Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
Futbol
 

Hınç Almaktan Vazgeç

Hınç Almaktan Vazgeç
 

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün resmi internet sayfasında gazeteci Hıncal Uluç ile ilgili resmi bir açıklama yapıldığını Milliyet Gazetesi’nin internet ortamında 21 Nisan 2008 günü “son dakika” başlığıyla okuyunca gözlerime inanamadım

(http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&Kategori=spor&ArticleID=519426&Date=21.04.2008).

“Hınç Almaktan Vazgeç, Profesyonel Destek Al” başlığıyla yayınlanan açıklama “asparagas” olamazdı. Ciddi bir haberdi ama yine de ben Fenerbahçe Spor Kulübü’nün resmi internet sayfasına hemen girdim

(http://www.fenerbahce.org/icerik/haber/11517/). Hayretler içinde kaldım. 100 yıllık bir geçmişi olan kulüp, bir gazeteci hakkında resmi bir açıklama yapıyordu:

“Sağdan soldan duyduğu yalan, dolan sığ bilgiler ile kendini otorite zanneden, her şeyden anladığını ve her konunun uzmanı olduğunu iddia eden, olayları ve konuları köşesinde işine geldiği şekilde saptırmaktan kaçınmayan, ahlak ve izandan nasibini almamış, içindeki kin ve nefreti her fırsatta kusan bir Hıncal Uluç var”.

Bu açıklama yenilir yutulur cinsinden değildir. Öyle az buz ahlâk sınırları içinde de yazılmış bir yazı değildir. Hem de muhatap alınan ve O’nun “ahlâk ve izandan nasibini almamış” dedikleri bir gazeteciye “ahlâk dersleri vermek isteyen” bir yazı, hiç değildir. Çok talihsiz bir açıklamadır.

Yazık. Türk Sporu’na Türk Futbolu’na, Türk Gazetecisi’ne yazıktır.

“İçindeki kin ve nefreti her fırsatta kusan” dedikleri bir gazeteciye, Fenerbahçe Spor Kulübü nasıl bir duygu besliyor acaba? Gerçekten ilginç, merak edilmeyecek gibi değildir.

Bizim demokrasi anlayışımız hepten bozuktur.

Benden olan yaşasın, benden olmayan kahrolsun anlayışı, her yerde geçerlidir maalesef.

Yazık ki ne yazık.

Tahammül sınırımız hiçbir şeyde yok. Her şeyde kara cahil gidiyoruz. Baksanıza, asıl neden ve haber doğruysa; cep telefonundan mesaj gönderenin Türkçe yazı karakteri olmaması nedeniyle “ı” harflerini “i” yazdı diye başına gelenleri gazetelerden okuduk. Habere göre; ‘zaten sen sıkışınca konuyu değiştiriyorsun’ diyen mesajını “i” harflerinden yoksun olarak karısına cep telefonuyla mesaj çeken kocayı, kadının ailesi, koca da karısını bıçaklıyor. Haberin yalancısıyız. Daha sonra koca cezaevinde intihar ediyor. Olayın geçmişini ve detayını ve doğrusunu bilemeyiz. Ancak, bu habere göre böyle bir cinayet varsa, bu tahammülsüzlüğümüzün en iyi kanıtıdır.

Kurtuluş Savaşı sırasında Gazeteci Hasan Tahsin’i dışarıda bırakırsak (çünkü onun nedeni farklı), nice basın şehidimiz, hep düşüncelerinden dolayı öldürülmüşlerdir. Belge ile bilgi ile halledilemeyen karşı savunmalar ve tezler, hep cinayetle sonuçlandırılmıştır. Susturulmak istenmişlerdir ve susturulmuşlardır.

Ola ki gazeteci yalan da yazabilir, sevilmeyebilir ama susturmak ve susturulmaya teşvik etmek, demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz. Gazetecinin “yanlış haber yazabilmesini” yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için biraz açıklamak gerekmektedir. Bu düşünceyi hiçbir zaman savunmuyoruz, ancak ola ki savunuldu ve savunanlar da vardır ama yalanın masum olanı ve masum olmayanı yoktur. Ucunu kanattınız mı, yalanın sonu gelmez. Hem kim karar verecektir, o yalanın masum olduğuna veya olmadığına? Belli değildir. Her yalan, aileniz ve çocuklarınızla olan kadar masum olmayabilir. Her yalan, çocuğunuzun akşam eve gelirken sizden almasını istediği bir şeyi unuttuğunuzda söylediğiniz yalan kadar masum olmayabilir. Kamuoyu önünde yalanın masumu olmaz. Ama dediğimiz gibi bu yalanı savunanlar da vardır.

Konu Hıncal Uluç olunca, Hıncal Uluç’un bir yazısından örnek belge vermek en iyisi olacaktır. Çünkü Uluç’un yazısında konusu geçen gazeteci, daha sonra hiçbir şekilde bu yazıyı ve Hıncal Uluç’u yalanlamamıştır:

“Günlük hayatı kurtarmak için bazen yalan söylersiniz. Yani bir kanserli insana durup dururken, ‘kardeşim sen kansersin’ demezsiniz. ‘İyisin’ dersiniz. Bu bir yalandır baktığınız zaman. Hayal transfer haberleri, futbol hastalarını oyalayan beyaz yalanlardır” diyor Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök (08 Şubat 2007, “Gazeteci Hayal Satar Mı?”, Hıncal Uluç, Sabah Gazetesi).

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün resmi internet sitesinde; 19 Nisan 2008 günlü “Hıncal’a Saldırmanın Dayanılmaz Cazibesi” başlıklı yazısı için atıf yapılan yazıda Hıncal Uluç bakın ne diyordu?

“Şimdi…. Kemal Dinçer olayına gelelim.. Ben önce Türk medyasını merak ettim ve yazdım.. Sizler değil misiniz, göreve başladıktan aylar sonra, bir gazetecinin ısrarlı soruları üzerine 'Çocukken Galatasaray sempatizanıydım' dediği için bu ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı Merkez Hakem Komitesi Başkanı Ahmet Güvener'i yerle bir eden, istifa ettiren.. Şimdi üstelik Fener'in maaşlı menecerliğini yapan, kongre üyesi Kemal Dinçer hakemleri denetleyen kurulun başkanı oldu, neden sesiniz çıkmıyor?.. O Kemal Dinçer değil mi üstelik Fener'de görev yaparken Saracoğlu'nda sahaya atılan bir bıçağı hakemden ve gözlemcilerden gizli alıp saklamaya çalışırken kameralara yakalanan.. Yani tam da kediye ciğer!.."

Bunun neresi yanlış ey Fenerbahçe Spor Kulübü?

Bıçağı saklarken yakalanan Kemal Dinçer, hakemleri denetleyen kurulun başındadır.

Ne diyordu yine Hıncal Uluç?

“Eski Federasyonu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la işbirliği yapan Aziz Yıldırım yıkmadı mı?.. Yeni Federasyon, gene aynı işbirliği içinde kurulmadı mı?.. Hasan Doğan, Erdoğan'ın kızlarının Amerika bursunu ödeyen arkadaşı ve her kapının ardında söyleniyor, Aziz Yıldırım'ın iş ortağı değil mi?..”

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın Hasan Doğan ile iş ortaklığı konusu hariç (bunu bilmiyorum, belgem yok), diğer yazdıkları doğru değil mi? Giyim ve konfeksiyon sektöründeki Ramsey’in Remzi Gür ile iş ortağı değil midir Hasan Doğan? Bunun neresi yanlış?

Ne diyordu yine Hıncal Uluç?

“Bu federasyon ve kurullarında Aziz Yıldırım ve adamı Şekip Mosturoğlu'nun etkisi bilinmiyor mu?.. Fenerbahçe'in maaşlı meneceri Kemal Dinçer başka bir kuruluş içinde Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanlığı'na gelebilir miydi?.. Şimdi hafta sonu sadece maç izleyip dört satır yazı yazarak, mebus maaşı kazanan adam, bu arpalığın elinden gitmesini ister mi?.. Bu ortam içinde bazı şeyleri görmezden gelip, bazılarının altını çizmenin fevkalade menfaatine olduğunu düşünmez mi?.. Kemal'in bir şey söylemesine gerek yok. Para öyle ballı, iş öyle kolay ki, bir takım ucuz adamlar kendiliklerinden önlem alacaklardır. Nitekim aldılar da.. SABAH'ta Emrah Kayalıoğlu maç maç, adam adam kimlerin ne zaman neyi görüp, neyi görmediklerini yazıyor, Gözlemci ve Temsilci, ya da Kemal'in adamları olarak.. Şimdi burada mantıksız olan şey ne?..”.

Bunların neresi yanlış?

Tabi ki hiçbiri.

Ama Fenerbahçe Spor Kulübü’ne göre hepsi yanlış.

Hıncal Uluç’un görüşlerine katılmadığım tarafları olduğu gibi, katıldığım tarafları da vardır. 19 Nisan 2008 günlü yazısının içinde de katıldığım ve katılmadığım taraflar vardır. Ama, yukarıda yazılan görüşlerin hepsine katılırım, altına da imzamı atarım.

Bir adam her zaman “tukaka” olmaz. Belki de öyle yetiştik, bakışımız hep bu olmuştur, başka bir şey düşünemiyoruz. “Tukaka” olan adamların da doğruları vardır. Önemli olan, yanlış bilinen adamlardan da bir şeyler almaktır. Doğruyu, kendi mantık süzgecinden geçirerek almaktır. Ama bu mantık, karşı tarafta olunca, taraftar olununca işlemiyor maalesef. Hiçbir zaman da işlemeyecektir.

Bana, sana, ona değil, herkesin hınç almaktan vazgeçmesi lazım. Ama ortam, buna çok uygun. Çünkü böyle isteniyor. Herkes birbirinden hınç almaya devam ediyor, edecektir de.

Yazık, çok yazık.



 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..