Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '06

 
Kategori
Kent Tarihi
 

Hasankeyf

Hasankeyf
 

Tarihin tarihe karıştığı yer

Hasankeyf Batman il merkezine 37 km. Uzaklıkta bulunan tarihi bir yerleşim birimidir. Kuzeyinde uzanan Raman sıra dağları ile güneyindeki sıra dağlar arasında bulunan vadi içerisinde akan Dicle Nehri kenarında yer alır. Hasankeyf günümüzde enişeli bir suskunluğa bürünmüş olmakla birlikte tarih fışkıran görüntüsü ile izleyenlere geçmişin ihtişamından esintiler sunmaktadır.
Diyarbakır ile Dicle’nin aşağı kısımlarında buluna şehir ve kasabalar arasındaki her türlü ticaret ve nakliyat, yüzyılar boyu Dicle vadisini takip etmiştir. Bu nedenle Hasankeyf askeri ve iktisadi önemini asırlar boyunca muhafaza etmiştir.
Hasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanmamakla beraber, şehrin kıyısında bulunan mağaralar burada tarih öncesine kadar giden bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Mezopotamya bölgesinin en eski yerleşim alanlarından biri olan Hasankeyf’e yekpare taş kalesinden ötürü geçmişte ”Kaya Kale” anlamında “Hısn Keyfa” ismi yakıştırılmıştır.

Hasankeyf, Bizanslılar ile Sasaniler arasında tarih boyuncu el değiştirmiştir. IV. Yüzyılın ortalarında Hasankeyf’e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, Müslümanların bölgeye hakim olduğu VII. Yüzyıl başlarına kadar egemenliklerini sürdürmüşlerdir.

Hasankeyf MS. 639 yılında Emeviler’in egemenliğine geçmiştir. Bundan sonra; Abbasiler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar yöreyi ele geçirmiş ve kendi kültürleri ile ilgili izler bırakmışlardır. Türkler tarafından Hasankeyf’in fethi 1071 Malazgirt Meydan Muhaberesinden sonra olmuştur. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından Artuk oğlu Sökmen, 1101 yılında burada ilk Urartu beyliğini kurmuştur. Hasankeyf Artukoğullarına 130 sene başkentlik etmiştir. Bu devlet 1231-32 yılında yıkılana kadar şehri imar etmişler. Hasankeyf, en parlak dönemini Artuklular zamanında yaşamıştır. Bu dönemden günümüze kadar gelen Hasankeyf Kalesi’nin yanı sıra, Artuklu eseri olduğu sanılan Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami, XII. Yüzyılda Artukluların yaptığı ortaçağın en görkemli taş köprüsü, kale ile köprü arasında. El-Rızk Camisi’nin kalıntıları yer almaktadır.

1232 yılında Eyyubi Hükümdarı el-Melik, el-Kamil şehri zaptederek Artukoğulları hakimiyetine son verdi. Eyyubilerin hakimiyetindeyken 1301 yılında Moğollar bu şehri zaptederek yağma ve tahrip ettiler. Bu tahrip o derece ağır olduki, Hasankeyf bir daha eski halini bulamadı.

Kısa bir zaman Akkoyunlu kakimiyetne (1461-1482) girdi. Bu gün Hasankeyf’te bulunan Zeynel Bey türbesi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e aittir.

1516 yılında şehir Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlılar, şehri kısmen harap olmuş ve eski önemini kaybetmiş halde buldular.

Güneydoğu’da Ilısu Barajı ile birlikte Zeugma’dan sonra ikinci bir kültürel yok oluşun temelleri atıldı. Ilısu Barajının suları altında kalacak başta Hasankeyf olmak üzere çevresindeki höyükler, tarihi yerleşimlerin geçmişi 10.000 yılı aşkın... Öte yanda Ilısu barajının ömrü ise yalnızca 60 yıl...

Hasankeyf ve çevresi barajın temeli atıldığı halde halen sit alanı kapsamında bulunuyor.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 3. maddesi sit alanlarının tanımını yapmış: “Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış özellikleri ile korunası gerekli alanlardır.”

Aynı kanunun 6. maddesinin c fıkrası, korunması gereken gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları arasında sit alanları olduğunu da vurgulamıştır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun altıncı bölümünün 65. maddesine göre; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının yıkılmasına, bozulmasına, tahribine yok olmasına veya her ne surette olursa olsun zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve elli bin liradan iki yüz bin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.”

Temelleri törenle atıldığından artık yapacak bir şey yok. Bu durumda Ilısu Barajı’na hoş geldin demekten başka bir söz kalmıyor. Şu aşamadan sonra sanırım Zeugma’da olduğu gibi buradada yetkililerce göstermelik olarak bazı yapıların başka yere taşınması sağlanarak kültür varlığı sorununun çözümleneceği sanılıyor. Açıklamalara göre buradaki eserler özel bir köpükle kaplanıp taşınacak ve sonra çelik halatlarla sarılacakmış. Eserler parçalara ayrılmadan taşınacak, arkeolojik park ve açık hava müzesi olarak isimlendirilen yeni yerlerine götürülecekmiş. Ancak ortada Zeugma, Allionai gibi örnekler varken, ne söylenirse söylensin bir tarihi geçmişin ortadan kalkacağı da açıktır.

Sizlere kalan da eğer daha önce hiç görmediyseniz bir an önce bu tarihi doku sular altında kalıp tarihe karışmadan oraya gidip bölge tarihine son tanıklık eden kişilerden biri olmanızdır.

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..