Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '09

 
Kategori
Felsefe
 

Hayat! yazılıyı da yaptın, sözlüyü de, sorguyu da...

Hayat! yazılıyı da yaptın, sözlüyü de, sorguyu da...
 

Hayat, yazılı sınavlarında tek başına verdim sınavımı.

Parmaklarım uyuşurdu yazılı sorularını cevaplarken. Bir satır sorduğun soruna, bildiğim her şeyi en doğrusundan, en kanlı yaşından anlatırdım. Hayat, sen beni kandırırdın ya, bilirdim. Kandırdığın yerden yazılı soruların olurdu, ille de gecelerin koyuluğunda, mürekkebimin mavi, kağıdımın beyaz olmasını isterdin. Soruların ise katran karası siyahından… Bazen çözemesem de tam ne dediğini, usul, usul cevabımı verirdim; tek, tek. Ezberim kuvvetlidir bilirsin. Çok sordun, çok… Bildiğim ne varsa benden yana, yazdım ne a’yı atladım, ne z’yi geçtim. Hiçbir harfi kendime saklamadım “yumuşak g ile, j dahil” Kopyalarım yoktu, bütün bildiğim yaşadıklarımdı, Yüreğim kanardı yazarken, senin gözünde beyaz kağıt, benim gözümde kırmızıya keserdi. Kendime dahi biriktirmez, her soruşunda yazardım kanlı-yaş.

Hayat, unutmuşsundur belki, ama ben unutmadım, sorduğun sorulara cevap yazmadan iade ettim çoğu zaman. Ardıma bakmadan kaçtım da… Kaçamadığım kadar.

Hayat, Sözlüye de kaldırırdın ansızın. Hayatımda bir günü yaşarken, pat seslenirdin. “Hey Yıldız, kalk sözlü yapacağım seni” Kara tahtanın önünde, bütün hayat bana bakıyorken yaşamdan karelerden geçerdin... Elinde cetvel. Bakamazdım gözlerine hayat. Pencereden uzaklardan anlatırdım sana. Uzakta yaşayan birinden okur gibi… uzaktan birinden duyuyormuş gibi, anlatırdım, okurdum sana; sesim bir sana ulaşırdı, birde ayağımın ucuna. Bazen, öyle, öyle sorardın ki, ansızın haykırırdı uzaklardaki kadın. Kiminde kaldım, kiminde bildim de geçtim. Kimide ise hazırlıklıydım sorulara. Dimdik karşında durdum gururla. Kopyalarım olsun isterdim, elimin içine yazılmış, küçük notlarım avuçlarımda. Bileyim de geçeyim, bir kendimi kandırmak isterdim önce, bir seni kandırmak isterdim sonra.

Hayat, çok sorgu odasında uyudum. Gecelerinde soğuk duvar diplerine çömelir, üşüyen parmaklarımı saçlarımda dolaştırır, sen sordukça susardım, Umursamaz davranırdım bilirdin. De, sırf o yüzden gelirdin üstüme üstüme… Can evimden vurup, ciğerimi söküp alırdın. Gözlerimin ucundan, kıyısından bakardım, boş, boş…Sen inat, ben inat! Kirlenirdi ellerim, ayaklarım, yüzüm, bir önceki mahkumun kalanlarından. Ah! Bir sigara versen de öyle devam etsen sorguna. Sorgularından kolum, kanadım kırık güneşe çıktım, gözlerim kamaşarak. Önce yüzüm ısınırdı, sonra mahzeninde üşüyen bedenim...

Böyle işte, yazdım, bütün bunları.

Sanma ki akıllandım geçtiğim sınavlardan… Sandım ki, geçerim tek ayak, sekerek, bu oyundan. Ayağım takıldı, tökezledim, Hayat! Hiç çalışmadığım yerden çıktı soruların.

Ne yazılıydı bu kez, ne sözlü, ne de mahzenlerinde gün ışıksız kaldım.

Hayat, ezber bozdun ha...

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..