Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '11

 
Kategori
Öykü
 

Hayatın ta kendisi 25. bölüm

Hayatın ta kendisi 25. bölüm
 

resim alıntıdır. " Belki de zamandı hayallerimin önündeki engel."


Şadan “İzin ver Hatice Abla, biraz da ben çevireyim annemin helvasını. “diyerek geçti ocağın başına. Bir yandan helvayı çeviriyor diğer yandan bildiği tüm duaları okuyup gönderiyordu annesinin ruhuna. Gözündeki yaşlar sicim gibi süzülüyordu yanaklarına.

………………

Hafifçe yalpalayarak ilerliyordu Handan. Anıl’ın kızın yanından uzaklaşmasıyla çıkıverdi önüne.

“Öz…Özgür…Sen…”

“Merhaba Handan.”

“Merhaba” dedi kız şaşkınlıkla. Sanki bir suç işlemiş de yakalanmıştı Özgür’e.

“Ne zaman döndün?”

“Şey. Dün…”

“Ve aramadın beni. Telefonda da doğru dürüst konuşmadın.” derken birlikte yürümeye başlamışlardı bile.

“ Arayamadım Özgür. İnan hiç vakit olmadı.”

Bu cümleyle şafak attı Özgür’de.

“Ama az önce ayrıldığın delikanlı ile buluşmaya zaman bulmuşsun.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Anladığını sanıyorum.”

“İnanmıyorum sana. Sen bizi mi izliyordun? Araştırma huyun olduğunu itiraf etmiştin ama bu kadar ileri gideceğini düşünmemiştim.”

“Ben… Sadece evlenme teklif ettiğim kızı…”

“Beni çok şaşırttın Özgür.” diyerek adımlarını hızlandırdı Handan.

“Handan dur bir dakika yanlış anladın.”

……………………


“Kemal…” diyerek fırladı Tijen oturduğu banktan. Adam bir iki adım geri adım atacak gibi oldu. Vazgeçti.

“ İyi ki geldin Kemal. Çok korkuyorum.”

“Sakin ol Tijen.”

“Olamıyorum. Tahlil sonuçları belli olsaydı… Derin bir nefes alacaktım.”

“İnşallah hayırlı sonuçlar alırız canım.”

“Sen de korkuyorsun değil mi?”

“Nasıl korkmam ki… Dehşet bir durum.” derken kadının korkudan titrediğini fark etti.

Uzandı elini aldı avuçlarının içine.

“Merak etme. Sonuçlar iyi çıkacak. Ben buna inanıyorum. Sen de inan lütfen.”

………………..

Kredi kartını ilk defa kullanmıştı Yusuf. Kardeşiydi Bekri. Nasıl dönebilirdi ki arkasını. Ama nasıl kalkacaklardı bu borcun altından. Yeğeninin yattığı odaya girdi. Kendine gelmemişti Renan. Çok kan kaybetmişti ama doktorlar durumunun iyiye gittiğini söylüyorlardı.

………………………..

Tapu dairesinde işlerini bitirmişti Bekri. Kızgındı oğluna. Bu öfkesi, acısını bile doya doya yaşamasına engel olmuştu. Allah’tan abisi gidecekti hastaneye. İçi bu yüzden rahattı. Hem tek çocuğu Renan değildi ki… Yıllardır ne kadar ihmal ettiğini düşündü kızını. “İyi bir baba olamadım hiçbir zaman. Hele hele Handan’a. Şadan yanımdaydı da ne oldu? Onunla da baba kız olamadık bir türlü. Suç benim biliyorum. Kız evlatlarını, evlattan saymadım çünkü. Varımı yoğumu oğluma, tek oğluma adadım ama o ne yaptı. Hep dert açtı başıma.” diye düşünerek ilerliyordu.

Mümkün olduğunca çabuk gitmeliydi eve. Şadan tek başına gögüslemek zorunda kalmıştı bu acıyı.

…………………..

Ayşe’nin duasının ardından helvası da dağıtılmıştı işte. Olan gidene oluyordu da kalan bir şekilde sürdürüyordu hayatını. Yediğin, içtiğin, gezdiğin, gördüğün yanına kar kalıyordu işte. Gerisi koca bir yalandı. Yanında hiçbir şey götüremiyordu insan. Birkaç metre kefenden başka.

Gözyaşları dinmiyordu Şadan’ın. Hayatta tek başına kaldığı duygusundan kurtulamıyordu bir türlü. Annesi için miydi bu gözyaşları yoksa kalan ömründe bir başına ne yapacaktı. Konu komşu dağılmıştı çoktan. Duvarlarla baş başa kalmıştı. Kulaklarının uğuldadığını hissetti. Cenazeden sonra babası da amcası da yok olmuşlardı ortadan. Nerede olduklarını bilmiyordu Şadan, konuşmaya fırsatları bile olmamıştı.

“Renan’ı gidip görmek gerek ama hiç halim yok. Hem cenaze evi boş bırakılmaz ki…” diye düşünürken kalktı yerinden. İçeri odaya geçti. Annesinin dolabını açtı. Boş gözlerle baktı annesinin birkaç parça elbisesine.


……………………………………..

“Anlayacağımı anladım ben.”

“ Hiçbir şey anlamadın. Seni bir yabancının yanında gördüğümde hem de böyle dayamıştın başını omzuna… Karnıma yumruk yemiş gibi hissettim. Kimdi o adam. Neden o kadar samimiydiniz?

“Annem değilsin, babam değilsin. Sen… Sen bana hesap soramazsın.” diyerek ilerledi Handan. Çok sinirlenmiş aynı zamanda da canı fena halde sıkılmıştı Özgür’ün bu baskıcı tutumu yüzünden.

“Evleneceğiz ama biz. Buna hakkım var.”

Hışımla döndü.

“Sana evet demedim ben.”

“Hayır da demedin ama.”

“O zaman kulağını aç ve iyi dinle “Hayır… Hayır… Hayır…”

Az önceki ağrıdan daha kuvvetli bir ağrı saplandı oğlanın karnına.

“Ne dedin sen?”

“Duydun işte. Bir daha çıkma karşıma. Beni rahat bırak.” diyerek hızlı adımlarla ilerledi. Özgür’de peşinden. Ne olduğunu anlayamıyordu. Sanki tanıdığı Handan durmuyordu karşısında. Görüşmedikleri zaman zarfı içinde bu kadar değişmiş olabilir miydi Handan’ın davranışları? Hakkında yaptığı küçük araştırma sonucunda erkek arkadaşı olmadığını biliyordu. Olsaydı zaten yoluna çıkmazdı. Ama son günlerde yanında gördüğü bu delikanlı fena halde canını sıkıyordu Özgür’ün.

……………………………..

Haydar’ın amansız hastalığı bomba gibi düşmüştü iş yerine akşamüzeri. Kapalı kapılar ardında kulisler oluşmaya başlamıştı bile çoktan. Hemen herkesin ağzında aynı cümleler dolaşıyordu.

“Çok ah aldı çok… Uçkuruna sahip olamdı. Belasını buldu sonunda.”

………………………..

Bahçe kapısının önünde durduğunda kolundan yakladı Özgür.

“Handan dur ne olur. Böyle gidemesin. Konuşalım biraz.”

“Konuşacak bir şey kalmadı Özgür.”

“Biz… Bir zamanlar oldukça yakındık… Bu yakınlığa dayanarak ben…”

“Senin de söylediğin gibi... bir zamanlar…”

Handan cümlesini tamamlayamadan meraktan kzını pencere önünde bekleyen Züleyha onu görünce dışarı fırladı. Yanında Özgür’ü görmek kadını mutlu etmişti. Oldum olası Özgür ‘ü beğenir ve kızına iyi bir koca olacağını düşünürdü. Yusuf’unun kendisini sevdiği gibi Özgür’ün de Handan’ı seveceğine, mutlu edeceğine inancı çok büyüktü.

“Handan hoş geldin kızım.”

“Hoş bulduk anneciğim.”

“Özgür oğlum… Sen de hoş geldin.”

“Hoş bulduk Züleyha Teyze. Nasılsınız?”

“Sağol oğlum. Neden öyle kapı önünde konuşuyorsunuz? İçeri gelin hadi. Kâğıt kebap yaptım birlikte yeriz.”

“Özgür’ün işi var anne.” diye atıldı Handan.

“İşim vardı ama… Züleyha Teyze’nin kâğıt kebabını kaçırmka istemem.” Dedi aceleyle. Kadının gözlerinden medet umar gibi sordu.

“Pilav da var mı?”

“Bu ne pişkinlik.” diye düşündü Handan.

“Olmaz mı oğlum. Hadi içeri.”

…………………………..

“Amca.” dedi gözünü açtığında Renan.

“Babam nerede?”

“Anneni bugün defnettik Renan.”

Hiçbir şey söyleyemedi Renan.

“Her şeyi biliyorum oğlum. Baban anlattı. Nasıl borçlandın bu kadar? Babanın eti ne budu ne? Nasıl altından kalkarsınız bu durumun. Adamlar seni vurarak ne kadar ciddi olduklarını…”

“Biliyorum amca. Pişmanım demek çözmüyor ki hiçbir şeyi. Annemin defni için kullanacağımız bilezikleri de aldılar.”

“Hallettik merak etme. Hastane masraflarını da kredi kartımdan çektim.”

Sinsice sırıttı Renan “Sağ ol amca” derken.
……………………….

Yemek boyunca doğru dürüst konuşmamıştı Handan, Özgür ile. Bu duruma bir mana verememişti Züleyha.

Züleyha’nın “Kahve içeriz değil mi çocuklar?” sorusuna “ Özgür kusura bakmazsın değil mi? Hafta sonu Açıköğretim sınavım var ve ders çalışmam gerekiyor.”

Kibarca git artık demişti Özgür’e.

“Ben de zaten kalkacaktım.” Diyerek kapıya yöneldi Özgür.

“Yemekler çok güzeldi Züleyha teyze elinize sağlık.”

“Yine yaparım oğlum. Yüne gel.”

“Hoşçakal Handan.” dedi sıcak bir bakış bekleyerek.

Soğuk bir “güle güle” idi Handan’ın yanıtı.

Özgür’ün ardından merakla sordu Züleyha “Ne oldu Handan? Anlat bakalım neden öyle davrandın oğlana? Ne kadar üzüldü görmedin mi?”

………………

Annesinin elbiseleri elinde ağlarken bulmuştu kızını Bekri.

“Şadan, kızım.”

“Baba. Hoş geldin.”

“Hoş bulduk. Seni böyle bir günde tek başına bırakmak istemezdim ama Renan’ın durumu… Sonra halletmem gereken şeyler vardı. Amcan geldi mi? Renan’a uğrayacaktı gerçi.”

Başını iki yana salladı kız. Tam o sırada kapı çalındı.

“Hoş geldin Amca.”

“Hoş bulduk kızım.”

“Gel amca otur şöyle, yorgunsundur.”

Oturdu Yusuf.

“Renan nasıl?”

“İyi olacak inşallah.” diyerek kardeşine döndü.

“ Hastane masrafları tamam Bekri.”

“ Sağ ol abi.”dedi Bekri.

Komşuların getirdiği yemekler vardı mutfakta. Acıyan yer başka acıkan yer başkaydı.

“Ben yiyecek bir şeyler hazırlayayım” diyerek kalktı Şadan.

“Otur şimdi. Konuşacaklarım var. Sonra hazırlarsın” dedi Bekri.

“Abi senin de burada olman iyi oldu. Kendimce bir şey yaptım ben bugün.” diyerek cebinden iki ayrı tapu çıkardı. Evin tapusunu kızına uzattı.

“Bu senin Şadan.”

“Bu ne baba.”

“Senin güvencen. Dükkânı da ağabeynin üzerine devrettim. Biliyorsun elinden baba mesleğinden başkası gelmez. Çalışsın kazansın. Gerçi eskisi gibi müşteride yok ama.”

“Baba ben… Buna ne gerek vardı.”

“Anneniz gitti. Benim de bir ayağım çukurda artık. Yaş kemale erdi, yarın ne olacağımız belli değil. Renan’a da güvenim yok. Kız başına kalma ortalıklarda.”

“Aferin Bekri. “ diye lafa karıştı Yusuf.

“Bunu iyi düşünmüşsün.”

“Abi… Elde kalan son bağı da satıp… Senin kredi kartını ödeyelim diyorum.”

İyi olurdu olmasına da Renan’ın kumar borcu ne oalcaktı?

“Sen bağı sat. Ama acele etme. Ederini bulsun.Yok pahasına gitmesin. Önc Renan’ın borcunu öde… Kalırsa… “

“Anladım abi. Çok sağ ol.” Dedi başını öne eğerek.

“Hadi Şadan hazırla da bir şeyler. İki lokma atıştıralım.” Diyerek kızı mutfağa gönderdi Bekri ve abisine döndü.

“Abi. Affet beni. İstanbul’a gelip senin de huzurunu kaçırdım. 25.000 istedim. Durum ortada görüyorsun.”

“Şiiitt. Tamam. Ben unututm bile “dedi Yusuf yer sofrası ile içeri giren Şadan’ı görünce kalktı yerinden elini yüzünü yıkamak için.”

…………

“Neden hala bir şey söylemediler Kemal. Artık daha fazla sabrım kalmadı.” diye sızlandı Tijen.

Tam o sırada doktor göründü.

Fırladılar ikisi de yerinden.

“Evet doktor… Sonuçlar nasıl? “ diye sordu Tijen korku içinde.

by PAPATYA


 

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..