlık. Sen şimdi faraza beni dövsen, hatta öldürsen haklı mı olacaksın?” dedim.

Adam neye uğradığını şaşırmıştı.

*****

Milliyet Blog’un açıldığı ilk günlerden beri buradayım. Kimseye gözünün üstünde kaşın var demedim. Bu benim mizacım. Ben hayat boyu kimseyle kavga etmemiş bir insanım.

Blog’da zaman zaman bazı arkadaşlar arasında incir çekirdeğini doldurmayan tartışmaların olduğunu gördüğümde çok üzülmüştüm. Biz Blog ailesi olarak daha ciddi, daha önemli konuları konuşup tartışmalıyız, diyordum.

Bana göre tenkit edilen kişiden veya olaydan bahsedilmeden, herkesi itham edermiş gibi ortaya konuşmak da yanlıştı.

İnsan bazı şeyleri başına gelmeden anlamıyor demek ki... Benzeri bir olayı yaşayınca, herhalde o arkadaşlarımız da hiç istemeden kendilerini bu tartışmanın içinde buldular diye düşünmeye başladım.

“Bir mukabele iyi bayramlar” başlıklı yazımı tesadüfen okuyan arkadaşlar varsa hatırlayacaklardır. Gönderdiğim bayram tebriğine gelen cevaplar içinde, çok sayıda “bir mukabele” kelimesinin kullanıldığını, bunun doğrusunun “bilmukabele” olduğunu, dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım.

Hedef aldığım hiç kimse olmadığı gibi, yazımda bu kelimeyi yanlış yazanlar için hakaret niteliği taşıyacak bir ifade de yoktu. Kimseyi aşağılamak gibi bir hisse ise hayatım boyunca hiç sahip olmadım.

Herkes insan olarak benim gözümde aynı değerdedir. Yanlış yapanlar varsa, doğru bilenlerin görevi, onların bunu öğrenmesine yardımcı olmaktır, bilmiyor, ya da yanlış biliyor diye alay etmek değil… Bu zaten benim insanlık anlayışıma ters bir davranıştır.

Zaman zaman bu tür yanlışlara rastladığımda yazar arkadaşlarıma özel mesaj göndererek, yazıda gözlerinden kaçan yanlış kelimeyi veya ifadeyi değiştirmelerini öneririm. İyi niyetle yapılan işlerde meydana gelen yanlışlar için kimsenin kimseyi kırmaya, üzmeye hakkı yoktur.

Bayramda 2000’e yakın arkadaşa mesaj gönderdim. Bini aşkın da cevap aldım. Eğer “bir mukabele” yanlışı bir veya iki kişide olsaydı, onlara doğrudan yine özel mesaj çekerek bunu hatırlatırdım.

Fakat umulandan çok sayıda olunca, -yine de tek başına bir blog konusu yapmadan- yazımın bir bölümünde bu konuya değindim. (İsteyenler yazımı tekrar gözden geçirebilirler: http://blog.milliyet.com.tr/Blogum.aspx?BlogNo=70168)

Bir arkadaşımız nedense buna çok alınmış. Yorum kutularını kullanarak bana, benim bloğumdan daha uzun bir cevap yazmış. Bu da yetmeyince başlıbaşına bir blog yazarak vermiş veriştirmiş. (İsteyenler bunu da gözden geçirebilirler: http://blog.milliyet.com.tr/Blogum.aspx?BlogNo=70168)

Böyle gereksiz bir tartışmayla adımın gündeme gelmesinden dolayı çok üzgünüm. Blog camiasından özür diliyorum.

Sayın Ümit İpekçeker, aslında yazılarını dikkatle takip ettiğim, tecrübeli bir yazarımız. Hayatın kendisine öğrettiği doğruları kaleme alarak, insanlara faydalı olmaya çalışan bir Blog arkadaşımız. Bana yazdığı cevapta bu kelimeyi kullandığını zannederek, kendisini aşağıladığımı düşünmüş. Buna da alınmış. Elbette hiçbirimiz tenkit edilmekten hoşlanmayız, hele aşağılanmayı hiç istemeyiz.

Ben kendisine yazdığım cevapta, “Ümit bey, sizin bu kelimeyi yanlış yazdığınızı sanmıyorum. Bu cevabınızdan sonra da mesajınıza özellikle bakmadım” demiştim.

Gerçekten de Ümit beyin bu kelimeyi yanlış yazdığı gibi bir şey hatırımda yok. Yanlış yazanların kimler olduğunu da hafızama not etmiş değilim. Yine de içime bir kuşku düşmesin diye, mesajları açıp Ümit beyin gönderdiği metne bakmadım.

Fakat bu kadar ısrar, bu kadar alınganlık ve benim için söylediği bu kadar övücü sözden sonra, mesajı açıp baktım. Aynen şöyleydi:

"İyi dileklerinize tümüyle katılıyorum, selamlarımı yolluyorum."

Gördüğünüz gibi ortada ne yanlış yazılan bir kelime var, ne de mukabele sözcüğü… Böyle bir kelime geçmiyor bile…

*****

Aslında fikir tartışmasını çok severim. Keşke burada da onu yapabiliyor olsak, hatta bunun için özel günler, toplantılar düzenleyebilsek, birbirimizle konuşsak, düşüncelerimizi paylaşsak ve sonunda anlaşsak, ne kadar güzel olurdu.

Fikir tartışmasının yüksek sesle bağırarak, çağırarak yapılmayacağını hatırlatmama herhalde gerek yok. Çünkü bu, sesi gür olanın kazanacağı bir müsabaka değildir.

Televizyonlarda açık oturumları eskiden beri severek izler(d)im. Benim düşündüğüm tarzda tartışmalar yok denecek kadar az. Genellikle herkes kendi fikrini savunuyor, kendi düşüncesinin doğru olduğunu iddia ediyor, sonra da program bitiyor. Sonuç? Elde var sıfır.

Fikir tartışmasının ilk şartı, herkesin daha doğrusuyla karşılaştığında, kendi yanlış fikrinden vazgeçmeyi göze alabilmesidir. Çünkü hepimizin düşüncelerinde hem doğrular, hem yanlışlar bulunabilir. Kimsenin müktesebatı tamamen doğru da olamaz, tamamen yanlış da olamaz.

Ancak hemen dikkatinizi çekmek isterim ki, “fikir”den, “düşünce”den söz ediyorum. Bazıları inançla düşünceyi karıştırıyorlar.

İnanç, ilâhî vahye dayalı olarak iman edilen, doğruluğu bilimsel olarak ispat edilemeyen kutsal değerlere bağlılıktır. Bu konular üzerinde tartışılarak bir yere varılmaz. Ya inanırsınız, ya inanmazsınız.

Fikirle düşünceyi de çoğumuz aynı anlamda kullanıyoruz. Oysa fikir daha çok düşün kelimesiyle ifade edilen, düşünme sonucu ortaya çıkan bir sonuçtur. Bir fikir, başkası tarafından tespit edildiği halde, size uygun ve makul gelebilir.

Düşünceyi ise bizzat düşünerek siz bulursunuz ve o sonucu siz çıkarırsınız. Böyle bir tahlil yapabilmeniz için önce değişik bilgilere, sonra o bilgilerden oluşan kanaatlere ihtiyaç vardır.

Bu yüzden, ben bunu böyle biliyorum, benim kanaatim budur, benim düşüncem şöyledir, bu konuda şu fikir bana doğru görünüyor, ben böyle olduğuna inanıyorum, cümlelerinin hepsi, ayrı anlam taşır.

Bunların hepsini aynı anlamda kullananlarla fikir tartışması yapmak zordur.

Arada daha peşin hüküm, öznel bakış, alınganlık, tarafgirlik, çıkar, menfaat ilişkisi, partizanlık, dogmacılık, öküz altında buzağı aramak gibi şeyler de var. Bunları da hesaba katarsak işin içinden çıkmak öyle kolay değil.

Görünen o ki, biz Blog’da henüz konuşarak anlaşma safhasını bile atlatabilmiş değiliz. Nerde kaldı ki fikir tartışması yapalım. Gördüğünüz gibi lüzumsuz ve gereksiz atışmalarla zamanımızı heba edip gidiyoruz.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..