- Kategori
- Gündelik Yaşam
Hasret-Gurbet
Kovit 19 denen virüslü günlerimiz geldi, geçecek, birkaç gün, belki hafta falan derken bir ay oldu Türkiye’ de ilk vakanın görülmesinden bu yana belediyeler, hükümet ve hatta kişisel olarak bizler sayısız önlemler alıyor olmamıza rağmen tespit edilen vaka sayısında da can kayıplarımızda da azalma yok sürekli bir artış var. Tabi ki sağ salim hastanelerden taburcu olanlarımızda var. Hatta son günlerin en sevindiğimiz yani bu, kaybettiklerimize rahmet geride kalanlara başsağlığı, tüm dünyaya acil şifalar diliyor bir an evvel hem dünya hem Türkiye’mde rahat nefes alabileceğimiz günlere kavuşabilmeyi diliyorum.
Bu dönem hepimizi pek çoğu benzer sorularla başbaşa bıraktı. Yaşamsal endişe mesela tekrar eski günlerimize dönebilecek miyiz? sevdiklerimize hasretliğin, gurbetliğin bu kadar yakın olabileceğini dünya bir yana dönse inanmam denir ya, inanamazdım ben de, büyüklerimize, komşularımıza yakınken ulaşamamanın verdiği hüzünlerin yanında bambaşka hisler yükledi herbirimize, çok zamanımız var mesela ortaklıklarımızdan biri de can sıkıntısı, bu duruma uzak biri olmama rağmen, zorluyorum kendimi boşluğa düşmemeye, mutlaka bir uğraş bulurdum, yine buluyorum ancak aklına estiği anda, atıp omuzuma çantayı çıkabilmenin nasıl paha biçilmez bir sahiplik olduğunu kavradım. Dışarda vakit geçirmekten çok evimde olmayı seven biri olduğum halde, sevdiklerimle çay kahve içmenin ne demek olduğunu anlayıp söz verdim kendime “gel bi çay-kahve içelim diyene, ay yemeğim ocakta, ay şimdi işim var falan demeyecek, kapatıp ocağı gideceğim” şayet sağ salim yeniden gelirse bu paha biçilmez günlerimiz, daha çok soru soracağım uyumadan önce kendime soruyorum da, bu gün dünden farklı ne yaptın?
Kitap okuyorum, hem de öyle seçme, klasikler falan değil elimi attığımda ne gelirse, zira alıp kitaplığa bırakıp nasıl olsa okurum dediğim ne çok kitabım varmış meğer, az önce Raif Zor’a ait YÖN adlı öykü kitabını bitirdim. İlk kez bir kitabını okudum yazarın, çok beğendim hayvanların dilinden insanlara öğüt diyebilirim. Doğru bilgiyi arayıp bulduğunda pişman olunmayacağını, sınırları kaldırabilme gücünün tüm canlılarda var olduğunu, birlikten kuvvet doğacağını öyle naif bir dille anlatıyor ki; emeğine sağlık diliyorum. Örgü dantel işleri buluyorum kendime ufak ufak, yemek yapıyorum en büyük keyfim son nefesime kadar da iznim olursa bıkmayacağımdan emin olduğum, evde ekmek yapabilmeyi deniyorum mesela fena da olmuyor. Ailece sevdik bu eylemi, kazanılmış zaman benim mutfakta harcadığım zamanlarım. Ahmet Taner Kışlalı’nın yıllar önce okuduğum “Tanrı’yı Kim Kullanır” kitabını yeniden okuyorum. Şiirler okuyorum. İlyas Salman’dan Hasretim Sansürlüdür adlı şiir kitabından tam da bu günlerde devletin çocuksun evde kal, işverenin büyüksün çalış dediği gençlere,
Ufak İşçi Yürekleri
Sabahın genç zamanında
Çalışan çocukları tanıdınız mı?
Yürekte çarpıntı,
Çakmakta benzin,
Anladınız mı?
Anlamazsınız.
Benim gibi yanamazsınız.
O saatte uyku
Sevişmek gibidir.
O saatte uyku
Acıkmak gibidir.
Dayanamazsınız. Ocak 1974 Ankara