Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Güncel bir çelişme: 'Uyanıklık paradoksu'

Güncel bir çelişme: 'Uyanıklık paradoksu'
 

Belki 'uyanık' ama yalnız, y(v)urdumduymaz ve belki de yarınsız...


Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki yaratması veya içinde sezgiye karşı bir sonuç barındırmasıdır. Çoğunlukla, ilk bakışda tutarlı görünen sonuç veya sonuçların aslında çelişkili tarafları vardır. Paradoks teriminin karşılığı olarak Türkçe'de yanıltmaç, çatışkı ve çelişme sözcükleri de kullanılmaktadır. Ayrıca kendi içinde çelişen veya tam tersi şekilde sonuç olarak doğru olan fakat saçma gibi veya çelişkili görünen bir ifadeye (veya ifadelere/ ifadeler bütününe) de paradoks denmektedir. Kökleşmiş inanışlara aykırı olarak ileri sürülen düşünce olarak da tanımlanabilirler.

Yanıltmaçlar başlangıçda mantıksız görünseler de aslında sağlam bir mantığı içlerinde taşırlar. İki doğrunun veya yanlışın çelişkisine işaret ederler. İlginç, şaşırtıcı, öğretici, zihin açıcı hatta çoğu kez eğlencelidirler. Soyut muhakemenin sona erdiği zıtlıklar içerirler.

Bilinen bir örnek:

Giritli Epimenides'in "Bütün Giritliler yalancıdır !" diyen çelişkisidir.

Şöyle ki:

Eğer gerçekten tüm Giritliler yalancı ise, kendisi de Giritli olduğuna göre o da yalancıdır. Yani söyledikleri yalandır (bu önermesi de). Bu cümle yalan olduğuna göre doğrusu şu olmalı:

"Bütün Giritliler doğrucudur, doğru söyler."

O halde söylediği doğrudur. Yani "Bütün Giritliler yalancıdır!" .

Buna benzer şekilde B. Russell'ın   "Bir berber var. Bu berber köyde kendini tıraş etmeyenleri tıraş eder, kendini tıraş edenleri ise tıraş etmez. Bu berber kendini tıraş eder mi etmez mi ?"  sorusu temelinde "Berber paradoksu" ile "Bir şey ne ise o değildir, ne değilse o'dur" diyen paradoksları, matematikte 'Cantor paradoksu' da bilinen ünlü paradokslardandırparadoks

İktisat ilminde "tasarruf paradoksu":

Felsefeden farklı olarak diğer bilimdeki paradokslar soru-cevaplı mantık oyunları ile değil doğrudan içerdikleri çelişkilerle belirgindir. İktisat ilminde "tasarruf paradoksu" da bu anlamda ilginç bir bilimsel paradokstur. Şöyle ki: Bireylerin kendi refah seviyelerini yükseltmek için yaptıkları tasarruflar, ekonomide toplam tasarrufların azalması sonucuna neden olur. Tasarrufların artması, tüketim harcamalarını azaltacağından bu durumda gelir seviyesi düşecek, düşen gelir seviyesi de yatırımları azaltacak ve toplam tasarruflar azalacaktır. Bunun önlenmesi için artan tasarruflar kadar yatırm yapılması, bunun için de yatırımların gelecekteki değerini bugüne eşitleyen iskonto oranının (Sermajenin marjinal verimliliği) en az cari faiz haddine eşit olması gerekir.  

Güncel bir Çelişme: Uyanıklık paradoksu: 

Uzunca bir süredir toplum olarak -oldukça garip- bir "uyanıklık hali" içindeyiz. Sırf kendi işini bilmek, sırf kişisel çıkarını kollamak hatta köşe dönmecilik, kurnazlık gibi değerleri baş tacı yapmış durumdayız.

İnsanlarımız  zamanlarının çoğunu yönlendirilmiş kişisel çıkar kümeleri etrafında civa taneleri gibi yapayalnız ve yuvarlanarak geçirmekte! Sağduyu, vicdan, iyi niyet, özveri, dürüstlük hatta yurtseverlik gibi temel değerlerimiz iyice erozyona uğramakta (yurdumduymazlık!), yok olmaya doğru yüz tutmakta... İnsanı insan, toplumu toplum yapan değerler ise, ‘Vatan, millet, Sakarya’ diye ti'ye alınmakta, toplumsal kahramanlık ve fedakârlıklar ‘niyazilik’ tanımlamasıyla küçümsenmekte...  Öte yandan çağın ruhunu yakalayan çağdaş, laik, bağımsız, bütünleşik, onurlu ve özverili bir toplum olma vasfı ise giderek ağır yaralar almakta!

Bu durumda aynı "tasarruf paradoksu"nda olduğu gibi bireysel anlamda çıkar, getiri ve menfaatleri her şeyin önüne koyan, diğer değerleri ise dışlayan kişisel çıkarı her koşul altında en üst kılma refleksi toplumsal anlamda kırılma ve kayıplara yol açmakta! Rekabet ve alt yapı koşullarının eşit olmadığı, kuralların ve adalet mekanizmalarının tam olarak işletilemediği ortamlarda bu refleks hep -daha dezavantajlı olan- başkalarının hak kayıpları, ötelenmesi ve sömürülmesi yoluyla gerçekleşmektedir.

Bireysel uyanıklıkların kümülatif toplamı toplumsal planda uyku haline yol açmakta! Bunun içinse icat edilen -ya da eskileri çarpıtılan- değerlerin kesintisiz bombardımanı, karmaşa ve kaos yeterli olmakta... Burada özne toplum, katalizörler yanlış, kasıtlı ve yoğun enformasyon, yüklem ise çok "ağır"dır!

Bireylerin hayatlarını idame ettirmek için yaşamlarında belli çıkarları gözetmeleri, iktisadi aklın ayak izlerini gündelik yaşamlarında makul ölçülerde sürmeleri günümüzün sistem koşulları çerçevesinde anlaşılabilir bir durumdur. Fakat bu durumun hayatın tüm alanlarına yayılması, (toplumsal olan ve yarınlara dair tüm değerleri dışlaması) kanımca bedeli -özellikle gelecek kuşaklar adına- çok ağır olan sonuçlara gebedir!  

Şairin deyişiyle:

"Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar - Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar - Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı - Görmezler ufuklarda - Şafak söktüğü anı..." (Yahya Kemal Beyatlı)

Ağır kayıpların bedelini ödeyecek olan gelecek kuşaklar adına "Haydi uyan artık Türkiye’m. Her nerede, hangi konu(lar)da ve nasıl uyunuyorsa!" diye gelen iç sesleri hiç duymuyor muyuz?

  köşe dönmecilik, kurnazlık, sırf kendi işini bilmek, sırf kişisel çıkarını kollamak gibi değerlerle yer değiştirdiği,  köşe dönmecilik, kurnazlık, sırf kendi işini bilmek, sırf kişisel çıkarını kollamak gibi değerlerle yer değiştirdiği,  köşe dönmecilik, kurnazlık, sırf kendi işini bilmek, sırf kişisel çıkarını kollamak gibi değerlerle yer değiştirdiği, İ. Ersin Kabaoğlu,

10 Nisan 2013, Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..