Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gözde Kansu meselesi…

Gözde Kansu meselesi birçok açıdan fazlasıyla ciddi bir meseledir; bir kere “Kimsenin yaşam tarzına müdahale edilemez” denilerek demokrasi paketi açacaksınız, cezai yaptırımları arttırdık diyeceksiniz, “Nefret suçu, cinsiyet ayrımcılığı” konularını ön plana çıkartacaksınız, cezaya bağlayacaksınız ve bu arada da gencecik bir sunucu, Gözde Kansu’yu rezil rüsva edeceksiniz! Yetinmeyip bir de işinden atılmasına sebep olacaksınız!...

- Haberi okuduğumda haldır-haldır Gözde’nin giysisini aradım internette; haber fotoğrafında matah bir dekolte yoktu zira…

Düşünün, bir kadın olarak önce dekolteyi merak ettim; bir bürokrat söz konusu yapıyorsa ekranda, sahi ne kadar cüretkardır diye…

Ara-tara, bulup bulacağım haberdeki fotoğrafmış, bildiğimiz abiye bir giysi; değdi mi şimdi kadın-erkek herkesin Gözde’nin dekoltesi diye kızcağızın giysisindeki göğüs dekoltesine odaklanmasına?

Söz konusu gencecik bir kız, çok utanılacak bir şey yapmış gibi hedef göstermek de neyin nesi?

İnsanların kendi tercihleri var, Gözde’yi giysisinden ötürü küçük düşürmenin cezası nedir mesela ve demokrasi paketine göre AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e ceza verebilecek bir merci var mıdır?

Yoksa “İfade özgürlüğümü kullandım” demesi yeterli midir?

(Valla, zaten bizler biliyorduk da, bilmeyenler öğrensin diye yazıyoruz: Demokrasi Paketi’nde söz konusu maddeler türbanlı hanımları, sakallı-cübbeli beyleri koruyan, onlara yönelik en ufak bir olumsuz mimiği dahi “Nefret Suçu” saymaya yönelik bir çalışma olup, görüldüğü gibi bizzat bürokrasi tarafından “diğer” hanımları ve beyleri kapsamaz!

Mesela, hadi eleştirin hükümetten birini, türbanlı bir hanımı, cübbeli bir beyi kolaysa! Eleştiremezsiniz artık!

Öyle, eee benim de ifade özgürlüğüm var falan da diyemezsiniz; bir deneyin isterseniz…)

- Bir bürokratın işi midir dekolte avcılığına çıkmak, o ayrı mesele, bir de tüm dünya ve Hollywood adına konuşma durumu var ki abartının hangi boyutlara ulaştığının göstergesidir!

- ATV’nin de görev bilip Gözde’yi gözden çıkarması ise ayrı bir boyutudur meselenin; şahsen o kanalın sahibi olsam, tutun ki lanse edildiği gibi performansından memnun kalınmadı, yine de en azından üç-beş hafta beklerdim. Bu kadar belli etmezdim rengimi; ne de olsa ulusal kanallardan biri…  

- Hükümetin hedefini, niyetini iyi bellemek adına muhteşem bir örnektir, aynı zamanda bürokrasinin bu amaçla nerelere kadar girdiğinin ve ne kadar kabul gördüğünün de…

- Bu arada Gözde’ye bir notum var: Tatlım; sakil hiçbir şeyin yok, yolun açık olsun, bol şans!

******

Meğer andımızı yazan Dr. Reşit Galip Türkçe ezanın da metin yazarlarındanmış, başbakanın dünkü konuşmasından öğrendik; aynı şekilde Türkçe ezanın bir “zulüm” olduğunu da!...

İnsanın kendi dilindeki ibadete çağrı nasıl olur da “Zulüm” gelir, anlamam olanaksız. Zira, ibadetin insanın kendi dilinde yapılmasının bilinç anlamında gerekliliğine inanıyorum.

Mesela, “insanları, ağaçları, hayvanları sev, onlara zarar verme” diye öğütleyen bir din ayetinin kendi dilinde çocukluğundan beri öğrenilmesi ile bilmediği bir yabancı dilde ne dendiğini bilmeden ezberleyen çocuklar arasında fark olduğunu düşünürüm. (Bu arada İngilizce bölümü mezunuyum, çat-pat bir-iki dil daha bilirim; eğitimim esnasında dil ile ilgili gereğinden fazla teknik bilgi edindim; bu nedenledir ahkam kesişim!)

Neyse… Yıl olmuş 2013, bir başbakan ne diye konuşmasında bunlardan söz eder?

Bence, asıl düşünülmesi gereken de budur!

“Andımızı neden kaldırdık?” diye açıklarken, bu zülüm muhabbeti, andımızın yazarının adının “tartışmalı” olduğunun ifade edilmesi ne amaçlıdır?

“Bağzı” kesimleri galeyana getirmekten başka bir amacı olabilir mi?

Peki, bu söylem meşhur demokrasi paketimizin “Kin, nefret suçları” ile ne kadar uyuşuyor? Ahh, pardon! Başbakanınki düşünce ve ifade özgürlüğü!

******

Andımızın kaldırılması konusunda çocukları düşünerek “Ohhh, iyi oldu!” diyenler var; artık üşümeyecekler!

Çocuklar sırf andımızı okurken üşümüyorlar; yeterince beslenemeyen çocuklar kan değerleri düşük olduğundan hep üşüyorlar…

Ayaklarında korunmalı ayakkabıları olmayanlar, üstlerinde montları olmayanlar…

Evlerinde sobaları yanmayanlar…

Babaları, anaları işsiz olan çocuklar zaten hep üşüyorlar; yürekleri üşüyor onların, umutları donuyor, yeşeremiyor…

Çocukları üşütmek istemiyorsanız andımızı kaldırmak yerine ülkeyi kalkındırın! (Malum yüzde elli dışındakileri diyorum).

******

Her çocuk şikayet eder, off der, ama her çocuğun da yaşamında kalabalık ortam içine çıkıp da başardığı güzel bir şey vardır: Andımızı nasıl da güzel okudum!

Çocuğum üşümesin diyen anne-baba; çocuğunun o anki liderlik ruhunu, topluluk önünde kendini ifade etme yetisini verebilir misin?

Ulusların kendilerini ifade ettikleri marşları, antları, anıtları vardır; yeni moda da bu oldu: Yok bilmem hangi ülkede yok, duruma göre ise bilmem nerede var.

Arkadaşım; uluslar kendi varlıklarıyla ayakta dururlar, sana ne Amerika’dan, Güney Afrika’dan?

Sistemler vardır, denenmiştir, fazlasıyla kabul görmüştür, örnek alırsın, amenna!

Alacaksan Amerika’daki bireysel özgürlüğü örnek al, uygula; İsviçre kanunları keza, ama ulusal değerleri de yok bilmem nerede öyle gibi örneklerle açıklamaya kalkışarak harcama!

(Son örneği gördük: Hollywood bile böyle dekolteyi kabul etmez, dünya kabul etmez!)

Neyse, ulusal değerlerle oynamak kısa vadede yok Türkçe ezandı, yok camide içki içtiler tarzında dini çıkışlarla bir nebze de olsa karşılık bulsa da, uzun vadede fazlaca tehlikelidir! Örnek; kısa vade için harcanan ulusal değerlerden en önemlisi Türk’lük!

“Türk”lüğü çıkardığınızda Kürt’lere verilmiş sözleriniz bitmiyor; zira Türk kavramı ulusal bir kavramdır. Haa, ulus olayını da değiştireceğiz diyorsanız, öyle paket-paket olacak iş değil; en azından ellili yaşlarında olan bizler henüz sağken…

Sesimiz kesilir, kalemimiz tükenir, copla üstümüze yürünür, usulsüz tutanaklar tutulur ama en azından bir- iki nesil daha beklemeniz gerekir; çocuklarımız var, onların da çocukları olacak! Gerçi bizim çocuklar sizleri dinleyip üçer-beşer çocuk yapmazlar ya, neyse, nitelik ve nicelik diye birer kavram var!

******

Son bir şey yazacağım: Andımızın kaldırılması ile ilgili haber yorumlarını okurken fazlaca dikkatimi çekti; diyorlar ki “Türk olduğunu anlaman için ille de ant mı gerekli?”

İstiyorsan kendi kendine söyle, kime ne! Demokrasi var artık bu ülkede, öğren!

Yazma diyorum kendime, yazma; tutamıyorum ama! Aha da yazıyorum:

Türlü saatler var, türlü alarmlar, yüzyıllar öncesinden bir uygulama, artık ezana ne hacet? Kur saatini, kıl namazını; madem demokrasi var, madem herkes Türk değil diye andımızın okutulması anlamsız ve kafatasçılık, herkes de Müslüman değil bu ülkede, üstelik de onca soğukta müezzinlerin, hocaların canı yok mu?

Kimseye baskı yapmanın anlamı yok, kur saatini kıl namazını, yani…

(Diyene mi dedirtene mi bakmak lazım?)

 

http/twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..