Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '19

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gündelik Yaşamdan

Bugün biraz gündelik yaşamdan söz etmek istiyorum. Çarşıya gittim, biraz dolaştım cebimdeki çakmağa biraz gaz doldurmak istedim. Çakmakçıya uğradım. Çakmakçı zayıf, cılız, aşağı yukarı 50- 55 yaşlarında idi…  Kırık, dökük bir şemsiyenin altında çalışıyordu. Perişan bir halde idi… Küçük şemsiyenin altında halsiz gibi duruyordu. Hava da bir hayli sıcaktı. Her neyse. Çakmağı ona uzattım, Çakmaıımı doldurur musunuz? Taşı da biraz kalmamış galiba “ dedim. Çakmağı ona verdim. Ben ayakta bekliyorum. Adam usta bir adama benziyordu. Çakmağımı doldurdu ve taşını da yerleştirdi. Çakmağı bana uzattı. Kaç lira vereceğim” dedim, “ bir lira yeter “ dediler. Ben ona beş lira verdim. “fazla  verdiniz dedi, ben de önemli değil, benden bir çay içiniz” dedim. Adam yüzüme baka baka parayı cebine koydu ve bana teşekkür etti. “ Allah muradını versin, yüreğin dert görmesin ” dedi. Aslında yeni bir çakmak 2,5 TL’dir.   Yenisini, hatta iki tanesini de alabilirdim. Amacım ona birazcık yardımcı olmaktı. Keşke biraz daha verseydim, diye düşündüm. “ Veren el, alan elden daha üstündür” derler…

Bir başka gün bir başka yerde dolmuş bekliyorum. Söke Ziraat Bankasının karşısındaki parkta. Yanımda kelli felli bir adam daha oturuyordu. Gözlerinde siyah bir gözlük vardı. İkimizde Aydın Büyükşehir Belediyesi'ne ait sarı arabaları bekliyorduk. O  Kuşadası’na, ben de Yenikent’e gideceğiz. Adamın yüzünden  sirke akıyor. Gülümseme diye bir şey yok. Otururken selam verdim, sadece “merhaba “ dedi. Belki bir sorunu vardı.  Selam verdiğime bin pişman oldum. Keşke selam vermeseydim, içimden geçirdim. Biz böyle sessiz otururken yanımıza bir çerçi geldi. Seyyar çerçi Tornavida, Tırnak Makası, kol saati, küçük ayna, el feneri,  ayakkabı boyası, diş fırçası, saat pilli, tarak, çakı, bıçak,  jilet,   v.s. gibi şeyler satıyor. Yanımdaki adam, çerçiden saat pilini istedi ve fiyatını sordu.  Adam “ bunlar dört adet beş liradır.  Tek tek satamıyoruz” dedi.  Yanımdaki adam, bana bunları dört liradan ver dedi. Adam 4,5, lira olsun dedi adam almadı, haydi 4 lira olsun yine almadı. Çerçi zaten yorgundu.  “ Beni 50 kuruş için çok yordunuz “ dedi. Gözlüklü adam onu azar gibi bir şeyler söyledi ve almadan gitti…  Çerçi adamı çağırdım bir paket pil (4 adet), bir tornavida ve bir ufak tırak makası aldım. Arama 20 TL verdim. Adam teşekkür edip yanımızdan ayrıldı…

Aslında bunların üçü de evde vardı. Ben sadece onun çorbasında bir tutam tuzum olsun” diye katkıda bulundum. Ben bunları bir savurganlık olsun diye yapmıyorum.   ( Affedersiniz, bir enayi de değilim)…Aslında çarşı dilenen öyle dilencilere asla para da vermiyorum. Çünkü onlar milleti sömürüyorlar. Gerçekten ihtiyacı olan, fakir ama isterken utanan insanlara yardım etmeği, tercih ediyorum. Bilmiyorum ben yanlış mı düşünüyorum. Bu benim sadece kişisel görüşüm. Huyum kurusun biraz yufka yürekliyim. Düşük insanlara çok acırım, bitmedi…. 

Oturduğumuz evin 50, 60 metre uzağında bir apartman vardır. üç, dört genç bu apartmanın mantolama işlerini yapıyorlar. Bu bina mantolama da galiba yeni çıktı. Aile başına 6 bin lira civarında bir para veriyorlar. Çocukların çalışmasına titiz, düzenli  çalışmasına hayran kaldım. Aslında çok zor bir işte çalışıyorlar. Hepsi 18,19, 20,21  yaşlarında, tığ gibi delikanlılar. Hanımla birlikte sabahları bizim balkonda kahvaltı yapıyoruz. (saat 11.00 civarında)   Kahvaltımızda öyle ahım, şahım bir şey yok. Çay, ekmek, zeytin, biraz da peynir, domates, salatalık  ve saire.  Biz böyle rahat yiyip içerken bu genç çocukların kan-ter içinde çalıştıklarını görünce halimden utandım, arlandım.  Bu gençlerin hiç birini de tanımıyordum. Bizimle de bir ilgileri yoktu. Sadece acıdım. Onların da istekleri, arzuları, özlemleri vardı. Belki de yeni evlenmişlerdi, belki oturacak evleri bile yoktu. Anneleri veya babaları hasta olanları bile vardı. Bir iş sahibi olsaydım, bu gençlerin cümlesini düzenli bir maaşla mutlaka işe alır ve onlara yardımcı olurdum diye düşündüm. Hanımla biraz konuştuktan sonra aşağıya inip ve yanlarına gittim. “Kolay gelsin” diyerek hal hatırlarını sordum. Maşallah zımba gibi delikanlılar. İnanın onlara imrendim.  “Sevgili gençler, çalışmalarınız çok hoşuma gitti, çok rahat, sağlam ve itina ile çalışıyorsunuz. Yüce Mevla’m sizlere güç kuvvet versin “ dedim.  Ve şöyle dedim: Sevgili gençler, uygun görürseniz sizlere öyle yemeğini ısmarlayacağım ve ben de sizlerle birlikte olacağım, ne dersiniz “ deyince çocuklar hayretle gözlerime baktılar. Biraz da şaşırdılar. Çünkü benim bu bina ile hiçbir ilgim de yoktu. “ olur, amca  “ dediler.  O gün öğleyin birlikte bir yemek yedik ve daha sonra çaylarımızı içtikten sonra, keyifle birer sigara da yaktık.  Hani derler ya “  İster zengin, ister fukara yemekten sonra iç bir sigara “ biz de öyle yaptık. Daha sonra onlarla tokalaşıp eve doğru ilerledim. O gün ne denli huzurlu ve mutlu olduğumu ifade edemem. Aslında fazla bir şey de yapmamıştım.

Sevgili okurlarım, burada önemli bir İş bir görev yaptığımı söylemek istemiyorum. Günlük bir yaşantımdan söz etmek istedim. Keşke zengin olsaydım,. Okul yapardım, yol, köprü yapardım, öğrencilere yurt yapardım, fakir gençleri evlendirir onların çeyizlerini alırdım. Ah paranın gözü kör olsun. Her yıl en az 20 öğrenciye burs ta verirdim. Fakir öğrencilere kırtasiye, giyim, kuşam masraflarını verirdim. Rahmetli babam bazen şöyle derdi:  Ne verirsen elinle, o da gider seninle “ diye öğüt verirdi…  Onu da rahmetle anıyorum. Mekânı gül gülistan olsun… Geçenlerde bir iki günüm böyle geçti azız dostlarım… Aslında yapılan iyilikler söylenmemelidir. Sağ elin verdiğini, sol el görmemelidir. Zenginlerin kulakları çınlasın diye söylüyorum…Ah biraz AHİ olabilsek…

Yorumu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum…

Abdülkadir GÜLER 

21. 09.2019 - SÖKE

 

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..