Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '11

 
Kategori
Öykü
 

Hayatın ta kendisi 23.bölüm

Hayatın ta kendisi 23.bölüm
 

resim alıntıdır. " Kader oyunlarına devam ediyor...hiç durmadan."


HAYATIN TA KENDİSİ

23.BÖLÜM


Hava gittikçe ağırlaşmıştı Keşan’da. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü Şadan’ın. Renan başını neredeyse bacaklarının arasına sokmuş bir şekilde bağdaş kurmuş oturmuştu somyanın bir ucuna. Ağzını bıçak açmıyordu.

“Bütün suç senin.” diye haykırmıştı Handan’ın gerçeği öğrenmesinin ardından.

“Eğer o pis çeneni tutabilseydin… Handan gerçeği öğrenmeyecek ve annem de ölmeyecekti.”

İlk defa kendi suçluluğunu kabul etmişti Renan. Ama artık çok geçti. Sorumsuzluğu ayağına dolanmıştı sonunda. Ama kabak anneciğinin başına patlamıştı. Yine de kabul ettiğini belli etmek istemiyor, kuyruğu dik tutmaya çalışıyordu.

“Ecel gelmiş kapıya baş ağrısı bahane…Hastaydı zaten annem. Allah’ın dediği olur.”

Hiçbir şey söylememişti Handan sadece iğrenerek bakmıştı.

Bekri ‘nin boğazı düğümlenmişti, bir türlü akmıyordu gözyaşları. Çaresizce dolanıyordu evin içinde. Sonra yığılırcasına çöküyordu somyanın üzerine.

“Baba… Topla kendini ne olur.” dedi Şadan yanına oturarak.

“Nasıl toparlayayım kızım. Elde yok avuçta yok. Nasıl defnedeceğiz anneni?”

Şadan kalktı babasının yanından. İçeri odaya gitti. Yüklüğün arasına gizlediği mendili buldu. Annesinin gelinlik bileziklerine baktı kısa bir an için. İki ray bilezik. Annesi ona vermişti kaç yıl önce.

“Bunlar senin Şadan’ım.” demişti.

“Elimde kala kala bu iki bilezik kaldı. Gözü kör olasıca Bekri yedi bitirdi ne var ne yoksa. Renan ‘da ona çekmiş. Çekmez komaz olaydı. Diyeceğim o ki… İyi bir yere sakla bunları. Ne babana ne de abine güveniyorum. Dar da kalırsan kullanırsın.”

Dar da kalmışlardı işte. Şimdi kullanma zamanıydı annesinin gelinlik bileziklerini.

Babasının yanına oturdu. Uzattı elindeki mendili.

“Al baba. Defin işlemi için.”

Gözleri parladı Bekri’nin.

“Bana sattım demişti annen. Demek ki…”

“Ver baba.” Diye fırladı yerinden Renan.

“Sen yorulma şimdi. Ben hallederim annemin defin işlmelerini.”

Uzattı Bekri oğluna mendilin içindeki iki ray bileziği.

Evden çıktı Bekri.


………………..

Haydar sedyenin üzerinde uzanmış yatıyordu. Hemen serum takılmıştı koluna. Benzi bembeyaz kesilmişti. Takati bitmişti sanki.

Tijen içeri giriyor, dışarı çıkıyordu. Zaman geçtikçe sabırsızlıkları artıyordu. Hastalığın adı konulsaydı en azından rahatlayacaklardı o zaman. Ama belirsizlik çok kötüydü. Hastaneleri hiç sevmezdi Tijen. Hastanenin havası, ilaç kokusu başını döndürmeye yeterdi. Ne kadar sevmese de Haydar’ı hayat arkadaşıydı işte ve adamın kendisinden başka bir yakını yoktu.

……………………

Birkaç dakika sonra başı dönmeye, gözleri kararmaya başladı Handan’ın. Midesinde korkunç bir bulantı hissetti akabinde. Kalkma kistedi oturduğu banktan ama gücünü toparlayamadı.

“Bana bir şey oluyor “diye mırıldandı belli belirsiz.

“Gel canım.”diyerek kavradı zayıf bedenini Poyraz.

Ağacın kenarına gittiklerinde içinde ne var ne yoksa çıkardı Handan. Sanki aylardır içinde biriken kâbusları çıkarıyordu içinden. Poyraz’ın verdiği peçete ile sildi dudaklarına bulaşan kusmukları. Derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı sanki. Gözlerindeki sis perdesi dağılmıştı. Poyraz’ın kolunda ilerledi ve başka bir banka oturdular birlikte.

“Nasılsın şimdi?”

“Kuş gibiyim. Öyle hafifim ki… Uçuyorum sanki…”

Gülümsedi Poyraz.

Vücudunda tarifi imkânsız bir gevşeme hissetti Handan. Sanki yalın ayak yürüyordu bulutların üzerinde. Her yan maviydi, masmavi. Ağırlaşan başını oğlanın omzuna yasladı. Bundan cesaret alan Anıl kolunu doladı kızın omzuna.

……………………

Peş peşe pek çok tetkik yapmışlardı Haydar için. Kaç tüp kan alınmıştı. Ama sonuç… Neden hiçbir şey söylemiyorlardı. Bu kadar saat geçmişti ama bir ses çıkmamıştı.

…………………..


Mezarlığa giden yokuşu tırmanıyordu Renan. İçinde ilk defa bir işe yaramanın hazzını hissediyordu. Acısı büyüktü çünkü hiçbir zaman annesinin istediği gibi bir evlat olamamıştı. Düşünceler içinde ilerlerken nereden çıktıkları belli olmayan beş adam beliriverdi önünde. Etrafını sarıverdiler. İçlerinden biri haykırdı.

“Renan Efendi. Nerede paralar?”

“Abi şey…”

“Ne abi şeyi..”

“Öğretmediler mi lan sana kumar borcu namus borcudur diye.”

“Abi… Ödeyeceğim sözüm söz. Bir yerden para bekliyorum, gelir gelmez..”

“Yemezler oğlum… Karınları tok…” diyerek hiç beklemediği bir anda yumruğunu indiriverdi Renan’ın suratına. Kaşı patladı yumruğun etkisiyle. Kan sızdı yanağına. Sendeledi yere düştü. Tuttu yakasından kaldırdı ayağa. Bir yumruk daha attı. Döndü adamlarına.

“İyice ıslatın bunu” diye emretti.

Yumruklar, tekmeler biri biri ardına iniyordu Renan’ın bedenine. O sırada cebindeki mendil düştü ye ve iki bilezik fıradı içinden.

Eğildi aldı adam.

“Para bekliyormuş. Lan sen kime maval okuyorsun lan…”

“Abi ben ettim siz etmeyin. Annemi kaybettik bu sabah. Bu bilezikler onun defni için.”

“Yemezler dedik ya… Karınları tok dedik ya..”

“Elini ayağını öpeyim abi. Alma o bilezikleri. Annemin cenazesi yerde mi kalsın.”

“Git derdini Marko Paşa’ya anlat. İlk taksit oalrak kabul ediyorum bunları.” dedi ve anında gözdağı vermek, ne kadar ciddi olduğunu anlatmak için çekti tabancasını.

“Dur abi. Kulun köpeğin olayım dur.” sesine aldırmadan bir el ateşledi ayağını hedefleyerek.

Acı içinde kıvrıldı Renan.

“Bu da kulağına küpe olsun. Benimel dalga geçilmeyeceğini anla.” diyerek ortaya çıktıkları gibi bir anda gözden kayboldular.

……………………..

Oradan oraya koşuşturuyorlardı doktorlar. Tijen daha fazla dayanamayarak fırladı oturduğu koltuktan.

“Tanrı aşkına bir şeyler söyleyin. Kocamın nesi var?”

“Araştırıyoruz hanımefendi. Biraz daha bekleyin lütfen.”

………………………

Handan’ın sessizce çıkıp gitmesine ses çıkarmamıştı ne Züleyha ne de Yusuf. Kızlarının yalnız kalmak istediğini hissetmişlerdi. Nereye gidebilirdi ki? En fazla yürüyüş yapardı. Bir kafede ya da parkta oturur, düşünürdü. Deniz kıyısına da gitmiş olabilirdi çünkü saatlerce oturup denizi seyretmeyi çok severdi Handan.

“Eh… Ben çıkıyorum o zaman.” diyerek karısına sarıldı Yusuf vedalaşmak için.

“Yolun açık olsun Yusuf’um.”

“Sağ ol yavru ceylanım.”

“Ne zaman dönersin peki?”

“Vazifemi yapıp dönerim.”

“Anladım. Zavallı Şadan. En çok ona üzülüyorum.”

“Handan’ımı öp benim için.”

“Merak etme sen bizi. Eğer geç olursa yola çıkma. Kal orada sabah çıkarsın.”

“Bakarım artık duruma göre… Allahaısmarladık yavru ceylanım.”

……………………….


Ayşe’nin ölüm haberini alan birkaç komşusu gelmişti. Yaşlı bir kadın Kur-an okuyordu ayakucunda. İnce ince akıyordu Şadan’ın gözyaşları.

“Allahtan telefonu fark etmediler. “diye mırıldandı Renan acılar içinde.

Evin telefonu ısrarla çalıyordu. Bekri kalktı yerinden. Kaldırdı ahizeyi. Renan’ın sesiyle soldu yüzü.

“Ne oldu baba? Arayan kim? Yoksa gelmiyor mu amcamlar? Handan gelmiyor mu? Söylesene.”

“Renan… Renan ‘ı vurmuşlar.”

“Ne?”diyerek ellerini ağzına götürdü kız şaşkınlık içinde.

“Ben… Ben gidip bakayım…” diyerek fırladı evden Bekri.

Soru soran gözlerle kendisine bakan komşulara ne söyleyeceğini bilemedi Şadan. Sesizce oturdu annesinin yatağının yanında duran sandalyeye.
…………….


“Tijen Hanım. “diyen sesi ile doktorun, düşüncelerinden sıyrıldı.

“Odama kadar gelebilir misiniz? Sizinle konuşmam gereken şeyler var.”

Doktor önde, Tijen arkada ilerlediler koridorda.

“Buyurun lütfen.” dedi doktor odasının kapısını aralayarak.

Oturdu kadın. Meraklı gözlerle doktora baktı.

“Neler oluyor doktor? İçimden bir ses kötü şeyler duyacağımı söylüyor. Yoksa Haydar kanser mi?”

Hayır, anlamında başını iki yana salaldı doktor.

“ Ben… Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.”

“Meraktan kalbim duracak ne olur söyleyin artık.”


“Eşiniz HIV virüsü taşıyor.”

“Ne dediniz siz?”

“Doğru duydunuz. Size bu bilgiyi vermeden önce kesinlikle emin olmak istedik.”

Kocaman kocaman açılmıştı kadının gözleri.

“Haydar Bey ne yazık ki AİDS. Bu yüzden karantinaya aldık onu.”
Ne söyleyeceğini bilemedi Tüjen. Yutkundu.

“ Kendinizi toparlayın Tijen Hanım. Sizin güçlü olmanız lazım. Ve bir şey daha var… Aynı tetkikleri size de yapmamız lazım HIV virüsünü taşıyıp taşımadığınızı anlamak için.

Bu son cümleyle beyninden vurulmuşa döndü Tijen. Olabilir miydi? Kendisine de HIV virüsü bulaşma ihtimali. Korkuyla ürperdi.

by PAPATYA 

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..