Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '12

 
Kategori
İnançlar
 

Hasan-i Basri -2

Hasan-i Basri -2
 

Her insanın günahını boynuna astık. Kıyamet günü onun için ap açık bir kitap olarak çıkaracağız. “Kitabını, oku, bugün kendi kendine hesabını görebilirsin.” Vallahi seni nefsinin hesapçısı yapan Allah, gerçekten adalet yapmıştır.”


Şimdi Hasan Basri’nin tefsirinden örnekler verelim.

Tefsirinden örnekler:

1-“Allah’a davet edip iyi amel işleyen ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir”ayetini okuyor şöyle diyor: İşte bu, Allah’ın sevgilisidir; bu, Allah’ın seçkin kuludur; bu, Allah’ın hayırlı kuludur; bu, Allah’ın yarattıklarının en sevgilisidir. Allah’ın çağrısına icabet etmiş, insanları da o daveti kabule çağırmış, iyi amel işlemiş ve “ben müslümanlardanım” demiş! Işte bu, Allah’ın halifesidir. Burada Hasan’ın nasıl coştuğunu ve ayetin nitelediği şahsiyette ne derece hayran kaldığını görmekteyiz.

2-“Dünya hayatı sizi aldatmasın”ayetini okuyunca derhal kendini tutamıyor: “Bunu söyleyen kimdir? Dünyayı yaratan , ve onu en iyi bilen! Sakın ha, dünya ile meşgul olmayın, zira dünyanın meşgalesi çoktur. Adam kendine bir meşgale kapısı açtı mı onun arkasından on kapı daha açılır.

3-“Sağda  ve solda oturur”ayetinde şöyle diyor: “Ey Adem oğlu, senin için iki sayfa açıldı. Sana iki kerim melek verildi. Biri sağında, öteki solunda. Sağında olan iyiliklerini zapteder, solunda olan kötülüklerini. Artık dilediğini yap. Az veya çok. Ölünce sayfan dürülür, boynuna asılır ve kabrine konur. Kıyamete kadar o seninle beraberdir. O zaman (Allah) der ki: “Her insanın günahını boynuna astık. Kıyamet günü onun için ap açık bir kitap olarak çıkaracağız. “Kitabını, oku, bugün kendi kendine hesabını görebilirsin.” Vallahi seni nefsinin hesapçısı yapan Allah, gerçekten adalet yapmıştır.”

4-Talha İbn Amr al-Hadrami diyor ki: “Bir gün Hasan çıkageldi. Ata ile beraber yanına oturduk. Şöyle dedi: Bana ulaştığına göre Allah şöyle buyurmuştur: Ey Adem oğlu, seni ben yarattım, halbuki sen başkasına ibadet ediyorsun. Ben seni anıyorum, sen beni unutuyorsun. Ben seni çağırıyorum, sen benden kaçıyorsun. Bu, yeryüzündeki zulümlerin en kötüsüdür. Sonra şu ayeti okudu: Yavrum, Allah’a ortak koşma, zira ortak koşmak büyük bir zulümdür.

5-De ki: Allah’ın, kulları için yarattığı süsü ve güzel rızıkları kim yasakladı?” ayetinde Hasan, nefsi yaşatacak kadarından fazla yemenin doğru olmadığını söylüyor. “Zinet”sırtına bindiğin şeydir. “Tayyibat” Allah’ın, o hayvanların karınlarına koyduğu süttür. Şimdi öyle insanlar var ki Allah’ın nimetini, karnının, şehvetinin ve belinin oyuncağı yapıyor. Kim Allah’ın nimetini alırsa onu güzelce helal olarak yer. Ama Allah’ın nimetini karnının, şehvetinin ve belinin oyuncağı yaparsa onu, kıyamet gününde boynuna vebal yapmış olur.

6- Hasan Basri : “Onlardan kimi nefsine zalimdir” ayetindeki zalimi münafık, diğer bir rivayete göre fasık diye tefsir etmiştir. Ona göre büyük günah işleyene münafık denir. Kişinin akibetinden emin olması nifak alametidir. Insanın nifaktan kurtulabilmesi için sözü ile bilgisi arasında ihtilaf olmamalıdır. Bundan dolayı o, çağında yaşıyanların çoğunu münafık saymıştır. Diyor ki: “Münafıklar, evlerde, yollarda, çarşılarda hep bizimle beraberdir. Vallahi onlar Rablarını bilmemişlerdir.

O halde nifaktan kurtulmak için kalbi islah etmek lazımdır. Hasan bu prensip üzerinde çok durmuştur. Onun için kendisi kalbler ilminin kurucusu sayılmaktadır. Bu prensiple o, tasavvufi anlama çok yakındır. Çünkü salih kalp korkunun çalkandığı yerdir. Fasık kalp ise batıl dikenlerin ve kuruntuların yetiştiği yerdir. Kalb, hayatını kaybedince ona öğüt tesir etmez. Mescitte etrafına toplananlara Hasan şöyle demiştir: “Ah kalbler düzelmiş olsaydı ben sizi ta kıyamet sabahına kadar ağlatırdım!”

Hasan Basri, Hz. Osman’ın katli ve ondan sonraki olayları Allah’ın bir intikamı saymaktadır. Allah, Resulünün hayatında ona ikram olarak müslümanlardan bu intikamı almamaış, fakat vefatından sonra bu intikamı alacağını “Seni götürürsek biz onlardan intikam alıcılarız” ayetiyle bildirmiştir. Bunun sebebi de dünyaya düşkün olan, dünyaya yönelen,dinlerine içten bağlanmayan insanların türemiş olmasıdır. Hasan’a göre olaylar, zühdi hayattan ayrılmanın bir sonucudur.

Örneklerden anlaşıldığı üzere Hasan, tefsirden çok va’zetmektedir. Onca mana açıktır, izaha lüzum yoktur. O, okuduğu ayetlerden, kalbine doğan zevke göre va’zetmiştir. Her ayet, onun kalbinde Allah korkusunu depreştirmiştir. Onun ifade gücüyle dile getirilen derin hisler, en güzel mev’izeler olmuş, kalblere işlemiştir. Halk bunlardan bir müzik tesiri de duymuştur. Onun anlattıkları, öteki hikayecilerdeki gibi değildir. Hasan, hikaye anlatmıyor, yaşadığını söylüyordu. Bununla beraber onda kıssa hiç yok da değildi. Mesela “Cehennem ateşi, her gün yetmiş bin deriyi pişirir. Kafir derisi kırk arşın kalınlığındadır. “ gibi  hikayeler vardır onun tefsirlerinde. Bazı kıssaları detaylarıyla anlatır, tahlil eder, daha sonra kendi görüşü olan zühdü aşılamaya çalışır, bunun dışına çıkılmasına şiddetle çatar. Örneğin: “Biz emaneti göklere, yere ve yıldızlara arz ettik…” ayeti üzerine şöyle diyor:  “Emaneti yedi kat göklere ve yıldızlarla süslediği yollara, büyük arş taşıyıcılarına arz etti, dedi ki: Emaneti, taşıdığı sorumlulukla birlikte yüklenir misiniz? Dediler ki: Sorumluluğu nedir? Dedi ki: İyi taşırsan mükafat alırsın, kötü taşırsan cezalanırsın. Hayır, dediler. İnsana arz etti. Insan yüklendi. Çünkü insan, nefsine zalim, Rabbını emrini bilmezdir.” Kıssayı bitirdikten sonra zalim ve cahil insanın halini hatırlıyor da ona şiddetle hücum ediyor: Mallar, saraylar içerisinde yaşayan, sultanın kapısına giden, çeşitli yemekler yiyen insanları şiddetle kötülüyor. Sonra yetimleri, dulları, fakirleri hatırlıyor.

Demek ki Hasan, fikirlerini kıssa şekline sokuyor ve onu daha etkili olacak biçimde anlatıyor. Hasan’ın her tefsirinde muhakkak zühd tarafı kendini gösterir. “Allah’ın, sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özlemeyin” ayetinde kişinin mal istediğini, halbuki belki o malda kendisinin helakinin bulunduğunu söylüyor.

Tefsirinde siyasi yönü de vardır. Emevi devletini sevmediği bellidir. Onun için Kur’an’daki Ülü’l-emr ile bilginlerin kasdedildiğini ileri sürüyor. Ona göre gerçek yetki sahibi alimlerdir.

Isra’nın ruh ile olduğu; vücudun o gece mekanından ayrılmadığı kanısındadır. Bunun için : “Sonra yaklaştı, indi, iki yay aralığı kadar, belki daha az kaldı. Kuluna vahyettiğini etti” ayetinde vahyedenin Cebrail olduğunu söyler.

Görülüyor ki Hasan Basri’nin görüşlerinde tasavvufi bir tema hakimdir. Hasan Basri’de aradıklarını bulan sufiler, onu efsanevi bir şekilde tasvir etmişlerdir. Onlara göre Hasan, Malik İbn Dinar ve Süfyan-ı Sevri gibi sufi kisvesi olan yamalı hırka giyer, yalın ayak gezerdi. Gömleği kirli idi. Çünkü onu yakamaya fırsat bulamazdı. Fakat dikkatli bir kritik bunun aslı olmadığını ortaya koymaktadır. Gerçi Hasan-I Basri sof giyerdi ama bu onun devamlı giydiği birşey değildi. Sof giyip zühd göstermeyi sevmezdi: “Kim tevazuundan sof giyerse kalbinin nuru artar. Ama kim böbürlenmek ve zühdünü göstermek için sof giyerse o, şeytanlarla beraber cehennemde kavrulur” derdi. Riyadan son derece kaçan Hasan-ı Basri: “İnsanın nefsini kötülemesi dahi kendini övmesidir” demiştir ki gayet zekice bir sözdür.

Ahmed F. Yüksel

KAYNAK: Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları
İşari Tefsir Okulu

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..