Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '09

 
Kategori
Sinema
 

Gran Torino

Gran Torino
 

“Mustafa”, yaptığım ilk film eleştirisiydi.

Şunu itiraf edeyim ki bir sinema filmini, sinema tekniği açısından eleştirmeyi haddimin dışında görüyorum.

O filmi de sinema tekniği açısından eleştirmemiştim.

Ama sinema filmleri izlenmek için ve izleyici için yapıldığı sürece ve benim de sadece kendi gözlemlerime dayanan bir iki sözüm olduğu sürece “sen kim oluyorsun” tarzında dışlamaları ciddiye almaya gerek görmeyeceğim.

Edebi – görsel her eserde ve sinema filmlerinde de kendi içinde bir gerçeklik ve tutarlılık olmalıdır.

Film vardır, tamamen gerçekçi ve günlük gerçekliğe uygun bir tarzda çekilmiştir, adamın iki metre yüksekliğinde duvardan atlamasını saçma bulursunuz; film vardır, fantastik bir ambiyans ve anlatım içinde en absürd ve gerçek dışı olayları yadırgamazsınız.

Clint Eastwood, filmlerinde kötülere doğrudan haddini bildirerek içimizdeki vigilante(*) duygusunu tatmin eder. Karşı karşıya kaldığı durumlarda zor kullanır, vurur, yaralar öldürür ama bunu yaparken iyi ve sempatiktir.

Bazen tüm bunları çıkarı için, para için yapar ama yine de çatıştığı kişiler kendi gibi çıkar uğruna illegal yöntemler kullanan kötülerdir.

Bu film de baştan sona bir “tough guy” yani sert adam hikayesi.

Hadi şunları da söyliyeyim de ortaokulda gittiğimiz çocuk matinelerinden beri yaptığım “filmde saçmalık bulma” duygusu da tatmin olsun : Clint Eastwood’un filmde canlandırdığı “red neck” yani beyaz Anglosakson Protestan (WASP) olmayan herkese düşman ırkçı Amerikalılar ıssız sokaklarda saldırı ve tacize uğrayan güçsüzlere canını tehlikeye atarak yardım etmez. O kişilikte birisi zaten “red neck” olamaz.

Gençlik çeteleri ile organize mafya sanki birbirine karıştırılmış. Otomatik silahlarla ev tarama ve ırza tecavüz, bu çaptaki çeteler ve böylesi basit nedenler için biraz abartılı karşılıklar olmuş. Hoş, psikopatlığın sınırı yok, olamaz da diyemeyiz ama kurgu akıllarda bu soruları oluşturmayacak tarzda yapılabilkirdi.

Bir de, kahramanın son sahnedeki planı neydi, anlaşılamadı. Kendisini öldürterek kötüleri hapse attırmak mı?

Bunların dışında mesajları “genellikle” doğru olan hoş bir film.

Genellikle diyorum, çünkü sorunlarımızı Eastwood gibi doğrudan halletmeye kalkarsak vay halimize.

Filmdeki romantik son, Eastwood’da bir “yaşlanma” belirtisi olarak algılanabilir.

Vigilante : Yasaları çiğnemek pahasına zor kullanarak kişisel insiyatifle adalet dağıtmak.

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..