Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '19

 
Kategori
İlişkiler
 

Her Yalnızlığın Bir Nedeni Var

İnsanoğlu beşeri bir varlıksa da… Bitiremeyiz/bitirmeyiz bazen yalnızlıklarımızı… Kimi vakit istemeden, istem dışı nedenlerle, kimi vakit de bile isteye, özel bir irade ortaya koyarak, büyük bir çaba sarfederek seçeriz yalnızlığı/yalnız kalmayı. Ve her yalnızlığın bir nedeni var. Nedensiz Yalnızlık olmaz!

 Sizin çektiğiniz yalnızlığın/yalnızlıkların kaynağını bilemem. Ama merak edenlere, benim duygusal partner/hayat arkadaşı eksikliğimin, yalnızlığımın nedenlerini anlatabilirim. İlgilisine iyi okumalar:

Günler geçip yıllar ilerledikçe şu sorularla daha çok karşılaşıyorum: “Neden hiç evlenmedin? Niye evlenmiyorsun?”

Derdim sadece güzel bir kadınla düzenli olarak sevişmek olsaydı… Üniversiteden mezun olduğum gün evlenirdim herhalde…

Sosyal onayı, başkalarının hakkımda düşündüklerini umursasaydım… Bunca yıl bekar kalmazdım.

Çoluk çocuğa karışmayı, evlat sahibi, iyi bir baba olmayı çok önemsesem de… Sırf bu yüzden evlenmeyi kendime yediremedim doğrusu.

Hayatı gerçek anlamda paylaşabileceğimi düşündüğüm birine rastlamadım yakın zamana kadar. Bundan sonrasını bilemem tabii! Ne demiş şair: “ Umut fakirin ekmeği!/ Ye Memed ye!”

Şimdiye dek bir kez ciddi ciddi evlenmeye kalkıştım, o da olmadı ne yazık ki. Kısmet değilmiş, n’apalım? Sırf nikah kıymak için evlenecek değilim ya! Çevrem sırf bu yüzden evlenenlerle dolup taşarken üstelik.

Kitap okumayan, sinemaya gitmeyen, kadınla yapamam. Milletin çektiği çileye kafa yormayan, siyasetle ilgilenmeyen kişiyle çok da uyumlu bir hayat geçirebileceğimi sanmıyorum. Hele de iyi anne olacağına inanmadığım biriyle… Mümkün değil.

Keyif kahvesi içmeyi, kahvaltıdan, beş çayından, keyifle yenen bir yemekten sonra oturup sohbet etmeyi bilmeyen, beceremeyen, sevmeyen kişizade, düşman başına! Irak olsun, uzak dursun benden.

 Beni boş ver. İyi bir eş olmasın bana. Ama evladını iplemeyen kadına tahammül edemem.

Çevreye duyarlı olmayı, hayvanları sevmeyi, empatik davranmayı aklına getirmeyen, ülkesine, kendine karşı sorumlulukları olduğunu es geçen hatun; anca kısa bir süre oyalayabilir ruhumu. Bedensel açıdan muhteşem bir ritmi yakalasak da… Kafa uyumsuzluğu yüzünden lastik patlatır, yarı yolda kalırız! Ten uyumu falan güzel şeylerse de… 7/24 oynaşıp sevişecek halimiz yok!

Sonra, hemen hemen bütün entelektüeller gibi, rutin, sıradan, kadınlara çok da eğlenceli gelmeyen bir yaşam düzenim var: Kısa bir özet geçeyim isterseniz:

Hafta içi 7; hafta sonu 8’de kalkarım. Sonraki iki saat, kuşlarımın bakımıyla sabah aktivitelerine... 11-19 arası çalışıyorum; geçinmek zorunda olan herkes gibi. Yollarda geçen süreyi üç günlük gazete okuyarak değerlendiriyorum. 20 - 24 aralığı: Yeme içme, okuma yazma, film izleme zamanı. Gel de çık işin içinden! Ne ara vakit bulup da evleneyim?  Yazık değil mi kadına? Hangi boşlukta fırsat bulup ilgileneyim kendisiyle? Evliliğin yerine getirilmesi gereken sorumlulukları da cabası.

“Ee, hafta sonu ne yapıyorsun Kardeş?” diyorsanız eğer…

Cumartesiler hafta içiyle aynı gibi. Tek fark, işim erken biterse, ki bu çok nadiren olur, şöyle güzel bir keyif kahvesi içip kafa dinlemek, acık da sosyalleşmek adına sevdiğim mekanlara takılmak…

Pazarları desen… Dışarda yenen, bol malzemeli sucuklu yumurta/menemen ya da kallavi bir kahvaltıyla başlar. Öğlen coşkulu makarna partisi. Sonra, olmazsa olmazım sinema seansı, keyfim yerindeyse, gün güzel geçiyorsa,  gözüme kestirdiğim bir edebiyat  toplantısında kitap imzalatmak.

 Deniz havası alma, piyasa turu, yine okumak, yine yazmak. Ne eğlenceli değil mi?! Şimdi hatun kişiyi neresine koyayım bu manzaranın? Söyleyin Allah aşkına! El kızına, ana kuzusuna işkenceye değer mi?

Hem en son, Elif Şafak’ın Sanma ki Yalnızsın adlı kitabında da rastladım aynı şeye: o da tek düze, disiplinli, biraz asosyal, kitaplarla kuşatılmış dünyasının; başkalarınca anlaşılmasını zorlaştırdığını anlatıyordu mealen. Yalnızlığı sevmek, hem ortak yanımız, hem en büyük keyfimizmiş anlaşılan.

Ben, hayatımda huzur, sükun istiyorum. Kadın, heyecan, gerilim arıyor.

Ben çıkıp dolaşırken hayata, insanlara, çevreme odaklarken tüm dikkatimi… Kadın “İlle de benimle, sadece benimle ilgilen!” derdinde…

Gezip tozmakla vitrin seyretmeyi ayıramayan karşı cinsten çok örnek gördüm, tanıdım.

Deniz kenarında oturmaya bayılırım mesela. Orda da, iyi kahve falı baktığımı biliyorsa gacı; “Hadi bana bi’ fal baksana tatlım! N’ooolurrr! Lütfennn! Bak ölüme öp bakmazsan!” teranesine aboneyiz!

“Yavrum, ben senin dirine hastayım! Şimdi şuracıkta seni doya doya öpmek varken, ne diye ölünü öpeyim? Deli miyim ben? “ desem de… Kurtaramam yakamı bir türlü. Ve sonunda… O fala bakılır mecburen. Fena da değilim kahve falında haaa! Müneccim yanım kör olsun!

Durduk yerde kapışmaya, sudan bahanelerle arıza çıkarmaya bayılır kadınlar. Bense, anlamsız diyaloglara girmekten özenle kaçarım, nefret ederim. Ne ederse etsin, beni kızdıramadığını görünce, teslim olur karşımdaki. Acık insan psikolojisinden anlamam, en büyük kurtarıcım olur o anlarda.

En sevdiğim şeyse(!), ne zaman özür dilesem, “ Şurda da şöyle yapmıştın, burda da böyle demiştin, hani şuraya gitmiştik ya, orda da çok kötü davranmıştın bana. Çok kırıldım sana!” tiradı atmaları… Bayılırım bu hallerine! Evden gidip, oyuncaklarımı alasım gelir. Oturup birlikte evcilik oynayalım!

Şunu vaktinde desene kız! Çoktan toprağa gömüp unutman gereken onca şeyi nasıl aklında tuttun, yemeden içmeden hatırladın? Ben ki, Zehir hafızalı hafiyeyim! Asla ayrıntı atlamam, unutmam. Ama kadınlardaki geçmiş defineciliği, yaşanmışlık biriktirme tutkusu, beni bile yaya bırakır. O derece yani!

Velhasıl kelam, yaşarken çok eğlenceli bulup, müthiş keyif alsam da yaptıklarımdan… Hatun kişiler namına dışarıdan baktığımda suretime, şahit olduğum görüntü şu: Hadsizce monoton, fazlasıyla planlı, başkalarını boğacak denli disiplinli yaşantım… Saçları diken diken, semtime uğradığına bin pişman, hayal kırıklığına boğulmuş güzeller bırakmama neden oluyor ardımda; hiç istemeden...

Aha da söz. Yazıyorum şuraya: Tüm bunlara katlanacak bir deli varsa, bulursam eğer… Anında evlenirim onunla! Sözünü tutmayan namerttir. Yeter ki kafası kafi derecede kırık olsun ablanın!

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..