Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '18

 
Kategori
Öykü
 

Hayat Yarım Mutluluklardan İbaretmiş…

Hayat Yarım Mutluluklardan İbaretmiş…
 

Annem elimi sıkı ama çok sıkı tutmuştu, öyle ki parmaklarımı kıracak sanmıştım, o kadar sıkı yani. Bana tutunuyordu, küçücük bana dayanmıştı sanki bütün vücuduyla, bütün zayıflığıyla. Minicik bedenimle dayanağı olmuştum sanırım o an onun. Minik ellerimden cesaret akıyordu onun o narin ellerine.

Evden çıktığımızda, annemin bir elinde bir çanta diğer elinde benim elim vardı. Ve arkamızdan bakan gözler vardı bir de. Geriye dönüp bakmaya çalıştığımda annem sertçe çekmişti beni, arkama bakmamı engellercesine. Görmüştüm yine de, perdenin arkasından bakan gözler vardı bize. Babaannemin gözleri ve babamın gözleri vardı,  tüllerin ardında.

Babam ‘’nereye gidiyorsunuz’’ diye sormuyordu

’bu karanlıkta sokaklarda ‘’ demiyordu.

Ben annemleydim ya, fark etmezdi, annem olsun yanımda, o bana yeterdi.

Yine de merak ediyordum tabi ki, nereye gidiyoruz aniden, babamsız, yapayalnız.

Cevap bulamayacağım sorular, küçücük bir çocuğa anlamaz diye verilmeyen cevaplar. Oysa ben bazı şeylerin farkındaydım tabi ki. Babamla annemin sık sık birbirlerini üzdüklerini, annemin kızarmış gözlerini bana fark ettirmemek için ‘’toz kaçtı gözüme ‘’dediğini, oysa biraz önce ağladığını.

Çocuklar bilir her şeyi, görür görünmez zannedilenleri, hisseder küçük kalpleri.

Annem ile anneannemlerin evine gittiğimizde hiç de hoş karşılanmadığımızı da hissetmişti bu yorgun minik çocuk. Dedemin hep asık olan suratı bizi görünce, gecenin o saatinde bir karış daha asıldı. ‘’hoş geldiniz ‘’bile demedi. Ne yapacağını şaşıran zavallı kadın, anneannem ‘’ aç mısınız?’’ diye sorunca, ‘’ ben çok açım ‘’ diyecektim ki annem’’ biz tokuz ‘’ deyiverdi. .’’Bir bildiği vardır annemin ‘’dedim kendi kendime ve sustum. Midemi kemiren farelere ‘’uslu durun, tokmuşuz ‘’deyiverdim bende.

Ben ‘’uslu durun’’dedim ya, hiç de uslu durmadılar. Bütün gece midemi kemirdiler. Aç kalmayı öğrendim o gece, aç kalmanın ne anlama geldiğini. Önüme konan tereyağları kokuyor diye yemeyişimin şımarıklık olduğunu, bir gecede anlayıverdim.

Sabah kahvaltı hazırlamış anneannem, dedem masada nefes almadan atıyor ağzına peynirleri, yumurtaları ve hiç başını kaldırıp bize bakmadan. Masadakilerin hepsini ben de ağzıma dolduruvereyim, mideme gönderivereyim derken, bütün gece açlıktan midemi kemiren farelerde masadakileri görünce sevinçten hoplayıp zıplarken, annem yine demez mi?

‘’ sağ ol anne, biz acıkmadık ‘’

Çıktık anneannemin evinden de yine, annemin elinde bir çanta ve de ben, bir de midemdeki aç fareler.

Hiç şikâyet etmedim, hiç ‘’acıktım ‘’demedim. Çünkü bilirdim ki varsa yiyeceği, anneler önce çocuğuna yedirir de kendisi aç kalır. Alışmıştım, fareleri de susturmuştum bir süre.

Bir sokak çeşmesinden su içtik kana kana. Boş mideye de hiç iyi gelmiyormuş su, anladım onu da.

’bulaşıkçı aranıyor’’ yazısını görünce bir dükkânın camında, daldı içeriye hemen annem, beni de sürükleyerekten.

’çocuğa yemek lütfen’’ dediğini duydum, önlüğünü takarken önüne, bulaşık yıkamak üzere.

Koydular benim de önüme bir tas çorba ve de Atatürk’ün en sevdiği yemeklerden. Kuru fasulye, bulgur pilavı ve de hoşaf. Ben de çok severdim bu yemekleri. Hem Atatürk’ü hem de onun sevdiği yemekleri çok severdim. Bayram yaptı midem ve midemdeki fareler. Ömrümde yediğim, en lezzetli kuru fasulye, en lezzetli pilavdı bunlar. Bir daha sanki bu lezzeti hiç bulamadım, baklava böreklerde bile.

Kaybedince mi anlaşılıyordu sahip olduklarının değeri, bilmem ki?

Bizim orada, lokantada yatmamıza izin verdiler birkaç gece. Patron acımıştı halimize. Ben de yardım ediyordum, lokantada çalışan abilere.

Lokantadaki geçen günlerimizden en son hatırladığım, belleğimde kalan en son sahne, annemin patrona attığı bir tokattı. Tam yemek yemeğe başladığım bir andı. Tabağımdaki kuru fasulyeden bir kaşık almıştım daha. Annem kaldırdı beni masadan ‘’ gidiyoruz ‘’ dedi, çekti kolumdan.

Yine aç kalacaktık, anlamıştık beraberce, ben ve midemdeki farelerim.

Ama o gecenin sonunu nasıl getirdiğimizi hiç hatırlamıyorum, sanki bir şeyler tamamen silinmiş yaşadıklarımdan, o birkaç saat zamandan…

Sabah olup da uyandığımda evimde, odamda, yatağımdaydım. Yumuşacık yatağımda üzerimde bebeklik yorganım, oyuncaklarım, kitaplarım… Mutfaktan gelen kokular, sucuk, sosis kokuları… Hepsi vardı, hepsi vardı da.  Annem yoktu.

Hepsi bir arada olamayacaktı anlaşılan benim hayatımda.

Biri varsa, biri yok olacaktı,

Anlamıştık farelerim ve ben bunu,

 Şu küçücük yaşımızda…

 

 
Toplam blog
: 18
: 121
Kayıt tarihi
: 16.09.17
 
 

Bir emekli öğretmenin kaleminden düşenler . Bandırma doğumlu olup , ilk , orta öğrenim hayatımı B..