Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '09

 
Kategori
Yurtdışından Bildiriyorum
 

Hala varız ve yaşıyoruz

Hala varız ve yaşıyoruz
 

Prof. Dr. Vamık Volkan ve Emine Sütcü


Ülkemizde birçok başarıya imza atan, Kıbrıs Türk Halkının hayalindeki güzellikleri, hayata geçiren değerlerimizden bir tanesi olan, Yakın Doğu Üniversitesi ile Türkiye’den (ekopolitik) Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi’nin işbirliğiyle, 4 ve 5 Haziran’da gerçekleştirilen “Gizli Kuşatılmışlık: Kuzey Kıbrıs” konulu, beyin fırtınasında, hayatımızdaki olumsuzluklar değerlendirildi.

Bu değerlendirmeleri ve sonuçları kısaca sizlerle de paylaşmak istedim.
İçinden geçtiğimiz bu tarihi süreçte doğan ve Kıbrıs davasıyla birlikte büyüyen, halkın içinden biri olarak, bir köşe yazarı gözüyle ve konuşmacı olarak bu toplantıda yer almanın gururunu da yaşadığımı belirtmek isterim.

Yıllar öncesi yapılması gerekenleri ve ülkemizde güzel şeylere layık insaların beklentilerini her zaman köşelerimize taşıdığımız halde, maalesef bugüne kadar ciddi bir kararlılık, ciddi bir çalışma ya da ciddi bir değişim göremedik.

Prof. Dr. Vamık Volkan yönetiminde yapılan bu ciddi çalışmanın sonuçlarının tamamen bir reçete olduğunu ancak; elde edilen sonuçların sadece kararlılıkla uygulanması halinde işe yarayacağını, aksi halde, geleceğimizin hiç de güzel olmayacağını üzülerek belirtmek isterim.

Çünkü durum gerçekten vahim !

1974’ten bu yana ilk kez Kıbrıs Türk Halkının nabzı kontrol edildi, hayatımızdaki tüm olumsuzluklar için “check-up” yapıldı ve sonuçları alındıktan sonra da yapılacak tedavinin reçetesi yazıldı.

Diğer bir deyişle çok yararlı bir “beyin fırtınası” gerçekleştirildi...

Bu beyin fırtınasında sadece olumsuz yanlarımızı ve hayatımızdaki olumsuzlukları ve nedenlerini konuştuk..

Tarihi ve kültürü zengin bir adada aslında bazen farkında olmadan her ikisini de fakirleştirmekle meşgul olduğumuzun da farkına vardık.

Ama hepsinden önemlisi “kimlik arayışımızın” hayatımızdaki birçok olumsuzluğu tetiklediğini de ortaya çıkardık..

En başta, kim olduğumuz ve aidiyet duygularımızın sorgulandığı bir sürecin içinden kendimize baktığımızı farkettik.

Sistemin yarattığı olumsuzlukların da bunalımıyla kendimizi yönümüzü tayin edeceğimiz bir kavşağın ortasında, ne yapacağını bilmez bir halde, duruyor olarak gördük..

Ve farkettik ki; psikolojik yönden, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden geriye dönüşü biraz da imkansız olan, sürekli düşüşe geçtiğimiz bir zaman dilimi içerisindeyiz..

İşte tam da böyle bir noktada, yani; rotası olmayan , hızla su alan ve pusulası bozulan bir geminin içinde olduğumuzu hatırladığımız bir dönemde;

Zararın neresinden dönülse kardır misali;

Şapkayı önümüze koyup düşünmek ve çare üretmek aklımıza geldi.

Ve yine bu adanın yetiştirdiği çok değerli bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Vamık Volkan’ın “duyarlı ve sevgi dolu yüreğiyle” yönettiği beyin fırtınasından sonra toplumun her kesimini temsil eden insanların ortaya koyduğu bir “ortak akıl reçetesi”yazıldı.

İlk olarak;

1974 öncesinde “Kıbrıs’lı Türk” olan kimliğimiz , 1974 sonrasında özellikle de 1993’te Rumların AB’ye müracaatları ile birlikte ortaya atılan ve süreç içinde farklı şekiller alarak “Kıbrıslı” kıbrıslıtürk” ya da Türkçe konuşan Kıbrıs’lılar” şeklindeki kimlik yakıştırmalarının, hem bireyler arasında hem de toplum içinde huzursuzluk yarattığını; ve bu “kimliksizlik” hissiyle dışlanan bir toplum psikolojisiyle yaşamak zorunda bırakıldığımız durumu değerlendirdik....

Bir tespit de şuydu : KKTC nüfusunun neredeyse tümünün, KKTC kimliği dışında bir ikinci hatta üçüncü kimliğe sahip olduğuydu. (Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu, TC pasaportu veya İngiliz pasaportu gibi) Belki sizlere espri gibi gelebilir ama iç hatlar dış hatlar misali, yurt içinde birbirimizi ayırt edeceğimiz bir kimlik, bir de yurt dışında kabul göreceğimiz bir başka kimlik.

Birçok sorunun temelinde yatan kimlik sorunumuzu ve Dünya tarafından bu sorunla başbaşa bırakıldığımız yalnızlığımızı, değişik görüşlere sahip kişilerden, farklı bakış açılarıyla ve farklı duygularla değerlendirdik.

Herşeyden önce yaşadığımız trajik olayların hasar bıraktığı bir toplumun bireyleri olarak, biraz da kendimizi ifade etmeye çalıştık.

Adada yaşayan iki toplum arasında 1958’lerden bu yana devam eden bir “Kıbrıs Sorununu” konuştuk. Özellikle 1963’ten sonra yaşanan acıları ..Kıbrıs Türk Halkının defalarca göçmenlik yaşadığı o geçmişteki günlerde, paylaşıma, özsevgiye ve manevi değerlere ne kadar çok önem verdiğimizi dile getirdik.

Dolayısıyle de en başta insan sevgisine, vatan sevgisine ve manevi değerlere olan bağlılığın 1974 öncesi hayatımızda yarattığı olumlu güzelliklere olan özlemlerimizi anlattık..

Kimbilir o yıllarda belki de bizi bir arada tutan bağ “korkularımız ve çektiğimiz cefalarımızdı.”

Ama korkuların ve cefaların bittiği dönemden sonra sefa döneminde güvenliğimizden endişe duymadığımız bir zamanda, bir de baktık ki bizi birbirimize kenetleyen o bağ bir şekilde kopmaya başlamış. Kendimizi bir başkalaşımın ortasında bulduk.

Manevi değerlerin yerini maddi değerler aldı.

Hayatımızı şekillendiren Eğitimde de yapılan hatalar tartışıldı. Özellikle Tarih kitapları tartışıldı.. Bir grup tarih kitaplarında saldırganlık veya barbarlık içeren bilgilere düşmanlık aşılayan bilgilere yer verilmesinin doğru olmadığını diğer bir grup ise özellikle Kıbrıs’taki kayıpların ve Kıbrıs Rumlarının sistematik bir şekilde Türkleri yok ediş planları ve özellikle de 1963 ten 1974 e kadar tam 11 yıl içinde kayıp olan 504 kayıtlı kişiden dahi tarih kitaplarında bahsedilmemesinin çok yanlış olduğu ve bunları bilmeyen bir neslin kendi tarihindeki gerçeklerden yoksun olarak yetiştirilmesinin geleceğini tayin etmesi konusunda yanlış adımlar atabileceğine vurgu yapıldı.

Tartışmalar sırasında, Kolejlerin kapatılmasının ardından, ailelerin üzerine titrediği gözünden ayırmaya kıyamadığı çocuklarını güneye okumaya gönderen ailelerin aslında çok da mutlu olmadıkları gerçeği de ortaya çıktı...Rumların ırkçılıkları nedeniyle özellikle İngiliz Kolejinde okuyan öğrencilerin bu ırkçı tavırlardan dolayı rahatsız oldukları da dile getirildi.

Bunun yanında alkollü içki ve uyuşturucu batağı tehlikesi içinde olan gençlerimizin, toplumsal bunalımın da etkisiyle daha da tehlikeli bir geleceğe doğru yol aldığına vurgu yapıldı. İçki satış ve reklamları için daha sıkı bir denetleme sistemi ve gümrük girişlerinde uyuşturucu kaçakcılarına karşı çok daha sıkı kontrol yapılması, ailelerin ve gençlerin de bu konuda bilinçlendirilmesi için gerekli çalışmaların başlatılması gibi öneriler de ortaya çıktı.

Geçmiş döneme ait olarak da çok enteresan tespitler yapıldı..

Kendini kafeste hisseden bir halk olduğumuz dönemlerde, muhabbet kuşları ya da akvaryumda balık besleyen ve kendini biraz daha mutlu hisseden Kıbrıs Türk Halkının, bir de üretici yanını da ifade eden ipek böceği beslediği ve ipek ürettiği zamanları andık...

1974 öncesi ve sonrası, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs Türk Halkına ve KKTC’ne olan güçlü desteği sayesinde sürdürebildiğimiz var olma mücadelesinde yaşadığımız iniş ve çıkışları;

Türkiyeden gelen ders kitaplarımız sayesinde Anavatan Türkiye’nin tarihini ve coğrafyasını çok iyi öğrendiğimizi ama buna karşılık, Türkiye’de okutulan tarih ve coğrafya kitaplarında Kıbrıs konusuna yeterince yer verilmediği ve bu nedenle de Türk halkının Kıbrıs hakkında yeterince bilgiye sahip olmadığı konusuna vurgu yapıldı...

Bu konuda gelen bir öneri de; en azından Türkiye’den buradaki üniversitelerimizde okumaya gelen yaklaşık 33.000 öğrenci için Kıbrıs’ı en iyi şekilde anlatan bir kitabın hazırlanmasıydı.

Tüm bunlar yanında, iç siyatte ve yönetimde vizyonsuz, plansız, projesiz günü birlik hesaplarla tökezleyen bir sistem ve bu sistem içinde terazisi bozulmuş bir adalet yapısından kaynaklanan güvensizlikten bahsedildi.

Ve kaçınılmaz reçetelerden birinin de adaletin sağlanması olduğuna karar verildi.

Yaşadığımız psikolojik bunalımların bizi tüketim çılgınlığına ittini de itiraf ettik..

Yönetimdeki savurganlıkların hesabının vatandaşın cebinden karşılandığı bazı yanlış uygulamaların yarattığı isyanların, toplum psikolojisinde dengesizliklere neden olduğu ve maalesef vatandaşın kendi devletine olan güvenin de sarsıldığı olayları örneklerle dile getirdik. İktidarların artık bir al-ver sürecine döndüğü ve iktidarlar uğruna haksız kazanç piyasasının yaratıldığını ve bu durumdan da her zaman vatandaşın mağdur olduğu tespitinde bulunduk..

Lüks ev ve lüks araba düşkünlüğümüzün biraz da “ganimet kültüründen” kaynaklandığı saptamasında bulunduk.. Ayni zamanda, bu kültürün bizde duyarsızlık ve bananecilik duygularını geliştirdiğini de dile getirdik... Örneğin; 100, 000 liralık mersedes kullanırken, penceresinden dışarıya çöp fırlatmayı medeniyet sandığımızı ve kendimizi düzeltemek için de pek bir gayret göstermediğimizi de konuştuk.

Konuştukca da aslında duygusal yaralarımızın sızladığını da hissettik.

Zaman zaman aldatılmışlığın;

Zaman zaman aşağılanmanın;

Zaman zaman tanınmamışlığın da etkisiyle isyanımızı içimize yansıtarak kendi ülkemizi sevmezmiş gibi çevremize en hor şekilde davranışlarda bulunduğumuzu da tespit ettik...

“Sahiplenme”, “koruma ve yaşatma kültürü” yerine” tüketme ve kirletme kültürümüzün” geliştiğini gördük.

O kadar ki;

Çevremizi kirleterek kirlendiğimizin farkında bile olmadan.

Sonra da sanıyoruz ki; Sloganlar yazarak bildiriler dağıtarak çevre kirliliğinin önleyebileceğiz.

Unutmayalım ki; herşeyin başında önce eğitim gelir. Sorumluluk gelir. Duyarlılık gelir ve bilinç gelir.

Ama hepsinden önemlisi yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Cezaların caydırıcı hale gelmesini sağlamak lazım.

KKTC’ye, evet birtakım iş adamı büyük bir cesaret örneği göstererek gelip yatırımlar yapmıştır. En güzel Hotellerimizi de belki Türkiye Cumhuriyetinden gelenler yapmıştır. Ancak beklenen bunun çok ötesindeydi. Bir Sabancı Grubu ya da bir Koç Grubu gibi yatırımcıların da KKTC’de yatırım yapması arzu ediliyordu..Özellikle istihdam acısından Kıbrıs Türküne destek olacaktı.

Ve belki de KKTC’de üretim bugünkü gibi durma noktasında olmayacaktı.. İşsizlikten gençlerimiz yurt dışına kaçmayacaktı.. Maalesef “beyin göçü” devam ediyor...

Bir başka önemli konu;

Bugüne kadar Yurt dışındaki Kıbrıs’lı Türklerin adaya dönmelerini teşvik edecek projelerin geliştirilmediği, askerlik sorunları için çözüm üretilmediği ve bu nedenle de adaya dönüşlerini kolaylaştıran düzenlemelerin yapılmasının faydalı olacağı önerisinde bulunduk.

Ancak aramızda yurt dışındaki Kıbrıs’lı Türkleri temsil eden biri olmadığı için en azından onlardan KKTC’den beklentilerine dair yazılı bir mesaj almak istedim ve toplantı akşamı İngiltere’deki Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi başkanı Akmen Ali Sıtkı’ya mesaj atıp çalıştaydan bahsettim. KKTC’den beklentilerinin ne olduğunu ve sıkıntılarını sordum..

Cevabını sizinle paylaşmak istiyorum:

“Emine hanım, biz listemizi yazsak ANNAN planından daha uzun olacak..

Özetle şunları söyleyebilirim.

Biz ÜVEY evlatlarız ve part-time KKTC vatandaslarıyız,

SEVDİK FAKAT SEVİLMEDİK,

Biz yine de ülkemizi ve insanımızı seveceğiz, bizi gücendirip de küstürmek isteyenlere o zevki vermeyeceğiz.

Yurtdışında yaşayan toplam yarım milyon KKTC Vatandası, ülkemiz etrafindaki petrol kaynaklarından daha değerliyiz, fakat bunu görecek göz kimde var ki ?
Size bu kadarını olsun okuma imkanı verilirse, birgün bizim gerçek gücümüzü hep birlikte kullanır ve bütün engelleri aşarız.”

Selam ve Hürmetler

Akmen Ali Sitki

Londra Türk Konsey Başkanı

Kıbrıs Türkü nedense, sadece acılar ve felaketler karşısında kenetlenmeyi bilen bir toplumdur.

ASAM’dan gözlemci ve konuşmacı olarak toplantıya katılan Kıbrıs Yunanistan uzmanı Sema Sezer’in çok güzel bir tespiti vardı. Orams davası için verilen kararın bir felaket olduğunu ve Kıbrıs Türk halkını kenetlendirecek bir dava olduğunu hatırlattı. . Avrupa Toplulukları Adalet Divanının (ATAD) 28 Nisan 2009'da Orams davasına ilişkin aldığı karara değinen Sezer, "Hangi çözüm olursa olsun bundan daha iyi olacaktır" duygusunun yaşatılmaya çalışıldığını söyledi.

Dolayısıyle de , ATAD'ın Orams davası kararının, Kıbrıslı Türkler için ortak mücadele zemini oluşturduğuna dikkati çekti.

Hepimizin hayal ettiğinden de öte mükemmel bir toplantı idi. Prof. Dr. Vamık Volkan’ın yönetiminde, değişik görüşlere ve bir kültür mozağine sahip insanlar, özgürce fikir, duygu ve düşüncelerini paylaşıp bir “ortak akıl reçetesi” ürettiler.
Demek ki; zamanı geldi mi, birşeyler yapmak gerekir.

Tartıştığımız tüm bu olumsuzluklar yanında, elbette ülkemizde güzel ve iyi şeyler de vardır.

KKTC’de, Kıbrıs Türkü’nün hayatında en umut verici yatırımların başında gelen üniversitelerimizin, içimizdeki umut kırıntılarını harekete geçirebilen ve geleceğe baktığımız zaman ışık görmemizi sağlayan kurumlar olduğunu bilmenin de gururunu yaşıyoruz.

Ancak; Net olarak ortaya çıkmıştır ki; Her sektörün revizyona ihtiyacı vardır. Eğitimden sağlığa, tarımdan çevreye, ekonomiden turizme kısacası her sektörde çok ciddi sıkıntılar vardır. Sektörlerdeki sıkıntılar da toplum psikolojisinde krizlere neden olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Ve bizler.. Bu ülkenin vatandaşları; bilmeliyiz ki ; vatandaşlık görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmedikçe, bu ülkenin vatandaşlık haklarını sorgulama hakkını kendimizde bulamayız.

Sonuç olarak...

Bakmayın siz, bizlere yakıştırılmak istenen kimliklere;

Kimiz diye sorduğumuzda bizler cevabını biliyoruz.

BİZ KIBRIS’LI TÜRKÜZ !

Ama maalesef, bu soru için bir takım sinsi niyetler sayesinde sistematik bir şekilde bulanık cevaplar yayılmıştır.

Özümüze dokunup var olduğumuzu bir kez daha net olarak hissetmeliyiz.

Bu hissediş, belgeli ya da belgesiz olsa da, biz burdayız.. Ve yaşıyoruz..

Varız...

İşte bu kimliğimize, “Kıbrıs’lı Türk kimliğine” sonuna kadar sahip çıkmalıyız.
Kimligimize olduğu gibi devletimize de sahip cıkmalıyız..

Çünkü 1974 öncesi belki bir tek kimliğimiz vardı ama ne canımız ne de malımız güvende değildi, bu ada üzerinde istenmeyen kişilerdik, can güvenliğinde yoksun “esaret hayatı yaşayan kimliklilerdik.”

Dolayısıyle, kimlik, kendini ne hissettiğindir! Ne olmak istediğindir!

Hangisiyle mutlu ve huzurlu olduğundur!

Kısaca; Her türlü olumsuzluğa rağmen, “BİR ISSIZ ADAM” bunalımında veya modunda değil, güçlü bir Kıbrıs’lı Türk kimliğiyle, kendinden emin, birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız.

Sevgi ve Saygılarımla,

Emine Sütcü (05.06.2009)

 
Toplam blog
: 62
: 707
Kayıt tarihi
: 18.11.08
 
 

1962 dogumluyum. Doğu Akdeniz Üniversitesi mezunu bilgisayar programcısıyım. Mesleğim gereği birçok ..