Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Hayat kumardır

Hayat kumardır
 

Hayatı nasıl sürdürüp gideriz. Veya gitmeliyiz. Yaşama tarzımız, anlayışımız ne olmalı. Rivayet muhtelif. Kendinize göre bir felsefe seçersiniz ve inandığınız yolda devam eder gidersiniz. Ama çoğu kez gideceğimiz yolu biz seçmeyiz de, seçtirirler. Anamız, atamız... her kimse: İşte hayat böyledir derler. Bunu belleriz bunu kabulleniriz öyle gider. Çoğu kez de aklımıza bir kuşku da gelmez; çünkü kuşkunun girmesine bile izin vermezler. Kalıplaşmış insan ve kozmografya görüşleri vardır, bu görüşler asırlarca sürer gider. Asırlarca insanlar dünyanın düz olduğuna inanmışlar, “dünya yuvarlak” diyenin kafasını kesmişler. Şimdi, dünya düz diyene gülünüp geçilir. Ama hala bu düşüncede oanlar yok mu? 

İki görüş var. Birincisi, arkadaş dünyaya gelirsin, zaten her şey senin kaderinde, alnında önceden yazılıdır; çekeceğini çekersin (Zaten bu dünya bir çilekeşhanedir; bir sınav yeridir) ondan sonra öteki tarafa çeker gidersin. Burada çile çekenler, öteki tarafta rahat ederler. Onun için bu dünyada o kadar çok da rahat arama; her şey öteki tarafta. Belki insanların %90’ bu düşünce biçimi içinde, kalendervari bir şekilde ölümü beklerler ve başlarına gelen felaketlere de pek fazla itiraz etmezler. Deprem mi oldu, evleri mi yıkıldı, Allah böyle istemiş, derler... Her felaketi büyük bir metanetle karşılarlar. Türk milletinin büyük bir çoğunluğu “melanet hırkasını” giymiş ve sabır ile , sükunetle yavaş yavaş öteki dünyaya gidiş için hazırlık yapar, hiç de acele etmez. 

İkinci bir insan tipini böyle kolay kolay kandıramazsın. Ona göre insan bu dünyadaki hayatını planlayabilir; akli bir takım kararlar alabilir, bu kararlar geçerli olmazsa, yeniden düşünüp kararlarında ve eylemlerinde yenilikler yapabilir. Sonuçta eğer insan mantıki bir şekilde yaşarsa, geleceğini olması gereken gibi önceden kurgularsa, dünyada rahat yaşar, dünyada rahat yaşadığı için de öbür taraf içinde endişe etmez. 

İşte bu noktada bazı itirazlar olabilir. İnsan dünyadaki bütün işlerini ne dereçe önceden kurgulayabilir ki... İnsanın önünde her zaman birden fazla olasılıklar yok mudur? Önümüzdeki yol her zaman çatallaşmaz mı? Hangisine sapacağız, sağdakinemi soldakine mi? Hangisine saparsak, önümüzdeki hayatımız daha rahat, mutlu ve güzel olabilir. İşte hayatın böyle atlama taşları vardır. O noktaya geldiniz mi, hayatınızın değişeceğini hissedersiniz. Bu noktada önemli bir şairin, Robert Frost’un “Gidilmeyen Yol” adlı şiirini hatırlayalım. 

GİDİLMEYEN YOL 

Sarı ormanın içinde yol ayrımına geldim
Ne yazık ki her iki yoldan da gidemezdim
Yalnız bir yolcuydum, öylece durdum
Bir yolun ötelerine doğru bakındım kaldım
Ta uzaklarda yitip gittigi yere kadar. 

Düşünüp dururken, öteki yolda karar kıldım
Belki de böylesi daha iyiydi
Çünkü yol yeşildi, tam yürünmek içindi
Ve oradan gelip geçenler
Üzerlerine basıp geçmiş olsalar bile. 

Böylece yürüdüm gün ve gece
Yapraklar içinde tek başıma sessizce
Günler boyu böylece yol aldım
Yolun sonunu bile bile, sordum kendime
Bir daha geri dönecek miyim, diye. 

İşte bir feryatla haykırıyorum,
Çağlar ve çağlar ötesine
Ormanda yol ikiye ayrıldı
Ve ben daha az yürünenine saptım
Ve bütün olanlar da bu yüzden oldu. 

..........................Robert Frost (1916) , (Çeviren:Erdal Ceyhan) 

Şairin hayatının bir yerde nasıl değiştiğini gösteren bu şiir, bir bakıma hayatın bir kumar olduğunun da bir delilidir. Ne kadar hesap ederseniz ediniz, her şeyin sonunu açık seçik net göremezsiniz. İlerdeki yaşamınız nasıl olacaktır? Bunu ancak yaşadıktan sonra görebilirsiniz. 

Ama akıllı bir insan kuşkusuz akıllıca yaşamalıdır. Çoğu kez önümüzde birden fazla olasılık varıdır. Bunların bir bölümünün sonuçlarını aşağı yukarı kestirebilirsiniz. Ama çoğu kez büyükler kendi hatalarımızı yapmaya izin vermezler, durmadan, ileri yaşlarda bile bize yol göstermeye çalışırlar. Kendi akıllarınca size iyiyi, doğruyu, güzeli göstermeye çalışırlar. İlkokul mezunu anneniz, siz, Üniversite bitirir gelirsiniz, sizi komşu kızı, ilkokul mezunu Ayşecik ile evlendirmeye çalışır. 

Hayatınıza siz mi hakim olacaksınız , yoksa sürekli size akıl mı verecekler? Buna karar verin. Bir öğrencim şöyle bir hikayesini anlatmıştı. 

Liseyi bitirdikten sonra uzak bir ildeki üniversitenin bir fakültesini kazanmış gelmiş, annesi, babasıyla kaydını yaptırmış, bir iki ay geçmiş, kış gelmiş, kızcağızın bir çift kışlık ayakkabıya ihtiyacı olmuş. "Babam para gönderdi, " diyor. "Ayakkabıcı dükkanına gittim. Ama o ana kadar hiçbir zaman ayakkabımı kendim almamıştım. Hep annem babam benim için seçmişlerdi.. . Dükkana gittim, bir iki, üç dükkan... hiçbirinde ayakkabı beğenemedim... Üstelik , hepsinden de korkarak çıktım, " diyor. Sonunda babasına telefon etmiş:” Çabuk gelin, ben ayakkabı alamıyorum, birlikte alalım…” diye. 

Bu kendine güvensizliğin aşırı bir örneğidir. Ama itiraf edelim, çocuklarımızın çoğunu öyle yetiştiriyoruz. Bu hayatı kendilerinin yaşaması gerektiğini bilmiyorlar. Çoğu kez de yanlış seçimler yapıyorlar ve gelen üzüntü de büyük oluyor. 

Ama hayat kumarını, tek başına yaşamaya, kazanmaya veya kaybetmeye mecburuz. Çünkü annemiz, babamız sonuna kadar bizim yanımızda olmayacaklar. 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..