Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

24 Mart '18

 
Kategori
Sağlık
 

Hastaneler Ticarethaneler

Hastaneler Ticarethaneler
 

Hastaneler Ticarethaneler Olmamalı, Oldurulmamalı.


Neredeyse her şehre son derece büyük ve modern, özenilip, bezenilip şehir hastaneleri yapılır oldu. Hastanelerin içine tıbbi cihazlar doldurulmadan, hastanelerin çevrelerine kantinler, cafeler, lokantalar, taksi durakları ve eczaneler konduruldu.

İnsanları sağlıklı yaşatmak için uğraş vermek yerine, hasta olmalarını temin edip lüks bakımla onarılmalarını ve pek çok esnafa gelir sağlamaya uğraş verilir gibi. Lakin bu şehir hastaneleri şehirlerin bir hayli uzağına yapılıyor, arabası olan benzine para, arabasızlar, taksiciye yüklü ücret ödüyor. Özel hastaneler daha çok şehir merkezinde bulunuyor, dolayısıyla şimdilik çoğu hasta ve yakınlarınca özeller tercih nedeni oluyor.

Lakin özel hastanelerin neredeyse tamamı kurulalıdan beri ticarethane, hastayı meta olarak, hatta para olarak görüyorlar. Hastanenin kapısında bekleyen güvenlik görevlisi dahi maaşından hariç avanta peşinde. Adam hastanenin kapısından çıkan hastanın yoluna çıkıp “taksi lazım mı, hemen çağırayım” deyip cep telefonundan avanta kapma uğruna asıl işini aksatıp, anlaşmalı olduğu taksi durağını arıyor. Oysa hastanenin hemen karşısında taksi durağı mevcut ve onların çağrılmasına kolaylık için, kapıya yakın duvarda taksi çağırma düğmesi bulunuyor. Güvenlikçi bu işle meşgulken, kıyafetinden hastanenin temizlik görevlisi olduğu anlaşılan bir başkası yanıma yaklaşıp “Abla ilaçlarını bi koşu karşı eczaneden ben alabilirim sen yorgunluk yaşama diye yanıma sokuluyor.”

“Sağol kardeş zahmet etme” diyorum israrı artıyor. Bu defa ben biraz sinirli tavırla “Gider misiniz yanımdan! İnsanların etrafımda dolaşmasından hoşlanmıyorum. İlgi görmek sıkıyor beni. Lütfen, kendi işimi kendim görebilirim.” Deyince onların tavrı daha sertleşiyor. Kendi kendine mırıldanarak bir başkasına doğru uzaklaşıyorlar. Ne dediklerini duymuyorum, ama niyetlerinin ne olduğunu biliyorum.  Onların gayesi, para gibi gördükleri insanları avlamak.

Hastanelerin karşısında üç- beş eczane olursa durum böyle oluyor. Demek ki hastane duvarına taksi çağırma düğmesi koyan durak çalışanları da güvenlikçi yerine hastane yönetimine avanta veriyor olmalılar ki, güvenlikçi de doktorlar görevdeyken kendini böyle kayırıyor.

Bizzat kendim yaşadım bu sahneyi. Güvenlik görevlisi, ağır yürümemden anladı, kapının önünde de beni bekleyen bir arabam bulunmadığını görünce, cep telefonuyla bana taksi çağırdı. Hangi durağın taksisiyse artık, gelmesini epeyce bekledim. İşimize karışmasa, karşı duraktakine kolayca ulaşacaktık. İşin doğrusu özel hastaneler resmen kaz yolucu, cep boşaltıcı… Hasta olunca daha girişte muayene ücreti alınıyor zaten. Emekliden de, emeksizden de para tahsilatı yapılıyor. Hatta doktoruna göre fiyat değişimi oluyor. Örneğin kalpçiye 80 lira ise, dişçiye 40 lira gibi… Bundan başka doktorunuz ister diye, tekkikler için imzanız alınıyor. Hasta olup hastaneye gittiniz mi, vay halinize. Yandı gülüm keten helvası…

Devlet hastaneleri de hem uzak hem de beceriksiz ve dikkatsizlerle dolu. Aman Allah korusun, bir kez şu yeni yapılan büyüklüğüyle ve modernliğiyle ünlü yeni adıyla şehir hastanesi denilen devlet hastanesinin aciline gittim. İnanın bin pişmanlık duydum. Devlet adeta taksicilere para kazandırmak için uzakça bir yere yapmış bu hastaneyi, taksiyle gidip gelmem 70 lira tuttu. Acil bölümünde sürüsüne bereket görevli kaynıyor. Hastadan çok başı türbanlı genç kızlar ve pek çok güvenlik görevlisi torpilli elemanlar. Torpilli diyorum, zira adam öyle kendinden emin ki, bir kenarda telefonuyla oynuyor. Sağlık görevlisi de çok, lakin acilde o gün doktor tekdi. Ve genç bir kadın hekim, dizi filmlere özenmiş olacak ki, sağa sola bağırıp duruyordu.

Örneğin beni ilk girişte gören pratisyen hekim, sarı alana geçin dedi. Onca görevliye rağmen kimse ilgilenmedi. Oğlumun koluma girmesiyle ve ayakta dikelip duranlardan birine sorup öğrenmemizle sarı alan denilen yere ulaştık. Oradaki genç kadın doktor uzattığım kağıtları görür görmez. “Bu hasta yeşil alanlık, kim gönderdi sarı alana, herkes işini doğru yapsa, ben şimdi ne bahaneyle bu hastayı üstleneceğim” deyip dururken bir yandan da yanına çağırdığı bir başı türbanlı genç kıza tansiyonumu ölçme talimatı veriyordu. Benimle konuşmaya, halimi sormaya tenezzül bile etmiyor doktor. Tansiyonumun verisine göre üç tane dil altı hapı veriyor, sonra başka yöne dönüyor. Bu doktorlar ancak ekranlara çıkartılırsa, kameralar karşısında şirin tavır takınıyorlar. Normal hayatlarında paraya göre rağmet gösteriyorlar. Garibana azarlama, zengine zarafetli âlâka…

Yeni olduğu için çok temiz olan bu hastanede ilgi bulamayınca yine kendi rızamla bir taksiye atlayıp kaçarcasına şehir hastanesinden uzaklaştım. Yine özel hastaneye döndüm. Müşahedeye alınmam gerekirken, yüksek tansiyonla ve kendi imkanlarımla oradan oraya sürüklendim durdum.

Eskiden hastaneler sorunluydu. Sabahtan hastaneye doluşulurdu, girişlerde kuyruklar oluşuyordu. Doktorlar onca hastaya bakmaktan bitap düşerdi. Ama hastaya hasta gözüyle bakılır, gerekli müdahale doğru düzgün yapılırdı.

Günümüz özel hastanelerine az bir sağlık sorunuyla gidersiniz, bir de bakmışsınız neredeyse zamanla bütün organlarınızı kaybedecek hale gelirsiniz.

Hangi doktora görünmüşseniz hep dedikleri aynı “Tomağrafi çektir, emar çektir, tahliller yaptır, röntgene git,” bunları yaptırırken maddi manevi yıpranırsın, hasta değilsen de ölümcül hasta haline getirirler insanı. Allah muhafaza para uğruna sağlamı bile ameliyat yapar bunlar. Değirmenleri başka nasıl dönecek? Hastanede görevli birçok havalı doktor, parasını nasıl katmerli alacak?

Bir de her şeyleri apar topar, heyecan yaptırıyorlar ki, korkuya kapılıp parayı umursamayasınız. İşleri güçleri ilaç yazmak, ukalalık yapmak.  Devlet hastaneleri dediğim gibi ucuz bakım gibisine, hava civa, özeller paracı. Hangisine güvenilecek belli değil.

Sağlık bakanlığı hastanelerin çoğalmasını müjdeleyip duruyor. Medya lüks hastanelerin büyüklüğünden bahsediyor. Özeller birbirleriyle rekabet için ne mümkünse yapıyor. Olan insan sağlığının giderek yıpranmasına oluyor.

Hakikatte, milletini seven bir devlete göre hastaneler ticarethaneler olmamalı, oldurulmamalı, değildir. Paradan ziyade insan değerlidir. Ticarethane gibi hastaları müşteri olarak görmemeli hiçbir kimse…Hiçbir hastane yönetimi hastayı sömürdükçe daha da sömürmek için uğraş vermemeli. Aksi düşünülüyorsa o zaman özel hastanelerin girişine “Burası Ticarethanedir, burada nefes almak bile paralıdır” diye yazılmalıdır. Bu hastanelerde yapılan her şeyin fiyat listesini sağlık bakanlığından imzalı, onaylı olarak belirlesinler, milleti kafalarına göre kazıklamasınlar.

Özel veya devlet tüm hastaneler sağlık bakanlığının yönetmenliğine bağlıdır. Kimse kendi şartlarınca iş yürütemez. Tüm hastalık şikayetlerine karşı ne yapılması gerektiği, yapılacak her tür tahlil, çekim, muayene ücretleri hepsi için sabit bir fiyat uygulanmalı. Ve bu belge haline getirilip hastane girişlerine tek metin halinde neşredilmelidir. O zaman kimse soygunculuğa, fırsatçılığa kalkışamayacaktır.

Devlet hastanesindeki görevlilerde adam gibi olurlar, hastalara üstünkörü, yalap şalap iş olarak bakmayacaklardır. Kimse haksızlık yapamayacak, kimse hastanın hastalığını fırsatçılığa çeviremeyecektir. Her görevli bakanlığın koyduğu kurala harfiyen uyacaktır. Kimse işten kaytarmak için elli çeşit bahane uyduramayacaktır. Yanlış yapanın maşından elli, yüz kesilse hiç yanlış yapan kalır mı, yapın bu uygulamayı görün neticeyi.

 “Yok kurallara uyulmuyorsa, defolup gidilsin. İşini doğru yapan gelsin” denilmelidir. Fırsatçılık yapacak, işten kaytaracak başka ülke bulsunlar, bulabilirlerse; bu konuda en rahat yer yurdum ortamıdır. Her yıl yüzlerce tıpçı, sağlıkçı mezun oluyor. Mesleğin havasında olan, hava alır denilmelidir. Gerekirse insan sağlığı için dışarıdan doktor getirtebilmelidir. Herkes haddini hududunu bilecek. Kısacası bizim ülkemizde sağlık konusu tam bir ıstırap…

Özel hastanelerin doktorların yüzde doksanı devlet, sigorta ve fakülte hastanelerinin hekimleridir. Çalıştığı kurumda nöbetini ayarlar veya arkadaşları ile nöbet değişimi ile işini yürütür. Neticede özele paran varsa gidersin.  Öteki yerde iş ve maaş garanti, kaybetmek istenmez. Zaten özelle kamu hastanelerinin ücret bakımından pek farkı kalmadı.

Hasta her iki taraf içinde müşteridir. Ne kadar fazla hasta o kadar kazanç demektir. Eğer bir yetkin yaptırımınız varsa, tepkili kıyafet ile çıkın dolaşın isterseniz. Ya da emekli bir garibanı yanınıza alın gidin bir özel hastaneye sonra neler oluyor oturup konuşalım olur mu?

Türkiye’de hastaneler çoğaldı, modernleşti. Lakin doktorların hastaya bakış açısı değiştirilemedi. Güler yüz yok, hastayla iletişim yok. Türkiye’de asık suratlı, gülümsemeyi bile bilmeyen doktor problemi var. Hastaya açıklama yapmayan, soru sormaya korkulan, soru sorulunca zorla konuşan, hastayı soru sorduğu için terleyen, insan olarak görmeyen, kıyafete göre değerlendirmede bulunan doktor sorunu var vesselam…

“Bursa Devlet Hastanesinde sedyenin üzerine çıkarak kalp masajı yapan, Türkiye’nin günlerce konuştuğu doktor Hüseyin Yenice; sizin gibi istisnalara sözümüz değil, duamız olur. Sayılarınızın artması temennimizdir. Çoğunluğa, sizin ve sizin gibilerin örnek olmasını arzuluyoruz. İnşallah, insana insan olduğu için değer verilir, bu saygıyı tüm hastane personelinden bekliyoruz...

Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..