Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Günümüzde DDY ve Tekel emekçilerinden, eczacılara anti demokratik açılımın tarihsel nedenleri!...

Günümüzde DDY ve Tekel emekçilerinden, eczacılara anti demokratik açılımın tarihsel nedenleri!...
 

Bu parti, yani AKP; gün geçtikçe kendini karartmaya devam ediyor!...

Demiryolu işçilerine yapılan haksızlık, kara kışta sokağa bırakılan arkadaşlarının işe iadesi için yapılan ikinci haklı bir direniş... Sonunda ekrana yansıyan görüntüler... Ve, Karaman Bey, gene gereğini uygun bir şekilde yapıyor ve sanki inadına, otuz emekçi daha açığa alınıyor...

Henüz tümüyle denetim altına alamadıkları odaları, ''Türkiye Eczacılar Odası'' örneğinde olduğu gibi, kanuna aykırı olarak (!) ki ona da bir formül mutlaka bulurlar; odayı hiçe sayıp, eczanelerle tek tek sözleşme yapma yoluna giderek, odayı denetim altına alma, pasif duruma getirmeye çalışıp, kendi anlayışlarınca, fırsattan yararlanıp, 'başkalaştırma' konumuna sokma çalışmaları!...

Ankara, Abdi İpekçi Parkı'nda dün emekçilere yapılanlar ve bu arada MHP ve CHP milletvekillerinin de, hisselerine düşeni almaları!...

Bunlar AKP hükümetinin ve onun bürokratik zihniyetinin, medyada sansürlenemeyen başarıları!...

Peki neden böyle davranılıyor?...

Çünkü bu durum, bizde tarihsel süreçler içinde, hep böyle olmuştur da ondan!...

Bu durumun öznel hali ise, AKP'nin bu güne bir şekilde doğru yanlış gelebilmiş cumhuriyet ideolojisiyle, erki tümüyle ele geçirme savaşı içinde, buyurganlığına diğerleri gibi pek karşı çıkaramayacak emekçi kesime ve kendi dışında gördüğü, ağırlıklı olarak görece laik, ''ulus devletin omurgası'' orta sınıfa karşı, çok hesap edilememiş, hazmedilmemiş yapay güç ve hırsdan kaynaklanma görüntüsü veren davranışları ve kadrolarının biraz da marifetsizliği olarak karşımıza çıkıyor!...

Şimdi bir de bizi Tanzimat'la ve ardından gelen Berlin Antlaşması'yla batının yarı sömürgesi haline getiren sürecin karanlığında, ülkedeki reel duruma, açtığımız küçük pencerelerle, bakmaya çalışalım...

Bu ülke, cumhuriyetin o ilk on-onbeş yılını saymazsak, okullarda okutulan Niyazi Akşit ve şürekasının yazdığı tarih kitaplarının aksi bir söylemle, Kanuni Sultan Süleyman devrinde başlayan, III.Murat döneminde de, tam mecrasına giren ''bir bozulmalar döneminin'' günümüzde de devam ettiği bir sürecin içindedir!...

Bu süreç batıya karşı, ama gene o batının ince, zarif istekleriyle, Tanzimat'la birlikte hızlandırılmış ( bu arada Osmanlıdaki toprak rejimi değiştirilerek, toprakta özel mülkiyet başlatılmış( Ki bu çok önemli ancak gözden kaçırılan bir süreçtir!...) ve bitmeyen, sözümona batılılaşma hareketleriyle günümüze kadar gelmiştir...

Bu gün ''Ulema''dan (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lmiye_s%C4%B1n%C4%B1f%C4%B1) bir şekilde söz etmeye çalışan güncel politikacıların sığ tarih bilgi ve bilinçleri; o ulemadaki bozulma ve yabancılaşmanın, daha Sahn Medreseleri' yle Fatih döneminde başladığını (!), ilerki zamanlarda da, kendilerini bilim insanı ve bürokrasi kesiminde bir ''kast'' durumuna getirmeye çalışmalarının, görevin babadan oğula, bilgisiz ve ehliyetsiz geçmeye başlamasının ve dolayısıyla bilimden , nitelikli devlet yöneticiliğinden uzaklaşıp, devletin batıya karşı üstünlüğünü yitirmesine üst yapıda neden olan, devleti zayıflatmaya başlayan süreçleri de , değerlendirmeye yetmiyor!...

Örneğin; Fahri Unan, bu konuda yaptığı çalışmada, '' Meselâ, XV-XVI. yüzyıllarda (1470-1603) <ı>Sahn’da ders vermiş olan 290 <ı>âlimden 118 (% 40.7)’i irili ufaklı yekûn 520 eser ortaya koyarken, XVII. yüzyıl boyunca 648 <ı>âlimden 60 (% 9.3)’ı irili ufaklı 118 eser meydâna getirebilmişti. Kezâ, XVIII. yüzyılın ilk yarısında 243 <ı>âlimden 16 (% 6.4)’sı aynı şekilde irili ufaklı olmak üzere 27 ürün verebilmişti.'' ( Fahri Unan, <ı>Kuruluşundan Günümüze Fâtih Külliyesi, s.360, TTK, Ankara 2003 ) diyebiliyor ki, günümüzdeki cumhuriyet üniversitelerindeki elitler (!) de aynı tür kısırklıktan, hala muzdarip ... Yakın, göründüğümüz bilime XVII.yüzyıl itibariyle maalesef çok uzağız!... ( Bunun tek istisnası, Sultan abdülhamid dönemi... Ve o dönemde yetiştirilen ileride cumhuriyete de sağlam bir omurga olabilecek genç aydın kuşağı, Çanakkale Savaşı' nda büyük yoğunlukta kaybettik!...Bir de 12 Eylül'de!... ) TUBİTAK'daki yakın zamandaki gelişmeler bile, günümüzde, bizim son yedi yıldır, nerelerde olduğumuzunda ayrı bir göstergesi!... Zaten, dünyada esamemiz okunmuyor!... Niçin mi, çünkü Atatürk'ün ölümüyle, o bir avuç idealist çekirdek kadro kısa zamanda yerini gene aynı eski zihniyetlere sahip, ikiyüzlü ve hem de bu kez cumhuriyet tarafında sözümona bir elite bırakıyor!...( Bir de bu medreseler, Osmanlı bürokrasisinin de ayrıca memur ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyordu!...)

Ve belki de bir yönüyle bu yüzden, Atatürk'ün kudretli günlerinde bir avuç insanla başlattığı, cumhuriyeti var eden, bizlere de bu gün bu satırları yazabilme şansı veren toplumculuğa temayüllü, o devrimci ''Halk Hareketi'', bu gün görünürde aynı elbise içinde olsa da, halktan gerekli karşılığı alamıyor!...

Bu gün sözümona demokratik açılımlarla Kürt sorunu'nu çözmeye çalışırken düğümlediğimiz gerçek demokratik açılım süreci de dahil, bu coğrafya da başımızı özgürce yukarı kaldırmamıza fırsat vermeyen, hep yeni sorunlar ortaya çıkararak toplumsal ve siyasi süreçleri düğümleyen gücün, bizim kendi marifetsizliğimizin yanısıra, 1877'li yıllarda ''Yeni Dünya Devleti''nin temellerini atanlar olduğunu unutmamak gerek!... Nihayetinde bu amaçlarına ulaşmak için, islam coğrafyasında, o günün reel islamının son büyük devleti olan Osmanlı imparatorluğu'nu da çökerterek islamı çözenlerin ve bu günde bu topraklarda bu kez ulus devleti çökertmek için, '' kendilerine uygun bir islam'' yaratmak isteyenlerin de, bu gün ''Yeni Dünya Düzeni'' olarak dünya halklarına sunulmaya çalışılan, yeni bir oligarşinin yeni derebeyleri olduğunu da unutmamak gerek!...

Bu yüzden, binlerce yıllık insanlık tarihinde, ülkedeki bir durumun analizi yapılırken, bu durumun tarihsel sürecinin analizi ve de ardından teşhisi ve de tedavi yöntemleri sorgulanmadan, kısa zaman dilimlerinde yapılmaya çalışılan değerlendirmelerle, bir şeyler bir yerlere sığdırılamaz!...

Geçen pazar günkü' 'anlamlı'' makalesine Hasan Cemal' in konuk ettiği; bir türlü layıkıyla kalkınamayan bu toplumun ve bu ülkenin sorunlarına çözüm arayan Niyasi Berkes, günümüz tarihinden otuzbeşyıl önce, ''İkiyüz Yıldır Neden Bocalıyoruz'' u yazarken(http://www.scribd.com/doc/24115633/Niyazi-Berkes-200-Y%C4%B1ld%C4%B1r-Neden-Bocal%C4%B1yoruz-2-e-kitap ) kökleri XVI.yüzyıla uzanan bir yaraya parmak basmaya çalışıyor, bu durumu inceliyor ve çözüm önerileri getiriyordu!...

XVI. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman'ın nin veziri Lütfü Paşa, ''Asafname'' yi yazarken, siyasi yaşamında gördüğü devlet sorunlarını, devletdeki bozulmayı, Niyazi Berkes'den tam dörtyüz yıl önce, dile getirmeye çalışıyordu!...

Yani bu ülkenin, kul olmak istemeyen yurtsever , demokrat yurttaşlarının, nerede olduklarını anlamak için, demokrasi güçleri olarak da ayaklarını yere sağlam basmak için, tarih bilincine olan ihtiyaçları gün geçtikçe artıyor...

16.aralık.2009 / Tarabya,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..