Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '20

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hayata Yön Veren İhtiyaçlar

Olmayanı oldurmaya çalışırken isyan ediyor yüreğimiz. Yürümeyen ilişkiler, tutunamayan işler, bitemeyen görevler, verilemeyen kilolar, Önce kocaman bir isyan. Ardından sinkaflı bir küfür. Hem kendimize sonra müsebbiplerimize. Biraz da kara yas bağlayıp tazelendikten sonra ‘’Ya Allah Ya  Bismillah’’ hoop başlarız yeniden. Perde açılır, perde kapanır. Oyunlar oynanır. Oyuncular değişir, sahne değişir. Oyun hep aynı kalır. Bu kez başka sanıp, dönüp dolaşıp aynı sarmala dolanan yüreğimiz. Oysa bilsek yüreğimizin derinliklerinde yatan aslanı. Tanımlayabilsek arananı. Adlandırabilsek gerçek ihtiyacı. ‘’Ahaanda budur’’ lazım gelen diyebilsek, bambaşka akmaz mıydı hayat?

 Mustafa Güzelgöz’ü bilir misiniz? Hani şu Eşekli Kütüphane sistemiyle uluslararası ödüle layık görülen, ölümünden sonra da olsa anıtı Kartal Meydanına dikilen Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ü.

Mustafa Güzelgöz’ü Eşekli Kütüphaneci yapan hangi ihtiyacıyla buluşmasıydı biliyor musunuz?

Hadi gelin beraber bakalım.

Ürgüp’lü Mustafa Güzelgöz, ikinci dünya savaşı nedeniyle, üç buçuk yıl süren askerlik görevini tamamlayıp memleketine döner. Askere gitmeden önce sevdalandığı Hanife ile evlenip yuvasını kurar. Her ne kadar evlenmek için sevdiği kızı kaçırmak zorunda kalsa da, memur olmayana kız verilmeyen bir dönemde ortaokul diplomasıyla kütüphane görevlisi olarak işe girer. Sizin anlayacağınız şans Mustafa’nın yüzüne aşkta da işte de gülmüştür.

7-8 yaşlarındayken bile komşuları Kör Saniye’ye üç yıl boyunca kitap okuyacak kadar öğrenmeye, öğretmeye tutkulu olan Mustafa, tutkulu olduğu kadar da inatçı, tuttuğunu koparan biri. Kendince en büyük zayıflığı, erkek adam ağlamaz diye kabul görülen bir dünyada, aşırı duygusal olup, çokça ve çok kolay ağlamasıdır. Sonraki yıllar ona bazen en büyük zayıflıkların ya da zayıflık sandıklarımızın, nasıl büyük bir güç olabileceğini de öğretecektir.

Askerde bölüğün takımında iki yıl sol ayak koşan Mustafa ayak takımından anlar. Bu nedenle Kaymakam’ın tek beklentisi onun bir ayak topu takımı kurmasıdır.

Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi” de göreve başlar başlamaz, kendisinden önce çalışanlar tarafından “bu basma ve yazma kitaplar okunmaz” diye bir binanın rutubetli odasına atılan, neredeyse kullanılamayacak hale gelmek üzere olan 2300 adet yazmayı, tek tek depodan çıkarak güneşte kurutarak kurtarmak olur.

Ardından gençleri toplar, Sizlerden iki takım oluşturacağım. Birbirinizle maç yapacaksınız. Ama önce kitaplığa gelip kitap okumanız gerekiyor. Takıma kitap okuyanları alacağım”. Der.

İtiraz eder gençler, ne alaka yani? Başka türlü yenemezsiniz der Mustafa Güzelgöz ısrarla. Gol önce kafadan, sonra ayaktan çıkar.

Başta, Ürgüp Kaymakamı olmak üzere birçok memurla birlikte bir köylere ziyarete giderler. Köylüler ayağa kalkıp gelenleri karşılar, herkesin altına bir sandalye verirler. Doktora, ziraatçıya, veterinere, sağlık memuruna, ortaokul müdürüne, öğretmene, nüfusçuya…İkramlar başlar. Mustafa’yı tanımayan köylü ona oturması için bir sandalye bile vermez. Bir, iki, üç hep aynı. Bozulur Mustafa. Bir keresinde başka bir memur arkadaşıyla beraber bir sandalye düşer payına. Yarım sandalye diye düşünür Mustafa, adam başı, yarım sandalye.

Düşünür Mustafa. Hem bozulur, hem düşünür. Sonra der ki; hürmet gören, sandalye tutulan, ikramlar sunulan memurların hepsinin köylüye az çok yararı var. Doktor hastalarına bakıyor, öğretmen çocuklarını okutuyor, veteriner hayvanlarını iyileştiriyor. Oğlum Mustafa, sende bir sandalye almak istiyorsan, köylünün yararına bir şeyler yapacaksın. 

Derken içindeki çakallar konuşur. ‘’İyi de ben bir kütüphane memuruyum, geldiler de içeri mi giremediler, istediler de kitap mı vermedim. Nasıl yarar sağlayacağım ben onlara? Nihayetinde anlar çakalların derdini. Susturur onları. Alır sorumluluğunu duygularının. Sahip çıkar o günlerde önceliklendirdiği ihtiyacına. ‘’Madem onlar kitaba gelmiyor, kitap onların ayağına gider’’ diyerek, motorlu araçların gitmesinin mümkün olmadığı köylere eşek sırtında kitap taşımaya başlar.

Sandalye meselesiyle başlayan yolculuğun hikayesi  “Halkına Gönüllü Hizmet Eden Kahraman” yarışmasında 75 ülke içinden birinci seçilir. “The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi” ni alır.

Tüm yaşama hükmeden ihtiyaçlara sahip çıkmak böyle bir şey işte. Coğrafya, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin her birimizde aynı olan ihtiyaçlara, duygulara sahip çıkmak yada çıkmamak belirliyor kaderlerimizi. Onları nasıl önceliklendirdiğimiz, gidermek için seçtiğimiz yollar, izlediğimiz stratejiler.

Bize kendimizi iyi hissettiren şeylere ne kadar şükrettiğimiz, kötü hissettiğimiz de ruhumuzu ne kadar dinlediğimiz belirliyor kader ayrımlarımızı. An be an üzerinde durduğumuz ‘’ ihtiyacına sahip çık’’, ‘’ kaderine razı ol.’’ yazılı yol ayrımları.

İkisi de zor, meşakkatli. Birinde yeni yeni kavşaklar, virajlar, yol ayrımlar çok. Duygular desen harman yeri. İçinde umut var, umutsuzluk var, heyecan var, tükenmişlik var, coşku da, keşif te, hüzün de, mutluluk da hep el ele, kol kola.

Diğerinde takas var. Bilerek ya da bilmeyerek ihtiyacımızı öfkeyle değiştirdiğimiz. Kural net.Tüm oyun, İhtiyacı ruhun en derinliklerine gömmek, ne zaman kendini hissettirse yok saymak, zamanla unutarak yabancılaşmak üzerinedir. Yol; öfke, kin, nefret, bıkkınlık, umutsuzluk, vazgeçmişlik dikenleriyle doludur. Kanata kanata yürürsün kendini, kendinle beraber herkesi. Kendine en yabancı, en kanayan sen olursun sonunda.

Aklıma düşmüşken paylaşmak istedim. Bugün belki sen de yoklamak istersin duygularını. Düşünmek istersin karar anlarını, bakmak istersin ruhuna. Öfkelendiğin, nefret ettiğin, kendini huzursuz hissettiğin bir şeyler var mı hayatında. Davet et masana, sana kendini kötü hissettiren tüm duyguları. Dost ol, dinle onları. Derin bir soluk alarak, hatırla. Varlık amaçları, sana senin ihtiyaçlarını haber vermek. Uzun süre dinlemediysen onları. Kısılır sesleri. Duyamazsın. Biraz sabret. Şefkat göster. Buradayım de. Sesini duymak, seni anlamak için buradayım. Seni anlarsam birlikte yeniden, yeni yollar keşfedebilir, bu bataklıktan birlikte çıkabiliriz de. İzin ver kendine. Güç al sahip olduklarından şükrede şükrede. Vazgeçmeden kendinden.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 36
: 195
Kayıt tarihi
: 26.03.14
 
 

Selam.. Bir parça ANNE'yim ben  sonra  bir parça iş kadını, bir parça ev kadını , bir parça  eş ,..