Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Hayallerinizin gerçekleşmesi için savaşın

Hayallerinizin gerçekleşmesi için savaşın
 

Cezaevinde değilim odamın penceresindeyim.


1996 yılında beyin kanaması (Anevrizma) geçirdim. Sonrasında da Akciğer enfeksiyonu (Sepsis) geçirdim. Bir ayı yoğun bakımda yaklaşık üç ay koma halinde yatmış bir bedensel engelliyim. 

Akciğer enfeksiyonu benim yaşamımı mahveden hastalık oldu. Amerikan Hastanesi’nde beyin ameliyatı oldum. Ameliyatın bana katkısı sadece hayatımı kurtarmak oldu. Beynimin büyük bir bölümü kanla dolduğu için yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Ölüm halinde getirildiğim Amerikan Hastanesi’nde ameliyat edildim. Beynimdeki kanı temizleyip hayatımı kurtarmış oldular. Ameliyat çok başarılı geçmiş. Ameliyattan bir hafta sonra yoğun bakımdan çıkartılmışım. Yoğun bakımda çıkartıldığım gün Akciğer enfeksiyonu geçirmişim. 

Akciğer enfeksiyonuna sebep ise; ilk gittiğim Surp Pirgiç ermeni hastanesinde acil servis doktorunun beni umursamayıp serum takıp bir sedye üzerinde saatlerce bekletmiş olması. Acil doktorunun ikinci hatası ise beni başından savıp başka hastaneye sevkim için beni ambulansla değil de bir otomobilin arka koltuğunda göndermesiydi. Arka koltukta oturur pozisyonda istiğfar edişimle kusmuğum Akciğerime kaçması enfeksiyona sebep oldu. 

Amerikan Hastanesi’nde ateşim 42 dereceye çıktı ve bir ay boyunca düşüremediler. Defalarca buzla dolu yatağa bile yatırmışlar ama ateş düşmemiş. Amerikan Hastanesi’nde o enfeksiyonu atlatamadım. Çapa Tıp Fakültesinden getirilen bir dahiliye uzmanı doktor beni muayene etmiş ve “siz bu hastayı eve götürün, bir oda ayırın, steril bir ortam sağlayın, belki bu enfeksiyon geçer” demiş. O kadar kötü günler geçirmeme rağmen azmimin ve dayanıklılığımın sebebi olarak genç oluşum bunun yanında yapımın sağlam oluşuymuş. 

Beni koma halinde ambulansla eve çıkarttılar. Bir odaya hastanede kullandığım aletleri kurup doktorun dediği steril ortamı sağlamışlar. Annem bana o kadar özenle bakmış ki ben on beş yirmi gün sonra konuşmaya görmeye duymaya başlamışım. Ev ortamında sağlığımın bu kadar çabuk iyiye gitmesi, Amerikan Hastanesi doktorları tarafından bile hayret verici, büyük başarı olarak görülmüş. 

Ev ortamında sağlığıma biraz kavuştuktan sonra fizyoterapist Sema Gürbüz tanıştık ve egzersiz tedavisi görmeye başladım. O egzersizlerde ben yine pes etmedim acıya ağrıya rağmen hep çalıştım. Fizyoterapistin her dediğini uyguladım. Ağladım zırladım çok acılar ağrılar çektim ama yine de “yeter” demedim. Her zaman “belki bir gün bir şeyler olur tekrardan eski yaşamıma dönerim” düşüncesiyle hareket ettim. Sema Gürbüz ile yaklaşık üç yıl çalıştım. Onun görüşüne göre; çok zorlu bir hastalık geçirdiğimden iyileşmem uzun süre alacaktı ve zorlu bir egzersiz süreci beni bekliyordu. O, 1999 yılında Kanada’da iş yaşamını sürdürmeye karar verdi ve Kanada’ya gitti. O gidince ben egzersiz çalışmalarında bocaladım. 

Ben muhasebe stajeri olduğum için bilgisayar bilgim vardı. Bana bilgisayar alındı ve oyalanmam sağlandı. Ben bir yandan kendim yapabildiğim kadarıyla egzersizler yapıyordum çünkü kaslarımın kireçlenmemesi gerekliydi. Kaslarımın kireçlenmesi demek aylarca haftalarca egzersiz seanslarında acı ağrı çekmem demekti. Egzersizler harici bolca ayakta duruyordum. Bazı günler toplamda dört beş saat pencerede ayakta duruyordum. O pencere sayesinde vücudumdaki eğrilik yok oldu çünkü vücudum eğri duruyordu. Bir yandan da bilgisayar ve internetle sosyalleşmeye çalışıyordum. Ev ortamında yaşamaya başlayınca, arkadaşlarım ve akrabalarımla bağım koptu. Gerçi onlar da ortalarda görünmeyince ben kendimi bilgisayar ve internete verdim. Özellikle internette onlarca arkadaşım oldu. İnternet, benim psikolojik olarak çökmemi engelledi. 

2002 yılında Danimarka Kopenhag’dan Türk olan bir yazarla tanıştım. Yaşamım ona ilginç geldi. Onunla internetten yazışarak 296 sayfalık bir kitap çıkarttık. “Biraz Daha Işık” adlı bu kitabımızda benim yaşamım, Türkiye’de dünyada ünlü engellileri konu alındı ve yazar Zeynel Kozanoğlu’nun yazıları yer aldı. Kitabın ilginç yanı İstanbul Zeytinburnu’ndaki odamdan Avrupa’nın ortasındaki bir kişiyle tanışıp yazışmam idi. Benim azmim sadece sağlığım konusunda değil, yazma konusunda da vardı. Bilgisayarım olduktan sonra günlük tutmaya başlamıştım. O günlüğüm kitabın oluşmasına neden oldu. O kitaptan sonra da günlük tutmaya daha özenli olarak devam ettim. Çoğunlukla yürüyüşümün hikayesini ve yaşadığım zorlukları yazmaya başladım. Düşüncelerimi, fikirlerimi, projelerimi ve bizler için yapılması gerekenleri yazıyordum. 

2004 yılında İstanbul Bahçelievler’de bulunan “70.yıl fizik tedavi rehabilitasyon hastanesi” ne yattım. Orada iki ay yatılı kaldım. 70. Yılda fizyoterapist Ercan Varzikoğlu sayesinde Paralel barda yani iki demir boru arasında adımlamaya ve yürümeye başladım. Ercan beyin bana dediği lafı hiç unutmam “Abdullah sabredersen, zorluklara dayanıp azmedersen ve burada öğrendiklerini altı ay boyunca devam ettirirsen şu anki durumundan çok daha iyi durumda olacaksın, buna inan” demişti. 

Ercan Varzikoğlu büyük adamdır. 

70.yıl fizik tedavi rehabilitasyon hastanesinden taburcu olunca, hastanedeki o paralel bardan evin koridoruna da yapıldı. Ben hastanede gördüğüm o egzersiz tedavisini ve yürümelerimi evde de uyguladım. Evdekilerin de yardımıyla altı ay sonra 2004 yılının son günlerinde evdeki Paralel barda kan ter içinde kalarak ta olsa yaklaşık on metre filan yürümeye başladım. Baktım gelişme oluyor azmettim, sabrettim, inandım ve çalışmaya devam ettim. Hastanede tanıdığım Ercan beyle hiç bağlantımı koparmadım. Şu anda bile onunla konuşur bayramda seyranda mesajlaşırım. 

2005 ve 2007 yıllarında o hastaneye tekrar yattım. Çünkü her yatışım şifa ile sonlanıyordu. Yatıyordum bir şeyler öğreniyordum eve geri gelip hastanede öğrendiklerimi uyguluyordum. Çok zor günler geçirdim, egzersiz ve yürüyüşler çok zorluydu ama ben pes etmedim. 

Şu anda evde Walker denen bir aletle yürümeye uğraşıyorum. Bir gün gelecek ben kimseye bağımlı olmadan ev içinde sokakta bastonla ya da Walker ile yürüyeceğim. Hedefim o. 

Bir işi başarmanın yolu, onu düşünmek, tasarlamak, inanmak ve azmedip güç vererek yapmaktır. Pes etmedim çünkü pes etmek kolay yol idi. Ben zor olanı seçtim ve önüme çıkan tüm zorlukları görmezden gelip ilerlemeye devam ettim. Ediyorum da. Dertler sorunlar vardır var olacak ta önemli olan onları görmezden gelmek ya da ötelemek. Unutmak değil ötelemek yani bir köşeye koymak. Sırası gelince de o derdi sorunu ele alıp yok etmek. Yoksa bu hayat çekilmez. 

Son üç yıldır Walker ile zar zor yürüyorum. Yürüyüşe başladığım ilk yıllarda çok heveslendim tüm gücümü verdim ama yeterli sonuca ulaşamadım. Hastalığımın büyüklüğünü biliyorum, bu hastalığı nasıl yeneceğimi de biliyorum ama neden bu hastalığı yenip de yürümeye başlayamadığımı da biliyorum. 

Yaşadıklarımdan şunu öğrendim “savaş tek başına kazanılmaz”. Savaş kazanılmak isteniliyorsa, savaşa giderken yanında inanmış bir ordu bulunmak zorunda. 

Lider ve ordu. Mustafa Kemal bu ülkeyi yaban ellerden kurtardı ama yanında dedelerimiz ninelerimiz olmasaydı, bu ülke bizim olamazdı. O ordu içinde benim de Atalarım vardı senin de Ataların vardı, onun da. Mustafa Kemal liderlik vasfı olan bir kişiydi, onun yanında inanmış bir ordu vardı ki, bu ülke kurtuldu. Yanında dedelerimiz ninelerimiz olmasaydı Mustafa Kemal Atatürk hiçbir şey yapamazdı. 

Ben bir liderim… Birçok zorluğu inanarak aşmış birisiyim. Kafamda birçok zorluğu ince eleyerek çözmüş birisiyim. Zorluğu aşmanın yolu inanmakla çözülür. Geleceği gören tahmin edebilen birisiyim. Ama farkındayım ki bu savaşı tek başıma kazanmam imkansız. 

Benden veya biz engellilerden beklenilen şey; buradan Avustralya’ya kürek çekerek gitmemiz. Bizlere yardım edilmeden bu engelleri aşmak mümkün değil. Sadece ben değil dünyadaki tüm engellilere yardım etmeden engelleri aşmak mümkün değildir. Farkında değiller ama engelsiz olduğunu sananlar, aslında engellilere engel olanlardır. 

2009 yılına kadar engelli olarak normal yaşantıma devam ederken 2009 yılında bazı sinirsel ve mide gibi sağlık problemleri yaşadım. Her iki problemi de sorunsuz atlatıp normal yaşamıma döndüm. İlk önce Temmuz 2009 yılında; sinir, stres, sıkıntı, üzülme, her şeyi kafaya takma gibi sebeplerden dolayı bir damar tıkanıklığı yaşadım ve bu bana pahalıya patladı. Mr, tomografi, tahliller ve kan sulandırıcı Coraspin kullanımı derken beş ay sonra mide kanaması geçirdim. Beyin ameliyatımdan bu yana geçirdiğim bu ağır sağlık problemim beni çok kötü etkiledi. 2009 yılında yaşadığım bu sağlık problemlerim bana çok şey öğretti, ilk önce akıl sağlığım için problemlerimi biraz daha fazla görmezden gelmem gerektiğini öğretti. 

2009 yılına kadar sağlık ve sosyal problemlerini çok kafaya takan biri değildim, ama 2009 yılında çok hatalı davranarak bunları kafaya taktım ve sonu kötü oldu. Geçirdiğim krizi sonucunda kullanmaya başladığım kan sulandırıcı Coraspin, midemin hasar görmesine neden oldu. Türkiye’de Tıp çok kötü durumda çok, adamlar bana Coraspin’in mide kanaması yapabileceğini 6 ay sonra mide kanaması geçirdikten sonra söylüyor. Tıpçılar siz de hastasınız siz de. 

Benden Engellilere Mesajlar; 

- Bana göre engelli hayatı tam tanıyamamıştır… Engeli de ondandır. 

- Ne zaman yaşama azminizi kaybederseniz, ne zaman zorluklara hemen boyun eğerseniz işte o zaman engelli olursunuz. 

- Engelli, doğru kişileri bulduğu taktirde artık engelli değildir. 

- Asıl engel beyinlerdedir. 

- Engelleri aşmanın tek yolu, ilk önce beyinde engelin aşılmasıdır. 

- Bugün engelliyi hor gören yarının ne getireceğini bilemez. 

- Engelliye aşılması zor olan engelleri yaratan kişi engellidir. 

- Asıl engelli, engelliye saygı duymayandır. 

- Engellilere engelleri engelsizler yaratır. 

- Engellinin engelini aşmasının tek yolu vardır o da zorlukları tek başına beyinde aşmaktır. 

NOT: Bu yazdıklarım özettir. Bilgisayarımda bulunan yüzlerce sayfayı da ikinci kitabımda yayınlayacağım. 

 
Toplam blog
: 120
: 522
Kayıt tarihi
: 15.12.10
 
 

His kaybı olmayan, sol tarafı felç, tekerlekli sandalyeli bir bedensel engelliyim... 1996 yılında..