Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '19

 
Kategori
Güncel
 

Güle Güle Ayşen Gruda'cığımız

Türkiye bir zamanlar daha iyi insanlar ülkesiydi.

Mahallenin, kasabanın, köyün yoksul, hadi bilemedin orta halli iyi komşuları bir arada dayanışma içinde yaşar giderlerdi.

O zamanlar komşu komşunun külüne muhtaçtı. İyi günde, kötü günde, düğünde, dernekte, sevinçte, kederde bir arada olunurdu. Mutluluk da paylaşılırdı, keder, kasavet de… 

Elbet ayrık otları da yok değildi. Onların bile çoğu, şimdinin kötüleri gibi değillerdi. O iyi ortamlarla aralarına yıkılmaz duvarlar öremezlerdi.

Zamanın hırsızı, uğursuzu şimdilerde gördüklerimizin yanında zemzem suyuyla yunmuş kalırlardı.

Köyden gelmiş, şehirlerin kenarlarını yurt tutmuş insanlardı…

Önceleri türküleri, masalları, hikayeleri vardı.

Geldikleri bu yeni dünyada sinemayla, televizyonla tanıştılar.

O büyülü perdeyi, ekranı çok sevdiler. Yeni yaşamlarına çabucak alışmalarında rehberlik ediyordu şehrin bu icatları…

Mahallenin açık hava sinemalarında ve tek kanal televizyonun Türk filmlerinin Salı akşamlarından başlayarak ezber ettiler hepsini… Güldürürken, aynı anda yüreklerini acıtan hüzün sahnelerinde göz pınarlarına hücum eden yaşlarını kahkahalarının arkalarına saklayarak yüreklerine akıtırlardı.

O sahnelerin kahramanlarını çok sevdiler.

Kemal Sunal’lar, Tarık Akan’lar, İlyas Salman’lar, Hulusi Kentmen’ler, Adile Naşit’ler, Zeki Alasya’lar… Ve kimler, kimler…

Yarattıkları türlü çeşitli karakterlerle bir koca Ulusun her bir bireyinin gönüllerinde taht kurarlarken hep birer koca ekibin parçalarıydılar.

Birlikte üretiyorlar, birlikte yüceliyorlardı…

O sahnelerle kahramanlarını yücelten ekiplerin yıldızlarından biri de Ayşen Gruda’ydı.

İstanbul hanımefendiliği denen mevhum öyle bize belletildiği gibi şık, kasıntı ve güzel tanımlamalarına sığacak kadar basit değildi.

Ayşen İstanbul’a bir hanmefendi olarak doğmuştu. Hep öyle kaldı.

1944 yılında İstanbul’un  sosyete semti olan Yeşilköy’de dünyaya gelmişti. Doğuştan komedyendi. Küçük yaşta babacığını kaybetti. Yoksulluk çektiler. Ayaklarının üstüne dikildi, tiyatroya kapağı attı.

Sonra sinema ve televizyon…Ve hayatlarımıza giriverdi… Sanatıyla yarattığı tipleri hep çok sevmiştik. Tanıdıktı hepsi… Ailemizden, mahallemizden, yanımızdan yöremizden tanıdığımız, bildiğimiz, yakınlarımızı, kızlarımızı, annelerimizi, teyzelerimizi görüyorduk güleç yüzünde… Bizi anlatmaya çalışıyordu bizlere…

Öyle pek “baş rol” alamazdı. Ama nice “baş rol”ller vardı artık esamisi okunmayan ve bir de Ayşen Gruda vardı, unutulması mümkün olmayan…

Gruda soyadı, Yılmaz Gruda’yla uzun süren evliliğinden geliyordu. Belki, yaşamının sonuna kadar sürdürdüğü  sanatçı, yani bir anlamda muhalif kişiliğinde her birinin diğeri üzerinde kalıcı etkileri olmalıydı… Tam bilemiyoruz. Bildiğimiz, Ayşen Gruda’nın tüm yaşamı boyunca sadece bir “oyuncu” olarak değil, aynı zamanda bir büyük ve gerçek “sanatçı” olarak da adını tarihimizin güzel sayfalarına altın harflerle kazımış olduğuydu.

Bu başarı kolay mıydı? Hayır… Bir aşırı  titizlik ve mükemmeliyetçilik de şarttı. Ve bu “endişeli” kişiliği yüzünden ızdırap çekiyor olmasından yakınırdı… O endişeli yürek, ülkesi, insanları için de titrerdi. Sanatçı olmak kolay değildi. Oyuncu olmaya benzemezdi…

Sonuç; bir koca milletin gönlünde taht kuran “dev” bir sanatçı ve bu başarıya ulaşabilmenin bedeli sinsi bir hastalık…

Erkenden…

Hayır, ağlamıyoruz…

26 yıl önce yarın da Uğur Mumcu’muzu kaybetmiştik.

Ve, Türkiye’miz bir zamanlar “daha iyi insanlar” ülkesiydi…

 

Kenan IŞIK

 

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..