Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Hoş görü…abartı…bağnazlık…

Hoş görü…abartı…bağnazlık…
 

Hoş görü…abartı…bağnazlık…

Bu gün, ülke insanının tamanın üzerinde düşünmesi, bir anlamda kendini sınava tabi tutması gereken konular üzerinde düşünelim dedim.

Özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar muhakkak ki, hayatı daha güzel yaşanır kılan kavramlar. Hiç şüphe yok ki, akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse bu tür kavramlarla oluşmuş bir yaşam biçimini reddetmez, red edemez.

Ancak ne yazık ki, bu kavramlar çıkarını ön planda tutan, egoları akıllarına egemen büyük çoğunluklar yüzünden pek te kolay elde edilebilecek kavramlar değildir. Sabırla çalışmak, hoş görülü olmak, abartıya kaçmadan uyum sağlamak, bağnazlığa asla izin vermemek gerekir. Bir diğer olmazsa olmaz da, insanı sevmek, köyünü, kasabanı, şehrini, ülkeni, dünyayı sevmek gereklidir. Bu şartlardan bir veya bir kaçı eksikse, başarı hemen hemen imkansızdır.

Daha çağdaş bir yaşama ulaşabilmek için, önce içinde bulunduğun sosyal yaşama uyum sağlamak gerekir uyum sağlıyamadığın bir sosyal çevrenin eksik yönlerini görüp o yönlere katkıda bulunmak mümkün değildir. Ne sağlıklı bir analiz yapılabilir, ne de abartıdan, bağnazlıktan uzak, objektif kararlar alınabilir.

Kırk yıl önce işçi olarak gittiğim Almanyada, benden on yıl önce gelmesine rağmen birkaç kelime dışında almanca bilmeyen, yaşadığı şehiri hiç gezmemiş, Kaldığı Türk pansiyonu ile iş yeri arasındaki yoldan başka bir yolu tarif edemeyen insanları gördüğümde çok şaşırmıştım. Sanki açık bir hapishane içindeydiler. Oysa insanın gelişmesine katkı yapacak bir çok şey burunlarının dibindeydi. Kendi geleneklerine sımsıkı sarılmış, adeta kendi istekleri ile gittikleri o toplum içersinde kendilerini izole etmiş, kendi dışlarındakini düşman bilen bir anlayışla yaşamaya çalışıyorlardı. Tabii bu olgu, ikinci kuşakla birlikte biraz değişmeye başladı.

Kendi ülkemiz içinde de durum çok da farklı değil. Yaşadığı yöreden başka bir yöreye göçen insanların bir çoğu genel kültür seviyelerine göre nispeten izelasyon içinde bir hayat sürmeye çalışıyor, kendi uyum sağlayıp, o şehrin bir parçası olup sonra gördüğü eksiklikleri kendinde olan gelişmiş hasletlerle zenginleştiracağine, o şehri kendi geldiği yöreye benzetmeye çalışıyor. Tabii ortaya bir çok olumsuz görüntü çıkıyor.

Ülkemiz büyük bir ülke ve çok çeşitli kültür ve etnik kökenleri içinde barındırıyor. Bu yüzden yukarıda belirttiğimiz etkenler hemen her büyük şehirde benzer problemler yaratıyor. Avrupa ve Türkiyenin bir çok yerini gezmek şansı bulmuş biri olarak gördüğüm şudur ki, yaşadığım şehir olan İzmir, Türkiyenin çağdaşlık ölçülerinde en ileri, en aydınlık şehirlerinden biridir. İnsanların yaşam biçimlerine, etnik kökenlerine karşı saygı, Türkiye ölçeğinde en gelişmiş seviyededir.

Bir örnek vermek gerekirse, yöneticisi bulunduğum, tamamı ailemize ait bir apartmanda yaşıyorum. Satılık bir dairenin (Kendim laik olmama rağmen) tarikat mensubu kapalı bir aileye satılmasına destek oldum. Pişman da değilim. Kiralık bir daireninde bir süre tarikat mensubu öğrencilere verilmesine karşı çıkmadım.

İzmirli, ama kendini gerçekten İzmirli hisseden, toplum kurallarınıa uyan, insana saygısı olan hiç kimseyi ayırmaz. Çünkü birçok değişik kültür, din ve etnik kökenlerin bir imbikten süzülmesi ile oluşmuş İzmir kültürü hoşgörü ve saygı üzerine kurulmuştur.

Başka yerlerden gelip İzmire uyum sağlayamamış, onu içine sindirememiş, kafasındaki modele sokamamış olanlar tabii ki yakınacaklardır. Kimi gavur İzmir der, kimi Türkiye gerçeğini göz ardı edip “köy” der, kimi de daha bir çok başka şey.

Bu tür insanlara naçizane önerim, önce yaşadığınız yeri bir içinize sindirin, uyum sağlayın, o yerin gerçek bir ferdi olun. Ondan sonra değiştirmeyi değil, geliştirmeyi düşünün. Ama önce kendinize bakın.

Mutlu bayramlar dileğimle.

2009-11-27

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..