Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '08

 
Kategori
Anılar
 

Hızır Abinin İnebolu yazılarının anımsattıkları (II)

Hızır Abinin İnebolu yazılarının anımsattıkları (II)
 

Fotoğraftaki benim... 1977 yılındaki Aydın Tiryaki böyleydi...


İlk bölümde Milliyet Blog’da Hızır Abi ile karşılaşmamızı ve Cebeci’deki evdeki günlerimi anlatmıştım:

Hızır Abinin İnebolu yazılarının anımsattıkları (I): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=140268

Yazdıkça o günlerden başka anılar da anımsadım. İkinci bölümde bu anılarımı yazdım:

II. BÖLÜM: ANKARA - CEBECİ

İçcebeci Camisi çevresi o bölgenin çarşısıydı. Orada bir camcıda çerçeve yaptırırken bekliyordum. Bir gün önce Kırıkkale’de silah fabrikasında patlama olmuş, çok sayıda evin camları kırılmıştı. O zamanlar Kırıkkale, Ankara’nın ilçesiydi. Bir adam camcıya girdi ve camcıyı Kırıkkale’ye gidip iş yapmaya ikna etmek için uğraşmaya başladı. Kendisinin büyük bir kamyoneti varmış. Kamyonete cam yükleyip Kırıkkale’de cam takıp çok para kazanacaklarını söylese de camcıyı ikna edemedi. Camcı, fırsatçılık yapmanın ne kadar kötü birşey olduğunu anlatıp adamı kovdu. Sonraki yıllarda, fırsatçılığın yaşam biçimi olduğu zamanlarda o camcıyı örnek verip övgüyle anlattım hep...

Evimiz tam öğrenci eviydi. Gösterişsiz, yalnızca gerekli birkaç parça eşyanın olduğu odaları olan bir evdi. Katlanabilen küçük bir masa almak için cadde üzerindeki dükkanlardan birine girdim. O zaman kadar tüm alışveriş deneyimim bakkaldan birşeyler alma ötesine gitmemiş 17 yaşında bir genç olarak alışverişe çıkmıştım. Bir masa beğendim ve karar vermeye çalışırken başka bir müşteri geldi. Benim alacağım masanın aynısını almaya karar verip pazarlığa başladı. Daha önce hiç alışveriş yapmamışım ki pazarlık etmeyi bileyim. Zaten daha sonra da hiçbir alışverişte pazarlık edememişimdir. Neyse, adam iyi bir pazarlıkla fiyatı neredeyse yarıya indirdi. Parasını verdi ve dükkandan çıktı. Ben de “Şimdi ne kadar ödeyeceğim” diye sorduğumda “Biraz önceki müşteri kadar” yanıtını alınca ilk alışverişim oldukça karlı bir şekilde sonuçlanmıştı. Daha sonraki alışverişlerimde böyle bir şansım olmadı.

ODTÜ’de Hazırlık sınıfı öğrencisiydim. Dersler öğleyin başlardı. Hala çalışan mavi ODTÜ Otobüslerimiz Sıhhiye’den şimdiki Abdi İpekçi Parkı’nın olduğu yerden kalkardı. Evden çıkar önce ana caddeye kadar olan yokuşu iner, sonra da demiryolunun üzerindeki köprüden geçer, güvenli olduğunu öğrendiğim yollardan Sıhhiye’ye ulaşırdım. O zamanlar güvensiz bir yolda yürümek yaşamsal tehlikeler oluşturabilirdi. Tehlikesiz yolları öğrenmek için deneyimlerine güvendiğim ev arkadaşlarım olan abilerime sorardım, Hızır Abi’ye, Emin Abi’ye.... Yürüdüğüm caddeler üzerinde 70’lerin malum filmlerini oynatan sinemaların önünde komik adlı filmlerin afişlerini görürdüm.

ODTÜ’ye vardığımda önce kafeteryaya gider, öğle yemeğimi yerdim. Akşamları okuldan çıktığımda hava kararmış olurdu. Öğleye doğru yürüdüğüm yollar akşam karanlığında çok güven vermezdi. Ben de Sıhhiye’de Kızılay’a kadar yürür, oradan otobüse binerdim.

Çocukluğumun geçtiği İnebolu’da kar yağardı ama hiç donmazdı. Nemli olduğu için karlarda bata çıka yürürdük. Oysa Ankara’da kar yağıp, güneşi görünce akşam öyle bir donuyordu ki, yokuşlarda yürümek cambazlık yapmak gibi oluyordu. Bir önceki akşam buz tutan yokuştan kayan ayakkabılarım nedeniyle zor çıkınca kaymayan bir bot almaya karar vermiştim.

Sıhhiye’den Kızılay’a giderken zamanım varsa mutlaka Zafer Çarşısı’na uğrardım. Ayakkabılarımın kaydığı günün akşamında, orada bir ayakkabıcıya girdim. Nasıl birşey istediğimi sorunca, “kaymasın, yeter” dedim. Ertesi gün buzlarda kaymadan rahat rahat yürüdüm. Ancak biri ayağımı sıkıyordu. Kısa bir süre sonra ODTÜ’de boykot başlayınca İnebolu’ya döndüm, ertesi kışa kadar o botları giymedim. Yılın sonunda Ankara’da kış yeniden başladığında artık Bahçelievler’de oturuyordum. Biri ayağımı sıkan botlardaki sorunu anladığımda ertesi kış bitmek üzereydi. Meğerse birini 43 diğerini 42 numara almışım. O kadar süre farkında olmadan giymişim. Her ayakkabı aldığımda bu anı gelir aklıma.

O yıllarda bir öğrenci evinde televizyon olması lükstü. Bizim evimizde de televizyon yoktu. Kaset çalan bir radyom vardı. Yıllardır İnebolu’da kullandığım bu radyoda Uzun Dalga, Orta Dalga, Kısa Dalga ve FM vardı. İnebolu’dayken FM bandında hiçbir radyoya rastlamamıştım. Ankara’da FM yayını olan radyolar vardı: TRT3 ve Polis Radyosu. TRT3 aynen şu andaki gibi bir programla yayın yapardı. Polis Radyosu akşamları yayına başlar ve çoğunlukla bir albümü baştan sonra çalardı.


Cebeci'de yalnızca 2 ay yaşadım ancak o kısa süre çok anı biriktirmiş.

(devam edecek)

Ankara, 25-26 Eylül 2008

 
Toplam blog
: 1735
: 2429
Kayıt tarihi
: 22.09.06
 
 

27 Mart 1959'da İnebolu Yeşilöz Köyünde doğdum. Yeşilöz Köyü İlkokulu, Yeniyol İlkokulu, İnebolu ..