Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Güzel günlere olan inanç

Bir an deniz kıyısında olduğunuzu hayal edin ve dalga seslerine karşılık kapatın gözlerinizi, kaybolun çocukluğunuzun hatıralarında. Ardından açın gözlerinizi kum ve dalga ayaklarınıza çarptığı anda.

Dün yürüyüş yaparken ben de aynısını yaptım; çok güzel, tebessümlü hatıralarım geldi aklıma fakat içimde tekrar sıkıntı oluşturmaya başladı çocukluğumdan kalma bir kırgınlık ve kızgınlık anı. Kızgındım çünkü o an gereken cevabı veremediğim için kendimi azarlıyordum, kırgındım çünkü henüz 11 yaşındayken önyargılı ve düşüncesizce yapılan bir konuşmayla tanışmıştım. Evet, cevabını ancak on yıl sonra buraya yazabiliyorum, ne diyelim geç olsun güç olmasın. Zaten artık kızgın da değilim kendime o yaşta çoğumuz birçok kelimenin anlamını tam olarak bilemiyorduk ki. Sizi de on yıl geriye götürüp o anı anlatmayı çok isterim.

O gün okula giderken endişelendiğim tek şey açıkçası matematik dersindeki sorulardı, işlem hatalarıyla dolu olan cevaplarımın gerginliğiydi ama öyle olmadı işte. On dakikalık bir teneffüs arasında sınıf arkadaşlarımdan ikisi siyaset kelimesini çok erken yaşta idrak etmiş olmalılar ki o dönemde önceden sorun olarak görünen “başörtüsü “nün kamu iş yerlerinde, üniversitelerde serbest kalması için o günün partisinin hazırladığı ve savunduğu aslında sadece insan olmaktan kaynaklanan özgürce eğitim almanın ve çalışmanın getirdiği, olması gereken bu olduğu için olan çalışmalardı. Çoğu kişinin ki “biz sosyalistiz eşitliği savunuruz “diyenlerin bile sırf biri dine inandığı için örtünerek giyindiğinden onun en temel hakkı olan eğitim hakkından maruz kalması adına yaptıkları karşı çıkış açıkçası bayağı komik. Neden insanlar dinden bu kadar korkuyorlar, neden kapalı bir kıza otobüste kitap okuduğu için tuhaf bakıyorlar, neden onların hâkim olmasına izin vermiyorlardı ya da neden sadece ilahiyatı ona uygun görüyorlardı? Çok yazık. Ben modernim, sosyalistim, halkçıyım demek bunları düşünmek olmamalıydı. Velhasıl, o günlerden bir günde sınıftan iki arkadaşım, önceki akşamdan ailelerinin konuşmalarından duymuş olmalılar ki ertesi sabah bana gelip ‘senin annen kapalı sen şu-cusun’ demeleri matematik sorularının zorluğunu bile geçmişti, yoksa bu sefer başka bir konuda mı işlem hatası yapmıştım? Nasıl yani annemin dış görünüşü benim siyasi görüşümü mü yansıtıyor, eyvah cidden neciydim acaba ben ya da dur illa bir şeyci mi olmam lazımdı? Evet, onlara göre 11 yaşında bunu cevaplamam gerekiyordu sanırım. Ama ben daha partili olmak ne demek henüz tam bilmiyordum ki nasıl bir anda partili oldum. Gene kocaman bir soru işareti. O an çok ama çok sinirlenmiştim nasıl beni tanımadan, ailemi tanımadan böyle düşünebildiler, kendimi çok suçlu hissetmiştim ve kalbim çok kırılmıştı. Ön yargıyla sanırım ilk kez o gün karşılaştım ve inanın kendisini hiç sevmemiştim, o an adının ne olduğunu bilmesem de. O günden sonra da babamın çevresindeki insanlar yıllar geçtikçe benim siyasi görüşümü merak eder olmuşlardı. “Acaba ailesi etkiliyor mu, hımm bir soralım bakalım”, der gibilerdi. Atatürkçü düşünce derneğinin kompozisyon yarışmasında birinci olmam ise çok şaşırtmıştı bazılarını. İyi de neden şaşırdınız ki? Doğru ya annemleri tanımıyorsunuz sadece şekilcisiniz. Tanısanız o ödülü kazanmamla benimle nasıl gurur duyduklarını görürdünüz, belki o zaman anlardınız gerçek laiklik ne demekmiş, özgür yaşayabilmek nasıl olurmuş, dini sevmenin içsel bir huzur, değişmeyen bir gerçeklik, fakat siyasetin sadece somut bir şey ve yıllara göre ne kadar ikiyüzlü ve tutarsız olduğunu anlardınız. Keşke küçük bir kızın kalbi kırılmadan önce aileler çocuklarına hoşgörüyü ve saygıyı yaşatabilselerdi. Fakat olanlar oldu ve şu an içimi sizlerle paylaşabiliyorum. Yaşadığım o korkunç an sadece bir başlangıçmış meğer, güzel günlere olan ve gerçekten her fikrin eşitçe ve empati kurarak paylaşılmasına ve yaşanılmasına olan inancımın.  

Çok uzatmadan şunu da söylemek isterim ki, elimde olmayan nedenlerle bazı insanlarla bazen anlaşamadım ama şunu biliyorum ki anlaşsam da anlaşmasam da herkesin eğitimini dilediğince almaya, özgürce çalışmaya, istediği gibi giyinmeye, arzu ettiğine inanmaya hakkı var ve ne ben ne de bir başkası buna karışabilir. Ben böyle gördüm ve hep böyle yapmaya çalıştım. Her defasında farklı fikirleri başkalarından dinlemek çok hoşuma gitti, olaylara farklı bakan kitapları okumayı da sevdim ve bu sayede çevremde sadece tek bir görüş yok ve bu farklılık sayesinde ben yazabiliyorum. Ne demiş Yunus Emre’sen sana ne sanursan/ayruğa da onu san/ dört kitabın manası/ budur eğer var ise.’

Yazım bitti ama onlara teşekkür etmeden sonlandıramayacağım sanırım. Evet, ilkokulda ki o iki arkadaşım hayatımda yok ama başka iki arkadaşım var ki yıllardır hep beraberdik ve ne kadar farklı olsak da birbirimize hiç önyargıyla yaklaşmadık o yüzden çok teşekkür ederim ikinize de. Son olarak, annem ve babam her defasında yanımda olduğunuz ve benim özgürce düşünmeme olanak sağladığınız için çok teşekkür ederim.

 

 

 
Toplam blog
: 9
: 124
Kayıt tarihi
: 06.12.16
 
 

. ..