Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '09

 
Kategori
Blog
 

Hiiii, ne ayıp! Blogda küfür var!

Hiiii, ne ayıp! Blogda küfür var!
 

Yok!


Ben şimdi tutup da yazdığım yazılarda “Hay ananın haşmetli ve de saadetli…” söylemine yer veremem tabii. Haddimi bilirim! Kemal Tahir kiiiim, ben kim? Nereden baksanız ömrü zindanlarda geçmiş usta bir yazar. Ülkemin yüz akı. O yazınca yakıştırıyor. Ben yazarsam elime yüzüme bulaştırırım diye korkuyorum.

Zaten yazıya “ben” diye başlanmaz aslında ama bu seferlik bendenizi hoş görün lütfen.

Yazıda “Küfür ve argo olur mu?” sorunsalını da masaya yatırmak gerekiyor işte. Çoğunluk “olmaz” diyor ama “olur” diyenler de var. Kabul etmek gerekir ki bu küfürler genellikle kadınlara yönelik.

Kafası atan Polonyalı “Kurbaaaa” (Poporospu) diyerek rahatlıyor. Bir Yugoslav (Sırp, Hırvat, Boşnak fark etmez.), günde en az üç kere “Jebem ti mayko” demeden kendini rahat hissetmiyor! Yunan “Malaga”yı diline dolamış! İtalyan “Mincaaa ”demeden duramıyor. Biliyorum; bunların hepsi biberlik ama hayatın da bir gerçeği işte.

Bizlere özgü küfürleri biraz “sevimlileştirerek” yazılarında kullanan Kerem Oğuz(Kara Karga) arkadaşımız bazı eleştirilere maruz kaldı geçenlerde… Bloglar yazıldı, yorumlar gönderildi. Yazılarının yayımdan kaldırılması istendi! Editörlere sitem edildi!

Yazıda küfür ve argo olmaz!” diyenlere de anlayışlı yaklaşmak gerekir!

Ben hayatımda “Bukowski, Mopasant, Cavanna, Kemal Tahir veya Can Yücel okumadım; Şair Eşref’i bilmem, Neyzen Tevfik’i tanımam!” diyebilirler haklı olarak.

Aziz Nesin’in tümüyle “argo” (hapishane argosu) olarak kaleme alınmış “Surname” romanından da bihaber olabilirler.

Aşağıdaki mısraları ben yazsam; tutup beni mahkemeye verirler:

Ayağında pantolon

Elinde binlik şişe

Erkeklik bu değil kızım

Erkeksen ayakta işe…

Kolayından Orhan Veli olunmuyor tabii.

Ama yanlış anlamayın lütfen. Söz konusu şair ve yazarlar eserlerinde “küfür ve argo” kullandıkları için tarihe geçmediler. Anlatması çok zor, biliyorum ama onlar “belli bir çizgiyi” aştıkları için “küfür ve argoyu” rahatlıkla kullandılar.

“Bizim millet bir gariptir, her bir lafı kaldırmaz,

Küfredersin kızar, …………sin aldırmaz” diyen Neyzen Tevfik de biberlik tabii ama kabul edersiniz ki saptaması da muhteşem yani.

Sanırım asıl sorun “küfür ve argoyu” gerektiği yer ve zamanda “ustaca” kullanabilmek! Bayağılaşmadan, lümpenleşmeden, kafa göz yarmadan ve itici olmadan… Hem sonra sırf “küfür ve argo” içerikli sözcükler için değil, yazıda kullandığımız her bir sözcük (kavram, deyim) için de geçerlidir “kuyumcu titizliği”…

Yaşamda ne varsa yazıya aktarılabilir. Gerekli olan ölçüyü tutturabilmektir. İma, cinas, kinaye, ironi, absürt, mizah, argo, küfür, hiciv, espri, nükte… Ölçüyü tutturanlara “yazar” deniyor.

Sizin anlayacağınız yazıyı suya dayanaklı pirince benzetebiliriz ama onun da bir sınırı var tabii. Örneğin “basmakalıba” düşmek, yazıyı lapalaştırır! Bilineni tekrar etmek, beylik söylemleri yinelemek, gündemin peşinden koşmak yazarlıkla bağdaşmaz!

Hele ki “papağanlık”, hiç bağdaşmaz!

Hollanda’da da ki seralarda, 48 saatte yetişiyor 30 santimlik hıyarlar…

Ama hıyar başka, yazar başka, öyle değil mi?


Not: Bu yaziyi yazmama vesile olan Sesiz Ciglik Hanimefendiye ve sevgili Kerem'e tesekkürlerimle.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..