Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

Hadise vakası

Hadise vakası
 

Yok


Ne talihsiz bir adamım ben. Nereden gördüm yeşilsoğan rumuzlu arkadaşın o yazısını? Gözüm kör olaydı da görmez olaydım. Neymiş efendim? Yazısında gurbetçi Hadise’den “köle” diye bahsetmiş! Bir yorumcusu da tutmuş üstüne tüy dikmiş!

Kırılası ellerimle ben de bu üsluba itiraz eden bir yorum yazmışım!

Mesele bundan ibaret! Vallahi de billahi de bundan ibaret!

FARKLI ALGILAYANLAR VAR.

Ama gelin bunu bir de bizim millete anlatın. İşin özüyle ilgilenen yok! Ama “köleliğin” tarihsel kökeni hakkında yazılar ve yorumlar gırla gidiyor… Bazen araya girmek istiyorum ama ne mümkün? Bakın lütfen şu satırlara:

"Bu nedenle eğer kapitalist sistemde standartlar çerçevesinde üretim yapan bir fabrikadaki işçiye ya da büroda çalışan bir hizmet emekçisine köle diyorsaaaaaak, sosyalizmde de aynı işçiye köle demek zorundayızzzzzzzzz!"

Bu aşamada ben hemen araya giriyorum tabii ve yeşilsoğan’ın durumunu soruyorum. Hani yani öyle demeye hakkı var mıydı yok muydu, diye ama beni dinleyen kim? Arkadaş yorumunu ikiliyor, beni ve rumuzunu sonradan “yeşilzerzavata” çeviren “yeşilsoğan” arkadaşı hiçe sayarak devam ediyor:

"Zannedersem kapitalizmin üretim ilişkileri mantığını bu tartışma içinde kimse yadsımıyorrrrrrrr. Ancak günümüzün modern üretim ilişkileri sürecini “kölelik” olarak tanımlamanın da anlamsız olduğunu düşünür gibi oluyorummmmm!"

E tabii ben de bu arada deli oluyorum! Ülen kardeşim sana kim sordu kapitalizmin bürosundaki hizmet emekçisinin şeyini? Sadede gelsene! Köle Hadise olayına gelsene! Nerdeeee? İlle işin suyunu çıkaracak! Tartışmanın çıkış noktasını bile unutmuş!(Ki sevdiğim bir arkadaştır kendisi.) Bu arada Goethe’ler, Marx’lar havada uçuşurken, Günter’ler kafa kafaya çarpışıyor! Bir hanım yazarımız ise iyice eskilere gitmiş:

"Hellenistan’da Spartalılar Hellen sayılırdı. Bunlar, savaşta yendikleri Messeina halkının hepsini de köle saydılarrrrrrr!"

E peki “Köle Hadise” meselesi ne oldu? Köle Hadise’yi ne yaptılar? Hiç! Ne yapacaklar? Kaptırmış gidiyor hanımefendi. Müdahale ettik mi de ağzımızın payını veriyor:

"Spartacus Trakyalıydı, Spartacus Trakyalıydı diye!"

Çok da umurumdaydı sanki Roman oluşu! İstere Kayserili olsun bana ne! Bizim millet şu kölelik hususunda ne kadar da doluymuş. Ben bu kadar inciyi bir arada görmemiştim, okudukça hayretler içinde kaldım. Alın işte bir tane:

"Gürcüler, Çerkezler ve Tatarlar çocuklarını köle olarak sattılarrrr! Bu, Rus kırımının da bir yansımasıdır. İstanbul, bir köleler kentidirrrrrr!" (Bakın Hadise yine yok.)

Alın bir tane daha:

"Eski kölelik biçimlerinde hiç olmazsa doğa ve onun kaynakları zarar görmüyordu. Oysa ki 'tüketim hayvanı eksenli kölelikte' uzayda yaşam olarak bilinen tek gezegende kaç yüzyılımız kaldı onun hesapları yapılmakta. Ne diyeyim? Tek kelimeyle yazıklar olsun!" (Bakın bu arkadaş da Hadise’yi unutmuş ama bir şeylere isyanı var.)

OLAN KİME OLDU?

Vallahi de billahi de bunlar bana bile unutturdular bu Hadise olayını. Editörlerin bir haftada yapamadığını bunlar yaptı ve konuyu bir güzel şaaptılar! Üşenmiyorum. Bu yazı ve yorumların sahibi yazarlara soruyorum: “E pekiii, yeşilsoğan’ın 'Köle/Hadise' söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye ama inanın hiç birinin ne Hadise’den, ne benden, ne de yeşilsoğan’dan haberi var! Saadet zinciri gibi uzamış bu konu! Yapışan yapışana…Değil mi ki güzel tık tıklar ve bol yorumlar geliyor, balıklama dalıyorlar hemen. Olan Talihsiz Jüliyet’e oldu. “Neden yazıyorum” serisi güme gitti. Artık kimsecikler "Ben paylaşmak için yazıyorum ayol!" diye başlayan bloglar yazmıyor.

E PEKİİİ, BU DURUMDA EUROVİZYONDA NE OLUR?

Ne mi olur? Şimdiye kadar ne olduysa bundan sonra da o olur: "Almanya 12 Puan... Hollanda 12 Puan...Belçika 12 Puan... Fransa 12 puan... Danimarka 12 Puan" olur. Televizyon başında zıplayıp dururuz ama bir Allah'ın kulu çıkıp da "Nereden geliyor bu değirmenin suyu?" diye sormaz! Hadise bu yarışmaya Belçika adına katılsa "Vatan haini" ilan edileceğinden çok akıllı bir seçim yapmıştır ve tüm engellemelere rağmen birinci olacaktır.

CULDUZ'UN HİÇ Mİ HATASI YOK?

Olmaz mı hiç? O yazıya çok değişik yaklaşabilirdi mesela... Yazının altındaki o sefil yorumun açıklamasını isteyebilirdi yeşilsoğan'dan. Yazarak düşünce ifade etmenin oldukça sorumluluk isteyen bir uğraş olduğunu, sadece iyi niyetin yetmediğini, bir virgül eksikliğinin bile yazıda anlam değişikliğine yol açacağını bir güzel anlatabilirdi. Ama ne yapsın? İki seneden beri süregelen tahrikler onda da sinir falan bırakmamış. "Dağdaki 'cahil' çobanın oy hakkı tartışılırken" nasıl tepki gösterdiyse, "köle" betimlemesi karşısında da aynı tepkiyi göstermiş. N yapalım, o da etten kemikten. Hem sonra Celal Çelik arkadaşımız "değişik" yaklaştı da ne oldu? Yazısı orada duruyor ve yazısına gelen yorumlar da ortada.

BUNDAN SONRA NELER OLUR?

Neler olmaz ki? Artık herkes sayfasına biraz çeki düzen verir. Yazısında kullanacağı sözcükleri seçerken biraz daha dikkatli olur. Dışlamacı, ayrımcı ve kırıcı betimlemelerden kaçınır. Hepsinden önemlisi; sayfasının editörü olur. Hakaret içerikli yorumları yayımlamanın, bu hakaretleri onaylamak anlamına geldiğini bilir. Eh, bu da az buz bir kazanç değildir site adına.

SONUÇ?

İşin özüne gelince… Benden pes efendim zira işin suyu çıktı ve kabak tadı vermeye başladı. Kendi payıma dersler çıkardım. Kendisine söyledim ama sizin huzurunuzda bir daha söyleyeyim ki “yeşilsoğan” arkadaşa kırgın değilim. O arkadaşımız bütün bu olup bitenlerin suçlusu değil, mağdurudur. Ve hatta kendisine teşekkür borçluyum. Yorumlarındaki hakaret içerikli ifadeler tamamen "akıl hocam" dediği kişiye ait. Bunu biliyorum. Söyleyene değil, söyletene bakıyorum.

Kârlıyım! Söz konusu yazıya gelen yorumlar benim için büyük kazanç oldu. Takkeler düştü, keller göründü! Tek tesellim, beni sükütu hayale uğratacak tek bir arkadaşın ismini bile o sayfada görmemem oldu. Gördüğüm isimler de beni hiç mi hiç şaşırtmadı. Biliyordum ve bekliyordum.

Yani efendim, kimi arkadaşlar “dolaylı da” olsa içlerini boşalttılar. “Fırsat bu fırsat, bir tane de ben patlatayım” diyerek bu “kampanyaya” bir el attılar.

Sayıları ise 20'yi-25’i geçmez! “Kendinden olana bu kadar düşman olan bir toplumda “ bu sayı çok fazla değil.

'O'na gelince… 'O'nu artık siz de tanıyorsunuz. İki seneye varan husumetini başkalarını da kullanarak devam ettiriyor. Mesleği gereği bu konularda oldukça başarılı. İnanın ona da kızmıyorum. Yetenekli olana, renkli olana, şu çarşıda biraz sivrilene karşı olan düşmanlığı, yeteneklerini kat be kat aşan ihtirası yüzündedir.

Ama ne yapalım?

Madem ayrımcılığa, ötelemeye, dışlamaya karşıyız…

Aramızda idare edeceğiz artık.

Zira o da bizdendir.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..