Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

Haksız ve etik olmayan rekabet tehlikesi

Haksız ve etik olmayan rekabet tehlikesi
 

Bazen anlamsızca içim sıkılır.

Sebep?

Derim ya anlamsızca…

İllaki sebep aramanıza gerekte yok.

Anlamsızca derim

Değildir aslında anlamsız.

Sorunlar çözümsüz kalınca ve dağ gibi birikince, oflamalar, puflamalar, ağlama krizleri…

Çözümsüzlük …

Berbat bir durum…

Olayların bilinçaltını tetiklemesiyledir çoğu zaman.

Bir garip olurum.

Çoğu konuda erkekler biz kadınlardan avantajlıda olsa da, bizim en büyük avantajımız galiba ağlayabilmemiz.

Ve birde konuşabilmemiz, bazen susmacasına…

Hele benim gibi sulu gözseniz…

Dedim ya, yaratıcı her şeyi kusursuzca yarattığı gibi kadına da bu rahatça ağlayabilme duygusunu vererek dik ve güçlü durmasını çevresine destek olabilmesini sağlamakta.

Şu günler zor günler…

Sinirler gergin…

Sizin zorluklarınız aşılmış olsa da akrabanızda, eşinizde dostunuzda yahut tanımadığınız komşunuzda, yaşanılanları duyduğunuzda ayni duygular temcit pilavı gibi önünüze geliyor. Düşünün siz psikolojiyi.

Hep üzerine basa basa yazıyorum ya, toplumsal yozlaşmayı dorukta yaşamaktayız diye.

Eskiden kültürümüz kendi kültürümüzken, kapitalist ekonomiden etkilenen Amerikan kültürüne bezenmemişken, yardımlaşma var idi.

Komşumuz açken uyumaz idik.

Hele ki kanımız canımızdan biriyse ihtiyacı olan…

Şimdi, ne bu taştan farksız kalpler, aman aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetiyle boş yaşananlar…

Yinede tüm kabahati kapitalist ekonominin getirisiyle şekillenen başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelere atmakta yanlış olur.

Çünkü dostlarım var ve yardımı ilişkileri olabildiğince sağlam.

Temkinli insanlar.

Ha alman usulü de denir ama yapmayın canım biz toplum olarak vur diyorlarsa öldürüyoruz…

Bakın tamam karşı durduğumuz sistemin bilinçaltında öylesine kölesi olmuşuz ki.

Rekabet olmalı ama bu ne ya.

Orda ekmeğini kazanmaya çalışan sektörden bir değil bazen iki tane yan yana varken gidip sende açıyorsun dükkan.

Yada yaz mevsimindeyiz büyük avm’ler ne işleri balkon ve bahçe mobilyalarını da satış standına koymuşlar.

Adamlar zaten sezonluk kazanç için uğraşıyorken.

Ekmeğini almanın anlamı ne.

Kusura bakmayın bunun adı rekabet değil.

Zaten çeliştiğim bir konuda bu.

Avm’ler esnaftan daha ucuz, her şey elinizi uzattığınızda elinizde.

Bir çatı altında…

Ama…

Krizi tetikleyende bu.

Haksız rekabet ortamı.

Ya da orman kanunu.

Güçlünün güçsüzü silip süpürmesi.

Ayni koşullarda devlete yükümlülüğünüzü yerine getiriyorsunuz, birde bu var.

AVM’ler olmasın demiyorum.

Olsun, olmalı da ama şehrin göbeğinde değil ya.

Çok daha şık olur.

Alternatif olur. Dengeleyici olur.

Bir dönem; Çetinkaya ciddi kazançlar sağlamadı mı?

Sağladı.

Carfour ?

Evet

Gima?

Evet

Migros?

Giyimden, yiyeceğe, teknolojiden, zücaciyeye...

Her şey tek çatıda.

Buna bol kepçe bankaların verdiği kredi kartları da etken oldu tabiyki…

Geriye dönüp en az son on beş yıla bakınca titiz bir senaryo gibi nakış nakış toplumumuza işlenmiş diyorum.

İster istemez.

Yine siyasi komplolar düşünmeye başladın Nefise.

Dur bir.

Önceleri Türk sermayesinin elindeki yerlerin çoğu yabancıya transfer oldu üstüne üstelik. Yani alışveriş yaptığımızda ülkemize dönmüyor yabancının kasasını dolduruyorsa…

Esnafın kan ağlaması AVM’lerin olması gereken yerde şehrin dışında olması yerine şehrin göbeğinde olmasından ve hiç kültürümüze yakışmayan şekilde haksızca rekabetten.

Yani suçlu hepimiziz. Suçlu aramayalım.

Şimdi Avm’leri şehrin göbeğinde açılmasına onay verende bu ülkenin insanı, ayni sektörde tam karşısında dükkân açan esnafta bu ülkenin insanı.

Rekabetin haksızlığına indirimler ve serbest piyasada eklenince, buyurun buradan yakın…

Esnaflar aslında iş kapısıydı da.

Çıraklık sistemi işlerdi.

O da ayrı bir konu.

Esnaflık usta çırak ilişkisiyse mesleği öğrenene yâda öğrendiğini sanan hemen dükkan bazen kendisine ekmek verenin, iş öğretenin tam karşısına yâda yanına dükkan açardı

Hala da açıyor.

Lojistik ve nakliye sektöründe de ayni vahimlik çıkıyor ortaya.

Şirketler rekabet halinde. Çirkin etik olmayan rekabet… Bir nakliye firmasıyla çalışıp ona yük veriyorsunuz, bir bakıyorsunuz yük verdiğiniz kişilerden telefon. Ya şu falan aradı direk sizle çalışabiliriz diyorlar deniyor. Yabancı plakalı araçlar ayarlanıyor ucuz diye, buda tuz biberi işin.

Sonuçta lojistik ve nakliye ki dünyanın sanıyorum yanlış söylemiyim karayolları nakliye filomuz bir numarada büyüklük sıralamasında.

Ama sırf bu haksız ve ne yazık ki sınırlanamayan serbest piyasanın getirdiği rekabetin bedelini ülkemizin sektörü öderken, İtalya ve diğer ülkelerin nakliye sektörü yaya bırakıyor.

Bize toz yutmak kalıyor.

Yabancı sektör bizim canım bereketli topraklarımızda çiftçimizin bin bir cefayla ürettiğini

İşleyecek fabrikaları çalıştırıyor

Kendi ülkemizin insanı modern köle misali …

Biz üretsek bizim fabrikalarımızda üretsek , bizim araçlarımız nakliyesini yapsa, biz kazansak….

Zincirleme ekmek yese ülkemin insanı….

Bencilce ve etikliğin dışındaki bir iş anlayışı zincirleme kazancı öldürüyor.

Herkes kazansın ne olacak.

Sonuçta toplumsal düzenin devamı için şart.

Stresin ortaya çıkardığı ölümcül hastalıkları önlemek için şart.

O kadar çok iş stresinden hastalanıp yitip giden,

daha yaşı yolun yarısı bile etmeyenimiz var ki…

Şart….

Krizi ama önce ruhumuzdaki beynimizdeki yozlaşma krizini bitirmemiz şart…

Ruh yozlaşması…

İşte bu en kötüsü…

Ben zihniyeti yerine biz zihniyeti…

Bir elin nesi var yerine iki elin sesi var….

Yoksa…

Çok da oflamalı puflamalı günler sırada…

Ruhunuzu kararttım di mi?

Ya bir kere kararsın ve artık silkinip kendimize gelelim.

Her gün ağlamaktansa bir gün ağlayalım.

Nasrettin hocanın fıkrası misali….

Testi kırılmadan….

 
Toplam blog
: 334
: 456
Kayıt tarihi
: 26.07.07
 
 

Yaşama değer veren bakış açısıyla biraz antika sayılabilecek düşüncelere sahip bir insanım. Geçmişte..