Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '15

 
Kategori
Felsefe
 

Hümanizm nedir? -1

Hümanizm kelime olarak insancılık anlamına geliyor. Bu durumda sorumuz insancılık nedir olur.

Bir şey nedir diye sorarken, aslında üstü kapalı olarak ne değildir diye sormaz mıyız? Ya da aslında, bir şeyin ne olduğu, aynı zamanda ne olmadığıdır. Bir şeyin ne olduğunu söylemek için onun ne olmadığını söylemek gerekir. Bir şeyin ne olmadığını söylemeye geçtiğimizde ise sınırsızlık karşımıza çıkar. Ancak, bir şeyin ne olduğunu soruyor olmamız, sınırsız ya da sonsuzda kaybolmaz. O soruyu sormanın işlevsel bir manası vardır. Ya da başka bir ifadeyle, ne olmadığına ilişkin, o olmayan olana ilişkin bir bağlantısı sözkonusudur. Soru, o olmayan olanla bağlantısını içerir. O olmayan olan ise tersten baktığımızda, anlamını ya da nedirliğini, bu sorudan alır.

Biz bir şey nedir diye sorarken, bağımsız, bağlantısız, ilişkisiz soru sormayız, tam da bu, nedir diye sorduğumuz şeye göre nedirliği daha önceden belirlenmiş olanla olan bağını tanımlarız. İlk kez tanımlayabiliriz, tanımı düzeltebiliriz.

Bu noktaya tekrar değinilebilir, çünkü daha açık ifade edilmesi mümkün olabilir. Buradaki şimdilik önemli nokta, bir şeyi, bir şey yapan başka bir şeyin varlığı ve o şeyin şeyliğini, bu diğer şeylerle olan bağından aldığıdır. Kendi başına, mutlak, bir şey sözkonusu olamaz. Bir şey nedir diye sorulduğunda, o soruyu sormayı ya da o şeyle bağlantılı olan şeylerin ne olup ne olmadığının üzerinde durmayan bir cevap, asla yeterli olmayacaktır.

İnsancılık nedir sorusunu açımlamaya yönelik bir giriş ya da zemin olarak okunabilir buraya kadar.

Bu zemine göre soruyu şöyle geliştirmek mümkün olabilir: İnsancılık, neyle bağlantılı olarak insancılıktır ve insancılık neyi dışarda bırakır, yani ne değildir ve neden o değildir?

İnsancılık kavramının ilk kez kullanıldığı tarihe bakıldığında, 19. yüzyılın sonlarına doğru olması gerekir. Bu tarihin tam olarak hangi tarih olduğu şu an için önemli değil. Önemli nokta, düşünce tarihi açısından oldukça yeni bir tarih olmasıdır. İnsancılık kavramının kullanımı yeni olmakla birlikte, yazarlar, insancılık nedir sorusuna cevap ararken, hemen hemen, düşünce tarihinin başlangıcı sayılabilecek olan felsefe tarihinin başlarına kadar giderler ve insan her şeyin ölçüsüdür demiş olan Protagoras’ı insancı olarak belirlerler.

Sorumuzu, şimdilik, Protagoras’ın bu sözü geliştirirsek ve insancılığı, insanın her şeyin ölçüsü olması olarak kabul edersek, şöyle düzenleyebiliriz. İnsanın her şeyin ölçüsü olması ne demektir? Sorumuzu yukarıda belirlediğimiz zeminde yeniden sorarsak: insanın her şeyin ölçüsü olması neyi dışarda bırakır, o ne olmayandır? Kelimelerin düz anlamları üzerinden gittiğimizde, insanın her şeyin ölçüsü olması dediğimiz anda, her şeyin ölçüsü olduğun söylenen başka bir şey olmadığını söylemekteyiz.

Protagoras'ın yaşadığı dönem, Sokrates, Platon ve Aristoteles öncesidir. Felsefenin başlangıcı sayılan Thales ve diğer doğa filozoflarının ise sonrasıdır. Protagoras kendi dönemindeki felsefe problemleri üzerinden bu sözü söyler ve insanlardan bağımsız genel geçer gerçekler olmadığını ifade etmek için her şeyin ölçüsünün insan olduğunu işaret eder. Burada dile getirilen şey, aslında tekil ya da tümel olarak insanlardan ve onların algılamalarından bağımsız bir mutlak bir gerçeklik alanı olmadığıdır.

O halde, insan her şeyin ölçüsüdür ifadesinin almaşığı şudur: her şeyin kendi başına mutlak bir gerçekliği vardır.

Düşünce tarihinin bilinen akışına bakıldığında insanın her şeyin ölçüsü olup olmadığı ya da her şeyin kendi başına mutlak bir gerçekliği olup olmadığı tartışması ve buna bağlı tartışmalar, felsefenin başından bugüne kadar, bütün boyutlarıyla tek bir öykü olarak takip edilebilir. Yani tüm felsefe tarihi, birbirini izleyen soru ve cevaplarla çok zengin tek bir kitap gibi, bütünlüklü bir yapı olarak takip edilebilir. Bu aslında insanoğlunun tüm bilgisel süreçleri için de geçerlidir. Felsefenin ayırıcı noktası belki, aradan bir kaç bin yıl geçmiş olsa bile, en sondan, en başa tek bir bütün iken, diğer bilgi dallarında elde edildikçe birikimsel olarak, önceki bilgi birikiminin evrenselliği üzerinden daha üst boyutlara doğru çıkılması ve bu anlamda aşamalı bir süreç olması. Birisi senkronik bir bütünlükken, diğeri diyakronik bir bütünlüktür.*

Şimdi buraya kadar kafaya takılan iki soru olmalı. Bunlardan birincisi, hümanizm kavramının, aslında gündelik dildeki, insancıl olma, iyi niyetli olma gibi anlamlarından ve ikinci olarak, hümanizmin tanrı kavramı ile bağlantısının kurulmamış olmasına ilişkin sorulardır.

İnsancıl olma anlamındaki insancılık, aslında konu dışıdır. Burada söz konusu edilmek istenen bu değil. İnsancılık nedir sorusunu, insancıllık nedir olarak merak eden biri için, verilecek ilk cevap onun bu olmadığıdır. O, bu değildir demek de aslında tam doğru değil, çünkü hümanizm kavramının ilk köken kavramı olan hümanitas kavramının kullanılma çağına ve şekline bakıldığında, bugünkü anlamına yakın bir anlam taşıdığı görülür. Orada, kabaca söylersek, insanın, iyi eğitimli, iyi insan olması vs. dile getirilir. Bu, insancıllık anlamına yakın bir anlamdır. Ancak, insancılık, ya da hümanizm aslında felsefi bir problemin bir cevabı olarak çok daha derinliklidir. Bunun Protagoras zamanındaki problemi çok kabaca yukarıda yazıldı.

Protagoras zamanında ve sonrasında bile, yaklaşık olarak 400-500 yıl sonraki zaman diliminde, bugünkü kullandığımız anlamda bir Tanrı kavramı henüz kullanılmıyor. Sokrates’in varlığı, Protagoras’ın içinde yer aldığı Sofistlere yönelik olarak verdiği cevaplar üzerinden anlam kazanıyor ve Sokrates sonrasında Platon ve Aristoteles ile belki de tüm felsefe tarihinin belli başlı düşünce tarzları ortaya çıkıyor. Bu tartışmalarda ve felsefenin din etkisinin altına girmesi ile insanın her şeyin ölçüsü olması argümanının almaşığı tanrının her şeyin ölçüsü olması savı ile birbirini değilliyor.

Bu soruya cevap vermek için, yani insanın her şeyin ölçüsü olduğunu temellendirmek için aslında bana kalırsa, tanrının her şeyin ölçüsü olduğu savını yanlışlamak gerekir. Onu yanlışlamak, insanın her şeyin ölçüsü olduğunu temellendirmek anlamına gelmez.  (Ancak, insanın her şeyin ölçüsü olduğunu temellendirmek de, tanrının her şeyin ölçüsü olduğu savını yanlışlamaz?!) Burada aslında şunu söylemek gerekir. Hiçbirşey temellendirilemez, her şey yanlışlanabilir. Tanrının her şeyin ölçüsü olmasının almaşığı insanın her şeyin ölçüsü olması ise, ilkinin temellendirilmesinde kullanılan argümanların yanlışlanması, sadece bu bağlamda, insanın her şeyin ölçüsü olduğunu savını temellendirebilir, yani yanlışlananın, yanlışlamak üzere kurduğu kavramların yanlışlanmasının ortaya çıkardığı bir dolaylı temellendirmeden bahsedilebilir. Bu son paragrafta söylenen şeylerin hepsinin denenmesi ve ortaya çıkan sonuçların yeniden yazılmasını gerektirir. Nihayetinde bunlar birer öngörüdür.

Yazının devamı, Protagoras’ın sözündeki gerçekliğe ilişkin yargının ve ikilemin, izleyen yüzyıllarda nasıl başka bir ikileme dönüştüğü, ya da aslında aynı ikilemin nasıl başka kavram ve anlamlara büründüğünün gösterilmesi gerekir. Bunu gösterdikten sonra ise izlenecek yol, almaşığının çürütülmesi üzerinden, dolaylı bir temellendirme yapmaktır. Şimdilik bu kadar.

* Aslına bakılırsa, bu savı tam olarak doğru diye ifade etmenin koşulları var. Doğa bilimleri ile tin bilimleri ve bunlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar üzerine ayrımlar yapılırken, ki yukarıdaki ayrım, yani felsefe ile diğer bilgisel alanlar arasındaki ayrım da bu ayrıma denk geliyor, belli dayanaklar oluşturuluyor. Bu dayanaklar, belli ölçülerde aslında geçerlidir. Vasat bir düzlemden bakıldığında doğa bilimleri ile tin bilimleri arasında çok net ayrımlar yapılır ve pek çok sonuç ileri sürülebilir. Ancak düzlemi çok daha sofistike hale getirirseniz, çok çok daha inceltirseniz, nihayetinde aslında doğa bilimleri ile tin bilimlerinin hareket yasalarının ve onlara ilişkin bilme tarzlarının aynılaştığı ortaya konulabilir. Bunun yapılamaması ve net bir şekilde doğa bilimleri ve tin bilimleri ayrımı yapılmasının nedeni, bu ayrımı yapıyor olmanın işlevselliği ya da yararıdır. Bu kısım da örneklerle daha anlaşılır hale getirilebilir. 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..