Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hasbihal

Hasbihal
 

Herhalde Güz Özlemi ile ayrıştığımız tek nokta bu: O Türkçenin duru ve Türkçe halini seviyor, ben ise Türkçenin Osmanlıca halini seviyorum. Bana tıpkı oyun gibi geliyor bunca kelime bulup çıkarmak! Belki de bilmediğiniz üzere, Osmanlıca 780.000 kelimeden oluşurken İngilizce 750.000 kelimeye sahip. Kelime sayısı artıkça kültür de artıyor. Atatürk devriminin en büyük sakıncası bu, dille beraber kültürü de yok ediyorsun! Zaten bir anlamda amaç bu olsa gerek!

Evet, kabul etmeliyim ki bu aralar edebiyat yazacak ruh halinde hissetmiyorum kendimi, hayatımda çok hızlı açılımlar oluyor ve bunun sonucunda da oturup düşünüp anlamlandırmam gerekiyor her şeyi. Bana ne yazık ki bir müddet daha tahammül edeceksiniz.

Öncelikle bir önceki bloğum için hem sizden, hem Allah’tan özür dilerim. Benim gibi İslam dinine inanan bir adamın öyle ya da böyle –özel hayatında- reklam yapması doğru değil. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Farkındayım kötü niyetli değilim fakat yanlış mesajlar verme ihtimalim yüksek. O bloğu geri çekeceğim.

İşte bu yüzden iş konusunda, yazamıyorum. Çünkü yazdığım zaman anlatacağım çok şey var ve anlattıkça beni bozuyor. Nitekim özel hayatımda ne kadar alçak gönüllüysem, iş hayatında o kadar zıttım. Türkçesi işime kolay-kolay laf söyletmem. Bu kadar hırslı mıyım? Cevap evet! O zaman tam soyadıma uygun YİĞİT bir adam oluyorum ve kesinlikle korkusuzum. İş hayatını bu kadar mı çok seviyorum? Büyük bir itiraf: BAYILIYORUM! Yani kendimi sadece yazar olarak görmem mümkün değil çünkü benim mesleğim var; ben bir İşletme Mühendisiyim!

Geçmiş yazılarımı okuyorum bir haftadır. “Bilimsel Yaklaşım” serisi tam yerinde olmuş, düşüncelerimi yansıtmış, aynı şekilde “Hissiyat” serisi onlar da başarılı, duygularımı yansıtmış ve hatta şunu fark ettim, daha yeni-yeni edebiyata ısınıyorum. Önceleri daha çok duygu ve düşünce yazıları yazmışım. Ama şunun da son derece farkındayım ki -bir roman yazacağım ancak- hiçbir zaman yazan adamdan yazara terfi edemeyeceğim. Bundan son derece eminim. RTE gibi konuşacağım ama yazarlık meslek olarak fıtratımda yok!

Sandığım kadar masum bir insan da değilim. Ben yapmamış olsam da çok kötülükler gördüm, yaşadım. Yani yaşamaya cüret ettim hiç gereği yokken! Ailem beni bu konuda hep ikaz etti ama ben dinlemedim; hayatın içine bodoslama atladım. Çünkü iyi insan olmak gibi bir amacım vardı ve bilimsel zihniyetim beni, her iki tarafı da kıyaslamaya itiyordu. Ve bu yüzden de kötülüğü öğrenmem gerekti. Hal böyle iken bundan zarar görsem dahi, esas sorumluluk yine kendi üzerimdedir! Yani ne kadar ağlansam da başıma gelenlerden çoğunlukla ben sorumluyum!

Diğer taraftan küçüklükten gelen bazı arızalar ve marazlar sonucunda başaramadığım şeyler de mevcut; hayatımın hiçbir döneminde iyi bir sevgili ya da eş olamadım. Bir gün Yaşar isminde hayatta çok şey başarmış bir beyefendi ile sohbet ediyorduk, beraber geçirilen beş günün ardından dedi ki “Anıl, hayatımda ilk defa senin TÜRÜNDE bir adamın evli olduğunu görüyorum”! Evet, tabiatım itibariyle evliliğe uygun bir insan değilim. İyi bir babayım ama berbat bir sevgiliyim çünkü birisinin sevgilisi olmak, umurumda değil. Umurumda olan her şeyin doğrusunu yapmak ve doğrusunu yapmak da akıl ve usla oluyor yoksa duyguyla değil! Özcesi benim duygum yok, beynim var!

Yıllardır tabiatımı zorlamak konusunda hatalarım var. Ben zannediyorum ki kişilerin bununla ilgisi var, oysaki kişilerin değil benim tabiatımın aykırı olmasıyla ilgili yaşadığım birçok durumlar. Geçenlerde teyzemle konuşuyoruz ve dedi ki “sen doğduğundan beri çok özgür ruhlu bir çocuktun”!

Hatırlarsanız ben bu konuda bir blog yazmıştım: Özgün ve Özgür!

Ahmet beyle tanıştım, birçok konuda ve özellikle beynimizi kullanmak konusunda aynı davranışlara sahibiz. Bir ay gibi sürenin ardından dedi ki ”Tabiatınıza aykırı yaşıyorsunuz; bu da sizde gerginlik yaratıyor”!

Ben hepimizin bu dünyaya bir amaçla gönderildiğimizi düşünenlerdenim. Örneğin Milliyet Blog’ta yazmadığım dönemlerde, neredeyse aynı sıklıkta -kendim için bile olsa- yazardım. Çok düşünen insanlar için yazmak belki de hobi bile değil, bir zorunluluktur!

Bugün kendimle ilgili itiraflarda bulunduğum bir blog yazdım. Ve nihayet sona gelindi. “Müzikholdeki ışık” dışındaki son dört bloğum böylelikle kişisel olmuş oldu. Bana sabrettiğiniz ve dinlediğiniz için teşekkürler. Ben ise kurtçuktan kelebeğe dönüşmeyi başardım. Umarım ömrüm kelebeğinkine benzemez.

Sevgiler, Saygılar

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..