Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gün batımı ve biz mahşer dörtlüsü

Gün batımı ve biz mahşer dörtlüsü
 

Biz ne yaptık.Biz derken sevdiğim bir arkadaşım ile ya da soruyu şöyle sorayım. Sevdiğiniz bir insan ile çok sık görüşemezseniz ve bir kere yemek yeme şansınız olsa bütün bu hayat kavgası içinde ne yapardınız.

Ben dağıtırdım. Hem de fena. Arkadaşımla her şeyi konuşmak, üzüntülerimi sıkıntılarımı paylaşmak isterdim. Bu doğrusu olurdu.

Ama biz ne yaptık. Sevgili dostum ile bir yemek nasıl mahvedilir onu becerdik. Oğullarımız ile daha on sekizlerini döndükleri zaman yapmamız gereken boğaza karşı elimizde şarap kadehleri içerkenki hayallerimizi Turgutreis'e taşıdık. Rezil oldu yemeğimiz. Güneşin batışını yanımızda niçin burada olduğunu anlamayan 5 yaşındaki çocuklar ile seyrettik. Birbirlerini ilk defa gören çocuklar ile. İstedik ki onlar da birbirlerini bizim birbirimizi sevdiğimiz kadar sevsin ama onların çocuk olduğunu unuttuk. Yanımızda götürmek istemedim. O da istemedi belki ama.

Yeliz kolay bir insan. Kolay bir insan ama bu kolay olduğu, basit olduğu anlamına gelmez. Kolay iletişim kurulabilecek bir insan. İnsanların çoğunda eksik olan özgüven duygusu var ki bu bence hiçbir şeyi sorgulamadan kabul eden bir sürü insana değer. Denizli seyahatimizde en son durağımız Bodrum du. Daha önce de Yeliz ile konuşup dağıtırız demiştik. Oraya gidince yemeğe davet edince kabul ettik. İnisiyatifi ona bıraktım. Çünkü nezaket bunu gerektirirdi. Halbuki ben onunla bir bankın üstüne oturup güneşin batışını baş başa izleyip dertleşmek isterdim. Ya da daha salaş bir yerde kahkaha atarak gülmek. Biraz hayatın kendisi ile flört etmek isterdim. Belki bize takılanlar ile flört etmek. (Hey Yeliz burası çok mu romantik oldu) Götürdüğü yer lüksdü. Kendimi oraya layık görüp görmeme durumu değil bu. Mekana göre davranma durumu ile fena halde ilgili. Bu bana değer verdiğinin bir başka gösterme şekli. Bu yüzden ona çok müteşekküıüm.

Yemek oğlanların isteklerini karşılama kısacık duraklama anlarında bir şeyleri paylaşma, sonra tekrar durmalar, çocuklara oflanmalar, çocukların bize oflanması, eve erken dönmek zorunda olmamız, eve dönünce yapılacak yaygaralar üzerine konuşmalar ile geçti. Buradan şunu öğrendim ki. Dostun ile ancak telefon ile iletişim kurabiliyorsan, araya uzun aylar, uzun yıllar giriyorsa ve birbirinin hayatı ile çok örüntülü yaşıyorsan o zaman bu anlar bile o kadar değerli oluyor ki. Her şeyi kuralı ile yapıyorsun ki -Dostunu kırma dostun da seni kırmasın- Ama aynı yerde oturuyor olsaydık nasıl mı olurduk. Sabahları paylaşılan bir simit ve peynirin eşliğindeki bir bardak çayın sıcaklığında evlilik ile ilgili yakınmalar erkeklerin duyarsızlığı, diğer kadınları konuşurken, daha gerçek olurduk. Ve Yeliz buna değer. Lütfen Yeliz buraya gel. Çocuklara annem bakar. Ortaköy de sahil de yürürdük. İnsanlar ile konuşurduk. Barları dolaşırdık. Eşlerimiz aradığında onlara piyasa yapıyoruz derdik. Sabahleyin çorbacıda tamamlardık geceyi. Bırakırdık erkekler de istedikleri gibi kapatsınlar geceyi. Çünkü biz kötü kızlarız ve biz kendimize fena güveniyoruz.

Yine de, çok güzel bir akşam yemeği idi. En güzel tarafı ne idi. Çocukların yemek söyleyip sonra kırıntılar ile karınlarını doyurmaları ve o kadar turistin içinde hiç sıkılmadan koşturmalarıydı.

Çocuk olmak bu demek işte. Biz mekana uygun davranırken, onlar kendileri gibiydi. Koşturup durdular. Bir iki kere ikaz aldık. Sorumlu anneler gibi. Yemek yemediler tabi. Hemen dondurma kısmına geçtiler.

Yekta’ya ‘gün batıyor bak ne kadar güzel değil mi.’ diyorum. Bana ‘anne, baksana kamyonetlere diyip duruyor’

Sevgilerimle YASEMİN YENİL,

 
Toplam blog
: 96
: 369
Kayıt tarihi
: 05.09.07
 
 

Size hikayeler anlatmamı beklemeyin, halen büyümek istemeyen birisiyim. Daha çocuk, daha yaramaz ..