Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hakkını verelim yaşamın

Hakkını verelim yaşamın
 

Uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar.

İstirahat dönemi dolayısıyla evime kapanmış olmanın dayanılmaz sıkıntılarının ardından evet hem işime geri dönüyorum hem de yazılarıma.

Öncelikle etrafımda pervane olan bir dediğimi iki etmeyen sevgili aileme, konusunda uzman sevgili doktorlarıma ( Doç. Dr.Aytaç Akbaşak ve Uzman Dr.Veysel Antar), sürekli arayan soran ziyaretime gelen sevgili dostlarıma, çalıştığım firmadaki değerli ilgili arkadaşlarıma teşekkürler. Elektronik postalarıyla beni yalnız bırakmayan -şimdi hepsini bir bir okudum yokluğumda ne kadar çok özlenmişim- herkese kucak dolusu sevgiler.

Hayırdır Sarışelale nedir seni böyle eve kapatan diyenlere ise vereceğim yanıt maalesef pek keyifli olmayacak. Hepimizin başına gelebilecek, yerden bir kalem dahi alırken başa gelebilen, çalışma hayatının içinde sürekli oturanlar veya sürekli ayakta kalanlarda sık karşılaşılan bir nevi meslek hastalığı “fıtık” beni de ziyaret etti. Ve bundan sonraki yaşamımda aklımın en önemli köşesinde, belimde en önemli misafir olarak yer edeceğe benziyor. Sancısı ağrısı hafifledi artık, eskisine benzer yürümeye ve oturmaya başladım ama ayakta yahut oturarak uzun süre sabit kaldığımda “huuu ben buradayım! İşte sana kendini yormanın hediyesi; hadi çabuk düz bir zemine geç ve belini dinlendir” dercesine vücut kendini uzanacak yerlere sevk ediyor maalesef.

Sağlığın ne derece önemli olduğunu ve yaşamıma hakikaten dikkat ederek idame ettirdiğimi zannederken hâsıl olan bu problem beni daha bilinçli yaşamaya ve çevreme de bu bilinci aşılamaya yönlendirdi pek tabi. Bilirsiniz sarı şelale paylaşmadan edemez. Aman ne olur bize sunulan muazzam sistemden ibaret, ruhumuzu taşıyan bedenimize ruhumuz kadar hassas ve özenli davranalım. Çünkü sağlıktan önemlisi yok. Unutmayalım çalışabilme gücümüzü, istediğimiz yerlere gitme, yeme içme ve zevk ihtiyaçlarımızı sağlıklı olmaya borçluyuz.

Bu yatakla bütünleşmiş günlerimde tabi bol bol dinlenmeye, TV seyrederek gündüzlerini evinde geçiren insanların nasıl yaşantılara sahip oldukları hakkında fikirler edinmeye ve nerdeyim nereye gidiyorum daha fazla kendim ve sevdiklerim için neler yaparım hakkında düşünmeye çok imkân buldum. Ramazan olması dolayısıyla da ilaçlarımın periyodu oruç tutmama mani olmadığından tam bir inziva hayatı geçirmiş oldum. Tabi bir noktaya kilitlenip sadece düşünmedim. Tom Robbins’ in “Parfümün Dansı”, ve Kudret Emiroğlu’nun “Gündelik Hayatımızın Tarihi” isimli kitaplarını da devirerek hazineme eklemelerde bulundum. Sophie Kinsella’nın Pasaklı Tanrıça’sı da yarım kaldığı yerden tamamlanarak ilginç kitaplar rafıma kalkmış bulunmaktadır. Kim bilir belki bir gün ben de çıtır edebiyatçılar kategorisinde yazılarımı hikâyeler şeklinde derleyerek yayına sunarım. Tabi yaşımı pek geçirmemek gerek değil mi?

Uzun sözün kısası demek isterdim ama cümle uzayacak; dinlenmeyi -işlerin stresinden uzaklaşmışım gibi görünse de itiraf; aklımdan hiç çıkmadı koşturmalarım-, acılarımı pozitif düşünce ve ilaçlarla gidermeyi yaşadım. Bunlara ilaveten gözlem yapmayı, yeni bakış açılarına sahip olmayı, medyayı daha yakından inceleme imkânını, ailemle daha da yakınlaşmayı, özlenmiş olmanın zevkine varmayı, odamda biriken çiçeklerle rengârenk olmayı ve bazen de karamsarlıkla tüm bu sevgi çemberinde küsmeyi bile yaşadım. E gözyaşı olmadan acılar geçmez.

Ve geriye dönüp baktığımda; öyle bir nehrin içinde akıyor ve kenarlara yaklaştığımda takıldığım ağaçların dallarını görmezden gelerek ve afacanca karşıma çıkan kayaları hoplaya zıplaya geçerek bir koşturmaca da imişim ki ne kadar farkındayım desem de farkına varılacak çok şey varmış meğer.

Hadi dostlar kaybetmeden her şeyimizin değerini bilelim. Bizi yere düşüren görüntü sadece gölgemizin yerdeki hali olsun. Sosyal yaşantımızı, iş hayatımızı, ailemizle olan ilişkilerimizi, aşkımızı –sıralamayı istediğimiz şekilde yapabiliriz- her şeyimizi hakkını vererek ayarında sağlıkla yaşayalım. Tam bu cümleleri okurken mırıldandığım Emre Altuğ’un şarkısı da kulağınıza gelmeli tabi “Hakkını verelim mi aşkın?”

Sevgilerimle,

Hayırlı Ramazanlar,

 
Toplam blog
: 93
: 1475
Kayıt tarihi
: 02.02.07
 
 

Elektrik mühendisiyim. Eğitimci bir ailenin kızıyım. Kelimeler ve rakamlarla geçen serüven dolu b..