Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '14

 
Kategori
Deneme
 

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - otuz yedinci bölüm-devam edecek)

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - otuz yedinci bölüm-devam edecek)
 

Sıradan insanlar


Halim gerekli dersi verdiğini düşünüp katibin kulağını bıraktı. Bırakırken de “bi daha bi duyen benim önümden, arkamdan gonuşduğunu; bu sefer o gulakları koparıp eline veririn” diye de katibi tehdit etmeyi ihmal etmedi.

Bu sırada gözü çaycıya ilişti “sen de, sen de aynı boku ye, senin de gulağını koparıb eline vercen” dedi.

Katip Halim’in çaycıya aynı tehditte bulunduğunu görünce kulağının acısını unutmuş, içinden ‘sen orda öyle bak bakalım sıra sana da gelicek’ diye geçiriyordu.

 

Çaycı Halim’e “ben hiç öyle bi şey yapmam abi, töbosun yapmam” derken içinden ‘Karagöz bi b.k yiyo, ceremesini Hacivat çekiyo’ diye söyleniyordu.

Halim cebinden patronun verdiği iki yüz lirayı ve elli liradan beş lirasını alıkoyup geri kalan kırk beş lirayı katipe verdi. “Al bunları da otuz liranın yanna goy, ondan keri git ciğerciye müzevirle” dedi.

Katib “valla abi ben onu kötülüğümden demedim” diyecekti Halim öyle bir bakmıştı ki, hiç ses çıkarmadan paraları alıp kasaya koydu ve Halim’e iki yüz yetmiş beş lira yazılı fişi verdi. Halim “bugudamı ediyor” dedi. Katib “valla bu gadar ediyor. Öncüden otuz lira vardı. Kırkbeş daha etti yetmiş beş. İki yüz daha etti iki yüz yetmiş beş” diye ayrıntılı hesap etti. Halim “hah şöyle, hep böyle adam gibi olucen. Son defa söylüyom, çok kötü olucek” dedi.

Bu sırada pansiyoncu gelmişti. Halim’in en son “çok kötü olucek” dediğini duyup “Hayırdır Halim efendi kötü olan ne?” diye sordu.

Katib içinden “eyvah boku yedim” diye geçirirken Halim “hiç patron, benim patronun verdiği parayı kasaya goydum da. İdareli harcımassam kötü olucek deyodum” diye cevap verirken katipe “bu kıyağımı unutma” der gibi baktı.

Pansiyoncu inanmamıştı, ama inanır gibi yaptı. “Kasaya kaç para koydun?” dedi. Halim “çok deyil. İkiyüz yetmiş beş lira gadar bişey” dedi. Katipe de “öyle değilmi bizimoğlan” diye yarı alaylı sordu. Katib “valla o kadar patron. Halim abiye makbuz da verdim” dedi.

Patron içinden ‘var bi şey amma ne?’ diye söylendi. Sonra Halim’e “doğru, idareli harca. Zaman kötü kimsenin kimseye faydası yok” dedi. Halim “doğru söylüyon patron” deyip elinde yarım ekmek ciğer paketi odasına yöneldi. Çaycıya “bene bi ayran getir” dedi.

Bu sırada pansiyoncu katipe “yine bi bok yedin, ama anlıyamadım. Halim en iyi müşterim. Patronu ay dolmadan parasını tırak ödüyor. Onu bi kaçır, işte o zaman sana Allah yarattı demem ona göre” dedi. Katib “tabi patron ben de öyle yapıyom, Halim abiye gözün üstünde kaşın var demiyom valla” dedi. Pansiyon patronu “ben söylücemi söyledim” dedi, dışarıdaki sandalyeye oturdu.

Bu sırada Halim’in ayranı veren çaycı, çabucak pansiyon patronunun orta şekerli kahvesini yapmış; yanında bir bardak suyla getirip “buyur patron” dedi.

Kahveyi getirirken yanından geçtiği katibe “nasılmış gördün mü anan şamını?” diye mırıldanıp dışarı çıkmıştı. Kahveyi ve suyu pansiyon patronunun önündeki sehpaya dikkatlice koymuş, dönüşte pusuda bekleyen katipten yediği tokatla “anam” diye feryat etmişti.

Pansiyon patronu “noluyor orda?” diye seslenince çaycı “hiç patron ayağım dakıldı da” dedi. Patron “sizin yem fazla geldi, ikiniz de tuncukdunuz” diye söylenince katip hem çaycıya kafasını sallarken içinden ‘şu patron da beni bu uyuzla bir tutunca uyuz oluyom valla’ diye söyleniyordu.

Birden az önce Halim’le yaşadıkları aklına geldi. “Şu ciğerci de amma gevşek adam. Bir şey söylemeye gelmiyor” diye içinden geçirirken rahmetli babasının ‘laf ağızdan, mermi namludan çıktıktan sonra ah vah demenin faydası yoktur. Sen sen ol eğer itibar görmek istiyorsan, lafını sözünü sakınarak et” diye ettiği nasihat aklına gelmiş ve için için kendine kızarak ‘sen adam olmassın oğlum, sen o adamın dölü değilsin, sende mutluka bir karışıklık var’ diye kendini eleştiriyordu.

 

Aslında gerçekten çok aşağılık, dedikoducu yılışık biriydi. Patronu, rahmetli babasının asker arkadaşı idi. Babasının hatırına onu işe almış, katipi tanıdıkça da ‘sen baban oğlu değilsin, çünkü baban adamın hasıydı’ diye azarlardı. Çoktan işten atacaktı ama rahmetlinin hatırına idare etmeye çalışıyordu.

 

Çaycının da katipden kalır yeri yoktu. O da fırlamanın tekiydi. Yani tencere, kapak misali ikisi de aynı işyerinde buluşmuş; her gün kedi, köpek gibi didişiyordu.

 

Onlar böyle didişirken Halim odadaki masanın yanındaki sandalyeye oturmuş; yarım ekmek ciğerini, ayran da içerek yiyip bitirmişti. Paket kağıdıyla masanın üstüne dökülenleri eline süpürdü. Ayran boşuyla o kağıdı dışarıdaki çöpe attı. Gidip elini sabunla güzelce yıkadı, ağzını bol suyla çalkaladı. Dişlerine aynada baktı. Sigara içtiği halde dişleri çok temiz ve biçimliydi. Sonra tuvalete girdi içini bir güzel boşalttı. Yine pek ‘işiyememişti’, ama ne yapsın bir türlü ilaç alamıyordu. Şimdi para olduğu için ilk işi bir ilaç almak olacaktı. Yalnız ne ilacı alacağını bilmiyordu. Bunları düşünürken, “şindi bi de doktur parası çıkdı. Accık dayan oğlum. Kimbilir başkılanın ne derdi var da dayanıyo” dedi ve ilaç almaktan vazgeçti. Toplanıp kalktı aynanın önüne geldi. Aslan yelesi gibi saçlarını düzeltti. İçinden “oğlum paran da var gari, öncü sen gendine çeki düzen ver” dedi. O kadın aklına geldi. “emme garı ha, hele memileri” derken birden kendine kızdı. “Bi daha o garıyı bi aklına getir, ben sene gösterin ozuman” diye kendini tehdit etti. “Adam sen de, bene ne elin garıdan” dedi. ‘Şöyle çıkıp bit bazarına bi doleşen, orası daha kapanmamışdır” diye söylenerek dışarı çıktı.

 

O böyle söylenirken lavabonun hemen yanındaki çay ocağında çaycı kulak kabartıp, Halim’in konuşmalarının bir kısmını duymuştu. ‘Bene ne elin garıdan’ dediğini iyi duymuş ‘kim o karı acaba?’ diye meraklanmıştı. Halim çıkınca gidip bu duyduklarını katipe anlatmayı düşündü. Az önceki olanlar aklına geldi. Kendini tuttu ‘sende bi gün anan şamını görücen’ diye kendine söyleniyordu.

 

Bu sırada Halim bit pazarına varmıştı. Dükkanların çoğu kapalıydı. Metin’in çalıştığı dükkana yöneldi. Düşündüğü gibi o sıradaki büyük dükkanlardaha kapanmamıştı. Tezgahtarlar dışarıdaki malları topluyordu. Metin de yenice dışarı çıkmıştı. Halim’i görünce “ooo bizim oğlan seni hangi rüzgar atdı böyle?” dedi.

 

Halim Metin’i görünce içinden ‘çok samimi oğlan şu Metin, içinde heç al fel yok’ diye geçiriyordu.

 

Bu sırada Metin’in yanına varmıştı. “heç bizimoğlan geçen gün sene dediydim. Patron biraz para verdi de, yarın bir iki bişe alıcedim de, bi baken deyi geldiydim” dedi. Metin “iyi yapmışsın gel seni içeri götüreyim” dedi. Halim’le dükkandan içeri girdi.

 

İçeride tıknaz,göbekli, gözünde gözlüğü olan,dazlak kafalı,kırmızı yanaklı,güleç yüzlü,biraz yaşlı biri vardı. Masaya eğilmiş, bir şey yazıyordu.

 

Metin “bak patron sana dedim arkadaş işde bu” dedi.

 

Patronu şöyle gözlüğünün üstünden baktı. İçinden ‘ne bu böyle ayı gibi’ derken Halim’e “hoş geldin oğlum, Metin senden çok bahsediyordu. Söylediği gibi gabadayı biriymişsin” dedi.

 

Halim’in bu sözler çok hoşuna gitmişti. İçinden ‘eferin Metin’e katible çaycı gibi puşt biri değil, hakigatlı arkıdeş’ diyordu.

 

Patronun sözlerinden de biraz utanmıştı. “Sağol patron sen de insanlıklı birine benzeyon” dedi. Metin’in patronu Halim’in sözlerinden pek bir şey anlamamıştı. Ama belli etmedi. Metin’e döndü; “bu arkadaş değilmiydi üst baş alıcak dediğin” diye lafı değiştirdi. Metin ”evet patron, o dediğim bu arkadaşdı” dedi ve Halim’e “gel bak bakalım gözüne yarıyacak bi şey var mı” dedi. Halim’le dükkanın içlerinde askılara asılı pantolon gömlek baktılar.

 

Halim paralarını sordukça Metin “sen beğen, parayı kolay ederiz” diyordu. Halim “sen şöyle ortuluma bişey söyle. Ninecim bene, hiç bilmeden edilcek golayden zoru yokdur dediydi” dedi. Metin güldü, “valla şu ninecin amma kadınmış ha, bilmediği yok” dedi.

 

Çünkü Halim Metin ve Nuri’yle sohbet ederken hep “ninecim şöyle dedi, böyle dedi” diye ninesinden bahsederdi.

 

Halim Metin’in sözleri üzerine “öyle valla çok hakıkadlı garıydı, emme bubasının yani böyük didemin züriyeti gurumasın deyi ötürüklü bi adama, yani dideme varmış. O da ölünce gıymatı hiç bilinmiden yaşamış gitmiş” dedi.

 

Bu sırada askılara asılı gömlek ve pantolonlara bakıyordu. İçinden ‘bunnara geyib işe gidince o garı gelse bene çok yakışıklı olmuşsun derdi’ diye geçiriyor, hemen arkasından ‘yok deve, o gadın hiç işi yok da her gün oruyamı daşıncek. Hem gelse bile sene öylemi decek’ diye söyleniyordu.

 

Halim’in böyle mırıl mırıl konuştuğunu duyan Metin “ne o öyle içinden söylenip duruyorsun, beğenmedin mi?” dedi. Halim “hiç bizim olan beğendim beğenmesine de para yetcekmi deyi söyleniyodum” deyince Metin “şimdi ayıb edin. Ben sana parayı kolay ederim dediysem ederim, sen canını sıkma” dedi.

 

Bu sırada patronu da hesabı bitirmiş paraları çantaya koymuştu. Çünkü ‘ne olur olmaz?’ diye parayı götürüyor, sabah gelirken de bankaya yatırıyordu.

 

Metin’e “haydin gidelim. Arkadaşın yarın gelsin amma buradan amma öteki dükkanlardan onun kesesine uygun bi şeyler buluruz” dedi.

 

Halim Metin’e “senin patron doğru söylüyor. Ben yarın kasıdan parayı çekip gelen, ozuman bişeler alırın. İnsanın cebinde para olmayınca bi garar veremeyo” dedi. 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..