Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Beyhan BiÇKİN KOZANOGLU

http://blog.milliyet.com.tr/turk35

18 Eylül '06

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Hastanelerimiz ve biz

Hastanelerimiz ve biz
 

Gitsem mi gitmesem mi diye düşünüp sonra paşa paşa gittiğimiz yerlerden biri de hastaneler ve hatta sağlık ocaklarıdır. Sizi bilmem ama benim hastanelerde edindiğim izlenimler kamera şakalarında görülenler gibidir.

Bakınız şu anlatacaklarımı başkalarından dinlemedim. Bu olayları ben kendim yaşadım. Ve bana göre bunların yoğunlukla, yok efendim personel eksikliğiyle ilgisi yok, bunlar empatiden haberi olmayan 'ne oldum'cu çalışanlar’dan kaynaklanıyor.

İçimden atamadığım ve hiç atamayacağım olay 2004 yılının Aralık ayında İzmir’ de gerçekleşti. Üç yaşında oğlumun parmağı ezilmişti, parmakta kanama vardı, çocuğu sağlık ocağına götürdük.

Yürüsem mi, yürümesem mi durumunda bir hemşire geldi, parmağı evirdi çevirdi. Üzerine dezenfekte edici olduğunu sandığım bir şeyler döktü ve 'tamam' dedi.

O ana kadar ağzını açmadığı için konuşma özürlü sandığım hemşiremizin aslında konuşabildiğini farketmiştim. Bu arada parmaktan kan sızıyordu.

'Doktorumuz yok mu, bir baksaydı, belki dikiş filan lazımdır' diyecek oldum.

'Doktor bey dinleniyor,' diye bir gürleme çıktı hemşirenin ağzından.

'Bu kanama ne zaman durur peki?' dediğimde de akıllara durgunluk veren bir yanıt geldi:

'Durduğu zaman'.

Kibarlığın, sakinliğin yerini artık ”sinir” almasın mı? Uzun süren tartışma sonrası doktor geldi. Parmağı bir tuttu, bir bıraktı ve ”Hastaneye götür,” dedi. Arkasını döndü, gidecek.

”Bu kadar mı yapabileceğiniz?” dedim.

Demez olaydım. Bağırıverdi:

”Ben bugün ikiyüz hastaya baktım. Daha ne yapayım. Git nereye götürürsen götür.”

Kucağımda tuttuğum benim yavrumdu. Canımdan kopan bebeğim için devletin doktoru neler söylüyordu? Bu bir anneye yapılabilecek en acılı psikolojik işkencedir. Çünk günde ikiyüz yada daha fazla hastaya bakmış olması, benim evladıma bakmaması için bir gerekçe olamaz.

Çocuk hastanesindeyiz. Doktor yokmuş, buradan da geri çevirildik. Devlet hastanesine götürdük, kayıt merasimi için yirmi dakika beklettiler. Bizim çocuk kan kaybetmeye devam ediyor. Benim de canım gidiyor.

Ne zaman ki ben bağırıp çağırmaya, ”Yakarım bu hastaneyi,” diye tehditler savurmaya başladım, hemen içeri aldılar. İşte o zaman ben bir şok daha yaşadım.

Gerçek hipokrat yemini etmiş doktorlar tanıdım. Hastasıyla ilgilenen, hasta yakınını sakinleştirmeye çalışan o yorgunluğa karşın hastasıyla şakalaşan insan doktorlar.

Gece saat 1.30 sıralarıydı. Doktor bize baktığında gündüz saat 12.00 den beri yemek yiyemediğini anlattı. 'Yorgunuz, kusura bakmayın hatamız olduysa,' bile dedi biz ayrılırken.

Sağlık ocağında bizi nerdeyse dövecek olan da doktordu, şimdi şu bizden hiç de gerekmediği halde özür dileyen de doktordu. Bunların adını siz koyun.

Bir örnek daha.. İzmirde üniversite hastanelerinden biri. Randevulu sisteme geçmişler, sevindik. Randevumuzu aldık, gittik 'geç otur, bekle' dediler. Beklemeye koyulduk.

Saat 9.00 da randevumuz var. Saat 10.00 oldu, bekliyoruz. İlgililere sormak gereğini duydum. Cevap kısaydı:

“Bekle çağıracağız, di mi?“

Bu arada hemşire hanım hastaları SS subayı nidasıyla öyle bir azarlıyordu ki, kimse cesaret edip yerinden kalkamıyordu. Saat 11.45 oldu. Ben yine yine kalktım. Ben ağzımı açmadan soru geldi:

'Ne vardı'.

'Yarım kilo kıyma rica edecektim' dedim.

Saat 9.00 dan beri beklediğimi defalarca gelip sorduğumu aynı şeyi yine sormak istediğimi, içeri ne zaman alınacağımı merak ettiğimi söyledim. Sen misin bunu söyleyen?.

Efendim özel muayene olayı varmış, beklemekten sıkıldıysam basar paramı özelde muayene olurmuşum.

Evet, arkadaşların tutumu bu. Ben diyorum ki:

”Bu yorgunluk değil, bu yoğunluk da değil. Bu düpedüz terbiyesizliktir. Oraya gelen insan hastadır ve hasta psikolojisi diye bir şey vardır. Bundan haberi olmayan personel çalıştırırsanız üzücü olayların yaşanması kaçınılmazdır.”

Olmuyor, arkadaşlar! Olmuyor...

Bakınız bir hastaneye gidiyorsunuz. Çocuğunuzu göstereceksiniz. Yüzü maskeli biri çıkıyor karşınıza. Kısa süreli şoktan sonra zatın doktor olduğu anlaşılıyor. ”Geç otur,” deniliyor ama çocuk korktuğu için içeri girmiyor.

Rica ediyorsunuz “Aman doktor bey maskenizi bir saniye indirseniz çocuk kim olduğunuzu görüp rahatlasa.”

Olmazmış. Neden? Devlet öyle buyurmuş, hastalar muayene edilirken maske takılacakmış. ”Tamam ama iki saniye indirseniz çocuk anlayamıyor.”

Vay sen misin bunu rica eden. Doktor bir açıyor ağzını kapatabilene aşkolsun. Vay dağdan mı geldiniz. hiç mi doktor görmediniz. Bu yaşa kadar çocuğuna doktora gidince ağlamayacağını öğretemedin mi? Açayım da mikrop mu kapayım?..”

Çocuk doktoruna da çocuğun ağrıyan kulağını göstermeye gittik, yoksa kuşgribi şüphesi filan değildi yani. Sonuç yine aynı. Gitmez olsaydık.

Şimdi Danimarka sağlık sisteminden örnek vereceğim.

Hastaneden mektup geliyor. ”Doktorunuzun başvurusu üzerine şu gün, şu saatte seni şurada bekliyoruz. Gelemiyeceksen haber ver.”

Ve can alıcı son satır:

'Seni burada görmekten memnunluk duyacağız'.

Daha hastaneye gitmeden önemsendiğinizi hissetmek bu işte. Bunu nasıl yapıyorlar? Sadece beş kelimelik bir cümle ile. Hastaneye gidince elinizdeki mektubu alan hemşire sımsıcak bir sesle size adınızla hitap eder, kendisini tanıtır. Size oturacak yer gösterir ve gider. Herhangi bir aksama varsa size verilen süre uzayacaksa gelip haber verirler. Olay bu kadar basit işte. Bizim hemşiremiz oturup çayını içip sohbet edeceğine gelip 'sizi bir saat sonra alacağız' diyemez mi? Veya sadece güler yüzle karşılayamazlar mı hastaları?

Bana göre tüm bu aksaklıklar olumsuzluklar tek bir düşünceden kaynaklanıyor:

'BURASI TÜRKIYE'

Bu düşünceyi aşamadığımız sürece hiç bir şey değişmeyecek ve biz ne yazık ki bir arpa boyu kadar bile yol alamayacağız. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında da.

Mümkün olduğu kadar genelleme yapmamaya çalıştım. Biliyorum ki, Izmir Devlet Hastanesindeki nöbetçi doktor gibi özveriyle çalışan pek çok doktorumuz, hemşiremiz var. Benim öfkem, dokundurmalarım bu kesimi kesinlikle kapsamıyor. Sadece ”Yarası olan gocunsun ve empati kursun,” diyorum.

 
Toplam blog
: 124
: 1137
Kayıt tarihi
: 24.08.06
 
 

Danimarkada yaşayan bir İzmir'liyim. Hiç de sanıldığı gibi yurtdışında olduğum için milliyetçi değil..