Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Hasat zamanı

Hasat zamanı
 

KÜRESELLEŞME, insanın geridönüşümüdür. Neye? Mahsüle... HASAT EDİLEBİLİR BİR ÜRÜN OLARAK!


Sizin köyden bizim köye - 1
(Hep aynı hikaye..)

Seçilmişlerin ve atanmışların neredeyse tümü koltukla buluşmalarının ardından bir transformasyon geçiriyor. O güne kadar hiç bahsetmedikleri garip şeyleri akıllarına getiriyorlar. Bazı talihsiz klişeler dillerine dolanıveriyor. Söylem şu: Toplumsal refahın birinci kuralı kentleşme, sanayileşme ve insana yakışır(Bunun anlamını bir tek onlar biliyor!..) yaşam şartları sağlamak. Bunu derlerken ne tarih bilgileri, ne coğrafya bilgileri kalıyor. Sanki binlerce yıllık insanlık kültür sürecinde bu dedikleri hiç olmamış da beyefendiler, hanımefendiler bu iş için indirilmişler(!) Eee, böyle olunca da biz de vatandaş olarak bir seviniyoruz bir seviniyoruz.

Sevinçten o gece şöyle bir rahat uyku çekelim diyoruz… Ama derin bir kimyasal kokusu açık penceremizden içeri giriyor. Bu kokunun etkisi ile karabasan gibi bir de rüya DVDsi koyuyoruz. Ter basıyor. Sabaha karşı çıkıyoruz balkona, derin bir nefes alıyoruz. Başlıyoruz öksürmeye. Puslu havanın kararttığı sokakları doğalgazlı kentimizin dumanları sarmış… Güneş zaten haram. Çarpık kentleşmenin beton yığınları Bizans kalesi gibi 10 metre önümde duruyor. Kendi kendime diyorum ki: Yaa, kabus devam ediyor. Şipilberg filmi gibi oyun içinde oyun. Daha uyanmadın. Ama her sabah çimdiklemekten kolum morardı. Polis durdursa iğneci diye alacak içeri.

Çıkıyorum evden dışarı. Bakalım kabusun prodüksiyonunda neler var diye... Yol kenarlarında fabrika otobüsü bekleyen işçiler dolu. İşe gidiş saati geçiyor. Adamlar otobüse binmemiş. Meğer işsizmiş onlar da! Amele pazarı olmuş bütün caddeler.

Saat sabahın sekizi, yol kenarlarında parklarda oturanlar var. Merak ediyorum ben de çöküyorum o banklardan birine. Adam diyor ki: “Erken gelen bankı kapar! Yoksa yürü bobam yürü...” Anlıyorum adamın derdini pırr diye kaçıyorum oralardan. Biraz ileride, az önce konuştuğum adamın yalanı çıkıyor ortaya! Hani bank bulamayan yürüyordu? Yalan! Çarşı ortasında gölgeye, göbek üstü yatmış bir sürü adam! (Aslında “sürü” lafına hassasım. Ama burada olmasında sorun görmedim.) Ben çayırlık bölgeyi terk ediyorum.

Köylerinden koparılıp buralara sürüklenen binlerce, milyonlarca insanın tek bir amacı var: Para kazanıp bu paraları harcamak. Ama öyle her istediğin yerde harcamak yasak. Bütün televizyonlar, radyolar, gazeteler sana öğretiyor nerede harcıyacağını. Hatta kaldırımlarda büyük ilanlar, uyarı levhası gibi… Yüksek kâr oranları ile ıvır-zıvır malları satan alış-veriş merkezlerinde harcayacaksın!.. (Aslında bu mekanların adı: alış-veriş merkezi değil. Paranın olmadığı yerde alma işinin karşısında bir ‘veriş’ eylemi yok ki! Sadece ‘ALIŞ’ merkezi. Ya da adı: ‘Alıştıra alıştıra’ tabirinin kısaltmasından geliyor da olabilir…) Bunlarda uygulanan aslında bir tür HASAT işlemi.

Bu hasadın şimdiye kadar koyulmuş bir adı-şanı yok. Ama ben bir isim koydum. Beğensinler, beğenmesinler, umurumda da değil. (Ben koydum oldu!): KÜRESEL PARA ÇİFTÇİLERİ

Bir çeşit süt kombinası gibi. Vatandaş kendini (parasını) sağdırmaya gidiyor. Japon malı, Çin malı, tırı-vırı, beşinci kalite maları alıp hesabını boşaltıyor. Sonra yenilerini alacak para kazanmaya koşuyor.

Bunlar toplumu: Hasat edilmesi gereken bir tarla, insanları: Para yetiştiren birer ağaç gibi gören KÜRESEL PARA ÇİFTÇİLERİ işe el atacaklar. Öncelik, bu KÜRESEL ÇİFTÇİLERİN işini kolaylaştırmak için büyük kentler, çok büyük kentler, hatta dünyanın en büyük kentleri gerekli.

Yaşanan kalabalıklaştırma planları tüketim toplumunu sistemli şekilde hasat etmeye zemin hazırlıyorsa, durum sadece rant ekonomisine yarar.
Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ
msevgi@mental.com.tr
 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..