Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Güneydoğu / Şanlıurfa

Güneydoğu / Şanlıurfa
 

Harran'da tanıştığım ve gözlerinin içi gülen dünya tatlısı bir kızımız.


“Urfalıyam ezelden, gönlüm geçmez güzelden…” türküsünü mırıldanarak başladığım bu Urfa yazısını, lütfen siz de “Gönlümün gözü çıksın, sevmeseydim ezelden…” diye devam ederek okuyunuz.

Urfa denince akla gelen bu meşhur türkünün Mahsun Kırmızıgül’e ait olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Daha eski ve köklü bir geçmişi olduğunu sanırdım oysa. Bir grup sağlıkçıyla birlikte gittiğim Güneydoğu gezisinin Urfa ayağında düzenlenen sıra gecesi de bu türküyle başladığı için öyle düşündüm belki de.

Sıra gecesi demişken ufak bir tüyo vereyim hemen; Kurallarını öğrenmeden gitmemelisiniz. Olaya sadece “Yiyip içeceğim, türkü dinleyip eğleneceğim” tarzında yaklaşırsanız yanlış olur. Bu bir sosyal dayanışma, yardımlaşma, eğitim ve öğretim hadisesidir. Aynı zamanda da yemek yok mu? Var tabi. Ayran çorbası, kebap, çiğ köfte, şıllık tatlısı ve mırra olmazsa olmaz.

Geceye katıldığımızda, upuzun bir yer sofrasına oturtulduk. Oldum olası yerde oturmasını beceremediğimden hemen sırtımı yaslayacak bir yer arandım. Yoktu! Bağdaş kuranlara, bacaklarını altına alıp oturanlara ve (en inanamadığım oturma biçimi olan) bacaklarını “W” gibi sağa sola kıvırıp rahat rahat oturanlara özenerek ayaklarımı çaktırmadan yer sofrasının altına uzatıp örtüyü de kucağıma çektim.

Ayran çorbasıydı, kebaptı derken orta yerde çiğ köfte yapımına geçildi. Bu arada müzik de olabildiğince hızlı devam etmekteydi. Davulcu arkadaş boynuna astığı enstrümanı ile ortaya fırlamış folklorik danslar ederek, kendi etrafında dönerek gümbür gümbür çaldığı davulunu inletmekteydi. Yer sofrasının en başında oturduğum için müziği zaten en etkili (!) biçimde duyan bendim. Yine de keyfim yerindeydi, ta ki davulcu arkadaş beni gözüne kestirene kadar… Tabağımdan bir çiğ köfteyi ağzıma atmak için öne eğilmiştim, doğrulduğumda davul tam kulağımın dibindeydi. Keyifle dinlediğimi, el çırparak eşlik ettiğimi gören davulcunun bana jest yapmak için yanıma geldiğini düşündüm. Kulaklarım davul sesinden patlamak üzereydi ama yine de saygısızlık olmasın diye el çırpmaya, türküye eşlik etmeye devam ettim. Davulcunun uzaklaşmaya niyeti yoktu. Tokmağı daha bir hızlı vurmaya başlamıştı. Yerden kalkıp kaçayım desem o da imkansızdı, masanın altına uzattığım bacaklarım çoktan uyuşmuş ve komut almaz duruma gelmişti. Az önce ağzıma attığım çiğ köftenin acısı da gözlerimi yaşartmıştı. Gözyaşları içinde başımı kaldırdığımda karşımda oturan eczacı arkadaşım Filiz’in eliyle bir şeyler işaret ettiğini gördüm. İşte o an kafamda şimşek çaktı, aslında davulcu epeydir şimşek çaktırıyordu da ne demek istediğini ben anlayamıyordum. Çantamdan çıkardığım bahşişi telaşla davulun kenarına sıkıştırdım. Sonuçtan memnun olan davulcu arkadaş bu kez masanın karşı tarafına geçip Filiz’in kulağının dibinde yerini aldı.

Sıra gecesine gidecekseniz kuralları bilmenizde yarar var. “Davulun sesi yakından da hoş gelir bana” diyenlerdenseniz bilmeseniz de olur tabi.

Unutmadan ekleyelim; Mırra ikram edildiği zaman “Çok beğendim, biraz daha istiyorum” demeyin, ikincisini istemek ayıpmış. Gerçek sıra gecesinde boşalan fincanı yere bırakana, ortamdaki “bekar ve maddi durumu iyi olmayan” kişinin evlilik masraflarını yüklerlermiş. Bu geleneğe uyup, siz de fincanınızı boşaldığında elinizden bırakmayın, kahveyi dağıtanın geri gelip almasını bekleyin.

HALFETİ

“Gül kokulu cennet” olarak anılan Halfeti, resmi işlerde Şanlıurfa’ya bağlı olsa da işin tatlı kısmını yani ekonomiyi Gaziantep’e kaptırmış. İnsan bu noktada Enteplilere “Siz kendi fıstığınıza, biber salçanıza, baklavanıza baksanız da Halfeti’nin “gül”ünü Urfa’ya bıraksanız” diyor ister istemez.

Gül, hem de siyah gül yetişiyor Halfeti’de. Bir tane alıp kurutursanız güzel bir anı olarak kalır Halfeti gezinizden. Ancak “Bir de fide alıp balkonuma, bahçeme dikeyim, devamlı açan bir siyah gülüm olsun” derseniz işte o mümkün değil. Halfeti’de siyah açan o gül, başka bir yere gittiğinde pembe açıyor. Havasından mı, suyundan mı bilinmez aynı fide sadece kendi toprağında siyah “gül”üyor size.

Halfeti’nin bir bölümü Birecik baraj gölünün suları altında kalmış. Özellikle caminin görüntüsü çok ilginç. Hani derler ya “Cami yıkılmış mihrabı yerinde kalmış” diye, Tekne gezisinde çektiğim fotoğrafa bakacak olursanız, Halfeti’de cami de mihrap da gitmiş bir tek minare kalmış.

HARRAN

Dünyanın ilk üniversitesine sahip olan bu bölge arı kovanı görünümlü evleri ile de tarihin bilinen en eski yerleşim yerlerindendir. Ters dönmüş dondurma külahını andıran bu evlerin yüksekliği 4-5 metre civarında olup pencereleri yoktur. Gün ışığı külahın en üst noktasında bırakılan delikten içeri girmekte ve çok da güzel aydınlatmaktadır. Yazın serin kışın sıcak olan bu evlerde tek giriş bulunmakta ve her kubbe ayrı bir odayı göstermektedir.

Harran’da başlık parası uygulaması halen devam etmekte olup, edindiğim bilgiye göre şu an itibariyle 1986 modelden eski adaylar para etmemekteymiş. Rayiç; sarışın olanlar için 100.000.-TL olup, güneşte bronzlaşmış olanları üstüne para da verseler alan olmuyormuş.

Fotoğraflarda benim gezdiğim ve ağırlandığım Cümeli aşiretine ait 18 odalı evin içini görebilirsiniz.

BALIKLI GÖL

Kendilerine yem atan ziyaretçilerine son derece alışkın olan Balıklı Göl’ün iri kıyım balıkları işi o kadar abartmışlar ki, suya yaklaşan birini gördüklerinde kafalarını sudan çıkarıp ağızlarını açıyorlar. Elinizi uzatsanız bir değil birkaç tanesini yakalayabilirsiniz.

Bloğun en ünlü balıkçısına özel mesaj: Oltanızı kapıp gidin Balıklı Göl’e, bütün kışlık nevaleyi stoklamanız on dakikanızı alacaktır!

KELAYNAK KUŞLARI VE BAZALT

Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde yaşayan kelaynak kuşları tek eşlidir. Bir eş sahibi olana kadar başlarında tüyleri bulunan kelaynaklar dünya evine girdikten sonra saçları (!) dökülmekte ve kel kalmaktadırlar. Ancak asıl ilginç olan ise dişilerin tüylerinin yerinde durmasına karşın kel kalanların erkekler olmasıdır.

Siverek civarındaki bazalt tarlalarından çıkarılan bazalt taşının erkek ve dişi diye ayrılmasını, erkek bazaltın dayanıklı ve pürüzsüz olması nedeniyle duvarlarda kullanılmasını, dişi olarak adlandırılan bazaltın ise delikli olup zeminde kullanılmasını, bu vesileyle gelen geçen herkesin “dişi”nin üzerine basıp geçmesini ise takdirlerinize bırakıyorum.

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..