Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
Mizah
 

Hayatım Roman

Hayatım Roman
 

*


Sabah kahvaltı yaparken anarşik teyzem uğradı, sağlık ocağına gidiyormuş, “dönüşte gelirim” dedi. “Tamam anarşik teyzeciim, mutlaka bekliyorum” dedim. Ben her zamanki gibi evin dört işlemini yaptım. –Toplama, çıkarma, çarpma, bölme- Öğlen anarşik teyzem geldi. “Hayrola, niçin gittin, anarşik teyze, ilaç mı yazdırdın?” dedim. “Yok” dedi. “Kolesterol ölçtürdüm. “Umarım yüksek çıkmaz” dedim. Sonra da ekledim, “amannn çıkarsa çıksın atarsın hapı olur, biter?” Anarşik teyzem kızdı. “ne hap atması? İstemiyorum hap map” dedi. O arada saat de 1 e gelmişti. Ben “aaa anarşik teyzeciim saat 1 olmuş, sofrayı kuralım da yemek yiyelim” dedim. Anarşik teyzem yine kızdı. “İlla saat 1 olduğunda mı yemek yenir?” diye sordu. Ben kayıtsızca “tabii, ne zaman yiyecektik ki?” dedim. Anarşik teyzem sakin olmaya çalışarak “bak kızım sabah, öğle ve akşam yemek, insan doğasına aykırıdır. Bu şekilde üç öğün yemek, ikinci dünya savaşından sonra sanayileşen dünya sistemi sonra oluşmuştur. İşçi evinden çıkmadan önce sabah kahvaltısını yapar çıkar, öğle paydosu zili çaldığında aynı işçi yemek yiyip akşama kadar çalışır. Sonra da evinde yemek yer.

İnsan doğasının ne olduğunu görmek için, bebeklere bakman yeterlidir. Bebek acıktığında ağlar ve biraz yedikten sonra bırakır. Ama sanayi devrimi kültürü ile büyümüş anneleri bu kesmez tabii. Bebeğin ağzından burnundan mamalar çıkana kadar, tıkıştırarak ağzına doldurur. Bebek püfffzzz diye fışkırtır, sonunda.

Aslında insan acıktığında yemek yemelidir. 2 – 3 saatlik aralıklarla. O zaman zayıf ta kalır, kolesterolü de çıkmaz. Zaten bu sağlık ocaklarına da gıcık oluyorum, kolesterolü henüz başlamış olanlara bile hap veriyor. İlla hapı yutacaksın diyor. Eee gerçekten de hapı yutuyor. O kolesterol ilaçları, kandaki yağ oranını düşüreyim derken, karaciğeri mahvediyor.” dedi. Ben şaşırdım. Gözlerim yuvalarından fırladı. “Aaaaa nassı yani?” dedim. “Öyle işte…” dedi.

Ben anarşik teyzemi bu kadar donanımlı görünce şaşırdım. Bilmiyordum böyle olduğunu. Doğrusu şimdiye kadar da sormamıştım, hangi okulu bitirdin, falan diye. “Anarşik teyzeciim, sen hangi okulu bitirdin? Çok donanımlısın valla” dedim. Anarşik teyzem “Bilkent ilkokulundan terk’im, kızım” dedi. “Aaaa neden terk ettin ki, teyzeciim, ne güzel bir okul” dedim. “Ahhh benim hayatım bir roman, o yaz biz okulcak çok yurtdışı seyahatlere çıkmıştık. Domuz gribi mikrobu kapmışız. Babam Türkiye’nin en zenginlerindendi vakti zamanında. Bana da pek düşkündü.” dedi. “Hadi yaaa, anlatsana” dedim. “Şimdi hemen hepsini anlatamam, ama kısa bir paragraf anlatarım” dedi.

Önce giriş bölümü ile başlayayım. “Biz aslen Ankaralı’yız. Babam bakkaldı, bakkaldı ama kıytırık bakkal değildi, cingözlüğü sayesinde kurtlu kaşarları ucuz ucuz alıp, satardı. Millet de “ah be Server Efendi, senin kaşarların gibisi yok, mübarek et gibi lezzetli” derdi. Babam da “çok özel Kars’tan getiriyorum, siz değerli müşterilerim için” derdi. Kurtlar kaşarın içinde proteinleşiyormuş, meğerse! Neyse, meclis o zamanlar daha yeni kurulmuş, çatısı akıyormuş, babamı nerden bulmuşlarsa bulmuşlar, çatısını onartmışlar. İşte babam o sırada, vekillerle, bakanlarla, reisi cumhurla, tanışmış. Muhabbeti de iyi idi, ticarette mahir olduğu kadar. O dostluklar sayesinde, babam savaş sonrası, Türkiye’nin ihalelerini almaya başladı.

Evimiz gitgide daha varlıklı ev halini alıyordu. Sonra iyice zenginledik. Ankara iş anlamında da, sosyal çevre bakımından da, dar gelmeye başladı, İstanbul’a taşındık. Babam Suadiye’den bir köşk aldı. Artık bana pembe köşkün güzel kızı diyorlardı. Babam Hulusi Kentmen’e, annemse Bedia Muvahit’e benziyordu. Ne kadar mutluydum anlatamam. Sık sık –ohhh ne saadet allammm- diyordum. Erkekler etrafımda kek gibi “bak bal arısı gibiydim, ama sana karşı at sineği gibi oldum” deyip yapışkan hallerini bildiriyorlardı. Annemse içine Adalet Cimcoz’un sesi kaçmış gibi, “reca ederim, bu bahsi kapatalım, şiji anlayamıyorum kujum,” diyordu. Bazen anneme –neden ağlıyorsun anneciğim- diye sorduğumda, o ipek mendilini göz pınarına bastırarak –göjüme toj kaçtı kıjım- diyordu. O zaman anlıyordum ki babam kötü kadın olan sarışın metresi ile o gece garsoniyerinde kalmıştı. Ağbimde zampik olup çıkmıştı. Sürekli kızlarla arkadaşlık yapıyor, Süreyya plajında, danslı partiler, ellerinde viski bardakları ile danslar ediyorlardı. Bazen kızlarla birlikte oluyor, kızlar ilk önce nazlansalar da, -bu salağı hamile kaldım diye kafeslerim- diye beraber olup, sabah uyandıklarındaysa hemen çarşafı üstlerine çekip salya sümük ağlamaya başlıyorlarmış. Ağbim bordo fularını bağlarken “ah hah hahahh ahhh” diye kahkahalar atıyormuş. O zaman kız –vücuduma sahip olabilirsin ama ruhuma aşla” diyerek höykürmeye devam ediyormuş.

Bense Bilkent ilkokulundan ayrıldıktan sonra babam beni mikrop kaparım diye bir daha okula göndermedi, ancak çok önemli hocalar köşkümüze geliyor bana ders veriyorlardı. Bu derslerin sonunda Stanford Üniversitesine gidecektim. Üniversiteye gitmeden önceki yaz, ben keman çalmaya ilgi duydum. Hemen keman hocası tutuldu.

Birden gözleri maziye daldı. Ardından silkelenip devam etti. “Keman hocası çok yakışıklı, nur yüzlü, dürüst bir delikanlı idi. Biz birbirimize ilk bakışta âşık olduk. Öyle büyük bir âşktı ki, o yaz Suadiye’de dilden dile aktarıldı. Şehir efsanesi olduk adeta. Yalnız keman hocasının bir tek kusuru vardı; fakirdi. Annem ve babama evlenmek istediğimi söylediğimde, babam – o zıpçıktıyla evlenirsen seni evlatlıktan kat-î surette men ederim- diyordu. Annemse yine ipek mendilini göz pınarlarına bastıra bastıra arkasını dönüp hisli hisli ağlıyordu. Babam en sonunda keman hocasını kovdu. Gururlu Haydar –keman hocası- babama “hayır siz kovmuyorsunuz, ben vazifemden istifa ediyorum” deyip, gururlu bir şekilde evi terk ett. Sonra biz yine gizlice buluşmaya devam ettik, ben ona kaçma teklif ettiğimde, Haydar –sen zengin bir fabrikatörün kızısın, benim fakir ve gururlu karakterimden başka bir şeyim yok- sana verecek dedi. Ben ona –sizi ebediyete kadar bekleyeceğim- dedim. Fonda Zeki Müren çalıyordu.

Babamdan gitgide soğuyordum. Bu arada ben aşkla meşkle meşgulken meğer babam ne dolaplar çeviriyormuş. Neler neler, ne usülsüz işler, ne dolandırılıcıklar yapmış. Mübarek babam adeta Arsen Lüpen olmuş. Ağbim zaten allahlık, parti ve kadın düşkünü olup çıkmıştı. Yurtdışına bile partilere gidiyordu. Az biraz da Monte Carlo’da kumar oynamış. Aslında o bizim servetimizi eritecek cinsten değildi. Asıl babamın usülsüz işleri bizi şişledi. Bütün bunlar tek tek ortaya çıkmış. İşler kördüğüme dönmüş. Eeee ne yapılması lazım, kördüğümü babam nasıl çözebilir? İskender gibi kılıcını çekip, düğümü kendi metoduyla çözdü. Yurtdışına kaçılacaktı. Ağbime alıştığı çevreden ayrılmak zor gelse de, ben yine Paris sosyetesine dalarım, olmadı, Ürdün’deki prens arkadaşlarla takılırım, deyip pek de iplemedi. Annem oldukça edilgen bir kadındı. Nerede olursa olsun alıştığı lüks hayat devam etsin, pek de umrunda değildi. Evden ayrılmadan önceki son gecede evde çokk çokkk kaliteli kırmızı şaraplar ve ziyafet sofrası eşliğinde dostlara veda edildi.

O gece uyuyamadım, sabah olduğunda ben onlara gitmeyeceğimi söyledim. Türkiye’de kalacağım, vatanıma faydalı olacağım, dedim. Babam Server Bey, hop oturdu hop kalktı, annem yine ipek medndilini göz pınarlarına bastırdı. Ağbimse benimle -ahah hahah ah hahahh- diye kahakahalar atarak alay etti. Babam diploman da yok ne yapacaksın? Ben donanımlıyım, iş bulup namusumla çalışırım, çeviri yaparım, keman dinletileri sunarım, dedim. Jetlerinin kalkmasına yarım saat kalmıştı. Babam beni sürüklemeye çalıştı. Ben daha önce nalburdan aldığım zincirle kendimi köşkün bahçesine zincirledim.

Babam anladı ki bana laf geçiremiyecek. Bedbin bi ifadeyle, Kıbrıs üzerinden Paris’e topukladı.

***

Ben hayretten ağzım açık dinliyordum. “Sonra sonra anarşik teyzeciim, nasıl işçi oldun?” diye sordum.

“Ooo ooo çok uzun hikaye. Onu da sonra anlatırım. Yeri ve zamanı gelince” dedi. “Devamını anlatırsam arkadaşların, sıkılır okumaz, zaten bu bile yeteri kadar uzun oldu,” dedi.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..