Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayatta Kaçırdığımız Önemli şeyler

Hayatta Kaçırdığımız Önemli şeyler
 

Yanıbaşımızdaki değerlerin farkında mıyız ?


İşte bir yıl daha geride kaldı. Bugün 2008’in son günü. Geride, koskoca 360 gün kaldı. Koca bir ömürden, büyük bir sayfa daha sarardı. Her yılın başında yeşeren umutlar geride kaldı. Yeniden yeşertecek günler ise yarın başlıyor. Her eski yıl bitiminde, yeni sene için hep dilekler diler ve beklentilerimizi sıralarız. Bekleriz de.. Ama biran durup düşündük mü acaba hiç. Kaç yaşında olursak olalım, bugüne kadar hayatta neleri kaçırıp, neleri görmezlikten geldik acaba? Ve bunu kaç kez yaptık? Hiç kimse yoktur ki, yaşamında bir şeylerden vazgeçmemiş olsun ya da farkında olmadan elinizin tersiyle itmiş olmasın…

Bu çoğu kez kapımıza kadar gelen bir şans, yanı başımızda oturan bir sevgili, bir iş, para veya herhangi bir şey olabilir. O anı kaçırdığımızda, durup bir an geriye bakan ve “tüh keşke…” diye başlayan cümleleri kuran kaç kişi vardır acaba?

İnsanoğlu işte, hep bir adım sonramızı değil, on adım sonra neler olabileceğini düşünürken, anlık Kayılarımızın farkına varamıyoruz. Anlık kayıplarımız bize ömrümüzde bir daha rastlayacağımız, elde edemeyeceğimiz fırsatları da kaçırmamıza neden olabilir. Daha durup, düşündüğümüzde de vaktin çok geç olduğunu anladığımızda içimiz burkulur, garip bir pişmanlık psikozu içerisine gireriz, öyle değil mi ? Hayatta, yanı başımızda ne güzellikler fidan verir, bize seslenir, bize çirkin ve biçimsiz gelen bir çiçek belki de ne güzel kokar. Tipini beğenmediğimiz bir insan, belki bizim için çok verici ve candan bir dost olabilir. Adını beğenmediğimiz bir kitap aslında belki de okuduğumuzda yaşamımızı değiştirecek cümlelerle doludur. Kim bilir. Hayat bu anlamda belki bir kumardır. Bu kumarı oynamaya değmez mi sizce ?

Bu anlık kayıplarımız ve pişmanlıklarımız konusunda öyle örnekler sayılabilir ki, bunları uç uca eklediğimizde enteresan hayat hikâyeleri oluşturulabilir. Herkesin hayat hikayesi ve kaçırdıkları, kaybettikleri farklıdır ama bakın aşağıdaki hikaye bize nasıl bir ders veriyor.

<ı>“ Yer Amerika Washington DC. Soğuk bir Ocak sabahı, bir metro istasyonunda, üstü başı yırtık pırtık giysili bir adam bir köşede kemanıyla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki olan binlerce kişi keman çalan adamın önünden geçip, gider. Hiç kimse fark etmez, belki fark eder de durup bakmaz, dinlemez. Bir ara, adam çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam yavaşlar ve kemancıyı fark edip, kemancıya doğru döner ama birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.. Daha sonra, bir kadın yürümesini durdurmadan birkaç dolar metal parayı, kemancının önündeki kaba atarak, hızla geçer, gider. Bundan beş, on dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder. En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Ama onu da annesi çekiştiriyordur ve annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar. Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece yalnızca 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde yalnızca 32 dolar toplamıştır. Çalmayı bitirdiğinde ise Metro istasyonuna bir sessizlik hakim olur ve kimse onun çalmayı durduğunu fark etmez, alkışlamaz. “ (Alıntıdır)

Metro istasyonunda 45 dakika durmaksızın Bach eserleri çalan ve hiç kimsenin dinlemeye, hatta alkışlamaya tenezzül etmediği, o gariban görünüşlü adam, dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell’dir. Hiç kimse onun J.Bell olduğunu ve elindeki kemanın 3,5 milyon dolar değerinde olduğunu ve o kemanla, yazılmış en karmaşık ve dünyanın en ünlü eserlerini çaldığını anlamaz. Joshua Bell, 45 dakikada 32 dolar toplamış. Oysa Joshua Bell'in metro istasyonundaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı...

Bu yazdıklarım gerçek bir hikâyedir. Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından “algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney “ gereği kurgulanmıştır. Yani J. Bell orada aslında rol yapmıştır. Burada sorgulanan şey ise; “sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? “ sorusuna cevap aramakmış..

Yukarıda anlatılan hikayeden, daha doğrusu deneyden nasıl bir ders çıkartılabilir ? Bu hikayeden çıkarılacak kıssadan hisse sanırım, “dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?” sorusunu sorduğumuzda verilecek cevaplar olmalıdır ?


Evet, yaşam çok kısa.. Bakın göz açıp kapatıncaya kadar sene bitiyor. Çevremize biraz daha dikkatli bakalım ki, hiçbir şeyi kaçırmayalım. Hayat her şeyi ile yaşanmaya ve öğrenmeye değer çünkü.. Yazıyı Sharon Zeff’e ait bir söz ile bitireyim.

<ı>“Yaşadığınız her günden hayata dair ders alın !. Bugün; dün için endişelendiğiniz yarındır. Buna değer miydi? “

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..